Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Haziran '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Karadeniz taka’sı/ Fffüü,füüü tıhkkk tıghhkkk….

Karadeniz taka’sı/ Fffüü,füüü tıhkkk tıghhkkk….
 

Deneme bir ki, üç..

Abi bi vur bakimmm

Tıııhgkktıhggkkk, fffüffüüü eveeeet sesim gelir mi? Sesim gelir mi? bu bir deneme bir ki üç.. bir ki üç.tıhggk tıhggkk ffüüü.

Hastayım bu nüanslara, düğünlerde, konuşma yapılacak yerlerde... kısaca her mikrofon görülen yerde karşınıza çıkar.

Eveeet sevgili misafirler, değerli konuklar bugün buraya toplanmamızın sebebi ziyareti, çok pardon sebebi; sebepsiz yazılardır.

Yazarlığın ne kadar menem bir şey olduğunu kaç günlerdir bir “Karadeniz Takası” gazetesini hayata geçiremememden anlıyorum.

Anlıyorum ki, her gün yazmak zorunda kalan köşe yazarlarımızın bizden kaç gömlek üstün olduklarını, öyle iki tuş klavyede yazmaya benzemediğini, üretken olmanın da bir bedeli olduğunu… Bazen araklamanın, ilhamın, esintinin mübah olduğunu…

Hala sapıtıyorum.

Herkes gibi benimde bir hayatım var. Bu hayat iş hayatı olabilir, ev hayatı olabilir, eğlence, gece vb. türünde çoğaltılabilir.

Yaz gelince aktif sosyal yaşamımdaki artmanın tek nedeni, kışın yurt dışında yaşayıp ta, yazın gelen akraba- eş- dost- kuzen familyasının memlekete dönmüş olmasıdır!

Geçen hafta teyzem geldi mesela, Aman Allah kıvranıyorum “ne götüreceğim” diye… Ayıptır söylemesi bizde adettendir, el boş gidilmez, hem gelince, hem giderkene…

Öyle bir teyze ki aman dostlar başına! Temizlik onda, titizlik onda, düzen onda! Düşünürüm bu teyzem bugün yarın hakkın rahmetine kavuşursa, şu toprağa nasıl yatacak diye…

Neyse, gittim kenar pastaneden yaş pasta aldım! Meyve alsam çürük der, ya sevmem der, ne bilem konfeksiyon türü alsam, “buranın malları adi” der… kusursuzluk bir tek ona bahşedilmiş diyeceğim, kendisi yürüme engelli! Evde bir şey yapsam götürsem, ya tuzlu, ya ekşi, ya tatlı der, der oğlu der…Bir erkesinde dayımın hanımı melocan götürmüş, hani kadın kendisini bilmez bir şey diyeceğim, değil! Becerikli de biri.” Bu ne nerden buldun bu kart melocanı” deyince, o gün bugün yenge bir şey götürmüyor ona…

Ha yaş pasta kurtuldu mu? Hayır! Sertmiş! Kreması azmış. Kalınmış, kuruymuş…Siz napaarsınız?

***

Geçen gün yürüyorum sahilde, baktım bir grup Japon! Sahilde yürüyorlar kalabalık halde, ellerinde bira şişeleri, hanımlar gayette hoş falan…

Baktım bir hale gibi bizim Türk erkekleri sarmış etrafı… Oturdum bir banka!

Şişttt erkek değilim yahu! Ayakkabım ayağımı acıttı.. cık, cık, rica ederim hemen yanlış anlıyoruz….

Bunlarda şey dikkatimi çekti! Hepsi denizi arkasına alıp fotoğraf çektiriyorlar. A

Ayıp yani! Ha bu Japonların denizi çekmelerine bir güldüm, bir güldüm, acayip insanlar vesselam! Yahu sizin ülke hep deniz! Denizin ortasında Adalarda yaşıyonuz. Gelip burada yine arka fona deniz koyuyorsun… Ne demişim ben” Deniz’in görüntüsü evrenseldir!”

***

Bütün bunları düşünen ben, elbette şişe bacakları da düşünüyorum. Ne zeki oluşun ne kariyerin ne aile hayatın, ne iş hayatın bunun önüne geçebilir! Hiçbir çaresi bulunamaz pantolondan başka! Yok silikon enfekte ediliyormuş, yok yağ enjekte ediliyormuş, muş, muş’ta muş… Birde başımıza çorap gibi duran sprey’ler çıktı. Ana!… Kim alır onu be?

***


Bütün takıntıların neden yaz aylarında yüzeye çıkıp, kış aylarında battığını bir türlü anlayamayan ben;

aynanın karşısına geçipte, kaz ayaklarını saymanın nasıl bir işkence olduğunu...

Gidipte botoks yaptıranların kendilerine güvensiz tipler olduğunu...

Botoks ana maddesinin niye yılandan alındığını...

Botoks yaptırılacaksa, fiyatlarının alıpbaşını gittiğini...

Başka alternatif olarak sunulan kremlerin neden salyangoz özlü olduğunu...

Köydeki tüm salyangozları toplayıp kabuklarını kırıp, yüzüme sürmeyi düşünmüş olduğumu...

bunu imalata döksem ne kazanırım hesapları peşinde olduğumu...

bütün bunları nasıl düşünüyor olduğumu!!!

anlayabilmiş değilim. pes, pes...

***

Yalancı tavuk göğsünün üstüne ne gider?

Geçen akşam misafirim geldi… Dedik ki patatesli kek, sosisli milföy, yalancı tavuk göğsü, domates çanağında kısır…

Kaş kişi gelecek yıldız diye sorun bir bakim?

Nişanlı çift…yani iki kişi.

Patatesli keki fırında unuttuğumdan yamyassı, bir kağıt inceliğinde sunmak zorunda kaldım. Beceriksizim yani!

Tavuk göğsünün sosu için çukulata sosun evde olmadığını gördük! Vanilyalı Dondurma yetişti imdadımıza..mımmmmmmmmmmm, mıımm hımmmmm…

Ha, gelini ilkkez evimde gördüm. Daha önce tanımışlığımız yok tabii… Tabağına dondurmalı göğüs alan gelin, bir çatal ağzını atıp, “aaaa dondurmaymışşş buuu” diyerek gülme krizine girmesi, Domates çanağındaki kısır’ın nasıl yiyeceğimizi bilmeyişimizde, ayriyeten kirz malzemesi olarak yerini aldı.

 
Toplam blog
: 359
: 1593
Kayıt tarihi
: 29.11.06
 
 

Deli-dolu, akıllı,  yalandan yere çamura yatan, normal değerlerde zekalı, esprili, şakacı, kendin..