Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Kasım '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Karadeniz takası/40 kuruş

Karadeniz takası/40 kuruş
 

Kuşkusuz yüzünü silmek için yazan sadece ben değilim.
Ne kim olduğumu sorun, ne de aynı kalmamı isteyin;
belgelerimizin yerinde olup olmadığını kontrol etmeyi bürokratlara ve polise bırakalım.
Hiç değilse yazarken onların ahlakından esirgeyin bizi." demiş, Fransız filozof Michel Foucault.

Bilmiyorum yazıyor muyum? Yazanlar sınıfında mıyım?. Hayır değilim.Fakat yazmak, sizinle olmak güzel vesselam.Neyse ben gevezeliği ele alayım;

Cumartesi, Pazar havalar bir güzeldi, yürüyüşteydim. Çekmişim eşofmanları, güneş gözlüklerini, üff üfff. Sabah 09:30 gibi çıkıyorum evden. Termosumda sıcak su, yanında kahve, kahve beyazlatıcı, kupa… Sırf yürüyüşten sonra içeceğim denize karşı.

İlk gün kahvaltı yapmadan çıktım evden, aheste aheste, martı sesi, deniz sesi, derken 7 kilometre yürüdüm. Ohhh içim açıldı.

Pazar sabah da aynısını yaptım kahvemi aldım, gittim deniz kenarına…Yürüyenler biraz fazla. Neyse bir yanım deniz, bir yanım şehir.3, 5 kilometre gidiş, 3, 5 kilometre geliş. Lafı uzatmanın alemi yok. Evden kahvaltı yaparak çıktığım için bu sabah, dönüşün yarısına gelmeden benim acilen tuvalete gitmem gerekti.Sıksam dişimi arabaya kadar, eve gidebilirim ama ucunda kahve var. Kahveyi içemezsem ben bütün şevkim kaçar. Yanıma para aldımdı; cumartesi parayı cebimde taşıyan ben, o gün arabada bırakmıştım. Cafe’lerden birine girmekte istemiyorum parasız. O ara Camii’nin yanına gelmişim, dedim gideyim yolu uzatmadan kendini sıkmadan. Öyle ya tuvalet işi bu.

Bir baktım 55 yaşlarında bir amca bekçi. ”Giriş-Çıkış 40 Kuruş” yazıyor, benim anahtarlığımda 5 kuruş var. Durumu şu kafasında fes olan amca’ya izah edip öyle gireyim içeri.”Amca, üzerimde para yok tuvalete girmeme izin verir misin sadece 5 kuruş var, parayı arabada unutmuşum” Adam ters ters bakıyor, huylanıyorum adamın bakışlarından.

Çeksem gitsem kahve var, gitmesem “dolandırıcı” damgası yiyorum.Bir yaşlı teyze çıkardı para veriyor benim yerime, , gözlerim doldu bir an, Sıcacık buruşuk yanağından şapur şupur öpesim geldi, kollarımı boynuna dolayıp, ”anneannem gibisin” diyesim geldi. Minnet duygusu da oluştu ama hızla gitti. Beş kuruşu da önüme atar gibi elime attı.Aldım;”bakın, yarım saat sonra paranızı getireceğim, yürüyüşe çıkmıştım. ” Teyzenin parasını geri verdi, verirken de sanki 40 kuruş değil de 40 trilyon batırmışım gibi bir yüzle, “getirecekmiş zaten, girsin” diye beni gösterdi.

O an, güneş gözlüğümü rehin bırakabilirim; bıraksam, 9 bin küsur kez,
Cep telefonumu bıraksam, 5 bin küsür kez, buraya gelme şansı yakalıyorum.
40 kuruş için bunu bana yapma bey amca.

Öldüm sinirden ama, bekleyemezdim, gidemezdim, tek seçenek kaldı, tuvalete yöneldim.Çıkışta, ”tam yarım saat sonra getiriyorum” diye, burnum havada uygun adım çıktım oradan.

Kendimi kötü hissettim mi? Evet.Kahve’ye de, tuvalete de, adama da saya söyleni yürüyüşü bitirdim, senaryolar yazdım aklımda;

“1 Ytl getirip fırlatacaktım.Yok, üstünü almalıydım gazete alacaktım.Nooldu amca, getirmedik mi paranı diyecektim, insan bunu bana nasıl yapar, devletimi soyduk diyecektim.”Yürüyüş bitti.Kahvemi içtim.Ohhh içim açıldı…Arabayla gidip parayı bir an o fesli amcaya vermeliydim, öyle de yaptım.Parayı eline bırakmamla geri dönmem bir oldu.Bütün senaryolar nakavt oldu, hiçbir şey diyemeden, nasıl olsa anlayamacağından , zafer kazanmış Ordu Kumandanı gibi çıktım gittim.…Ne yazık ki bu olay içime çok oturdu çooook.

Neymiş efendim; Bundan sonra para alınacak yürüyüşe çıkarken, 40 kuruşluk oluyoruz yoksa.

Fakirsen abi, bu ülke de umumi tuvalete bile almıyorlar ona göre!

***

<ı>Müdürüm sesleniyor …’ın dosyasını al, gel… Gidiyorum dosyayı bulmaya.. kişilerin sicil sırasına göre olan dosyalarına baka baka ilerliyorum, aha da burada diyor beynim. O an.. bak diyorum ne kadar da zaman geçti… Şimdi üstüne yağmur yağıyor. Mayıstı değil mi? diye kendime soruyorum, evet mayıstı… yaz geçti kış geldi. Ahh ölüm! Diyorum ah ölüm! Dosyayı alıyorum, sanki içindeki bir insana ait değilmişçesine, bir nesne, kağıt yığını gibiymişçesine masaya bırakıyorum.



***

“Beyaz Melek” filmine gittim!

Yukarıdan, aşağı, sağdan, sola mesaj yüklü bir filmdi.

Ağlayamadım! Ağlayacak bir öğe yoktu, ya da henüz biz Anne-Baba kavramında, onların bütün dualarını almıştık, alacağız gibi de inşallah.Uzak yani bize “Huzurlu Ev”

Diğer yandan endişelerim de var hani.10 yıl önce nasıl ki “Cenaze Yıkama Arabası” garipsenip, ”oğlu bir babasını evde yıkatmadı” sözlerine bulaşıyorduk ken, şimdilerde köylere dahi araba çağırır olduğumuzdan, gelecek zaman bir gün gelecek ama nasıl gelecek? Öyle ya…

Huzursuz oldum, yanımdaki kızın en az kendisinden 25 yaş büyük adamla sarmaş dolaş olmasına, o kızı önceden tanıyor olmama, kısacık eteği, kahverengi çorabına, ağzındaki sakızı çiğneyip, ayak/bacak sallamasından huzursuz oldum. Belki de filmi izlerken Malatya Çocuk Yuvasındaki görüntülerin gözümün önüne gelmesi de bir pay’dı…Tek eleştirim Yaşlı teyzelerin çıplak hamam görüntüleriydi, olmasa daha iyi olacaktı gibi.

Velhasıl, huzursuz ama ders almış olarak, hem de o kızın yanındaki saçlarını açık kestaneye boyamış, kalantor/tipsiz herifin evli olup olmadığını düşünerek çıktım sinemadan, yanımdaki arkadaşımla.

***

“Hastaneye gider misin?” dedi,
”giderim” dedim.
“bir ilaç var yazılacak”
“tamam öğleden sonra hallederim”
“Öğleden sonra izinlisin peki o zaman.” (Anladım ki, çapanoğlu işi_genelde zor işler= ben) öğle tatilinde işlerimi hallettim. Çıktım hastaneye, ohhh bugün öğleden sonralarım boş… İşlemleri hallediyorum, bekliyorum. Yanıma iki tane hastane görevlisi yaklaştı iki kız, büro elemanları, kıyafetlerin renginden belli.

Bana yakın kızın yüzüne bakıyorum. Yanık bir yüz, yanıklıktan ve ameliyattan yukarı doğru gibi olmuş Çinli bir göz. Acaba nedendir? Dikkatli baksam bir türlü, bakmasam bir türlü. Merakımı alamıyorum da, bakıyorum. Aklıma kezzap geldi, yok canım daha neler dedim.

Kaza’dır mutlaka, kaza… Üzerine fondöten sürülmüş koca sol yanağa, asıl renk ile fondöten rengi farklı, hoş birde makyaj yapmış. Dedim: Kadın her yerde kadındır!...

Öteden beri bir oğlan geldi tıfıl, ”ne haber kızlar” diye selam verdi, benim Çinli göz “iyiliiikk derken, baktım dudağı da nasibini almış yara’dan. Acaba hiç öpüşmüş, sevdiğini öpmüş müdür diye düşündüm birden, “ayıp kızım sana ne”

Öbür arkadaşı, ”amaaan ne selam veriyorsun, adama selam verilir benim bildiğim” diyerek oğlana bakıyor tabii. Oğlanın cevabına bakın: ”Valla bir yapıştırırım sana karşı duvarda resmin basılır affetmem heee”… gülümsedim. Meğer neler konuşuluyor diye.. Kızlar da gitti oğlan da… benim iş de halloldu. Biliyor Müdürüm biliyor. Adam benim hiçbir yerden elim boş gelmeyeceğini biliyor. Mesaimden giden topu topu 20 dk. Atladım arabaya… naapsam, naapsam… Gezebilirim. Eve gidip yatabilirim birkaç saat. Vitrinleri seyretmekle kalmaz hepsini denerim de… Gidip kahve mi içsem Hüner’de… Hayır! Hiç birşey yapmıyorum işe geliyorum…

İneğim ya mosmor! Hâlbuki işten kıvırtıp saç yaptıran, eve gidip yemek yapan, hastaneye diye alışverişe çıkan, bankaya diye, arkadaşına giden o kadar çok çalışan var ki Ülke’mizde… Evet ben mosmor İnek!

İşe geç kalmak istiyorum, işten kaytarmak istiyorum, nasıl yapacağım peki? Alışkanlık yapsam her gün geç kalmayı, bana bakanlara anlamamazlıktan gelerek sırıtsam yüzlerine pişkin, pişkin…Hayali bile güzel vallahi.

Efendim, yazı uzun oldu, ama neylerseniz ki, bu bir Taka'dır.Bilginize...

 
Toplam blog
: 359
: 1593
Kayıt tarihi
: 29.11.06
 
 

Deli-dolu, akıllı,  yalandan yere çamura yatan, normal değerlerde zekalı, esprili, şakacı, kendin..