Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Aralık '15

 
Kategori
TV Programları
 

Karagül’den öykünüp Analar ve Anneler yapılırsa...

Karagül’den öykünüp Analar ve Anneler yapılırsa...
 

Berkun Oya’nın senaristliğini, Mehmet Ada Öztekin’in yönetmenliğini üstlendiği kadrosunda; Okan Yalabık, Binnur Kaya, Burak Tamdoğan, Sinem Kobal, Hazar Ergüçlü, Ulaş Tuna Astepe, Metin Akdülger ve Nazal Kesal gibi isimlerin yer aldığı  Ay Yapım imzalı “Analar ve Anneler” dizisi final yapıyor.

Dizi final kararı alınca yapım şirketi bu işe bozulmuş.

Kusura bakılmasın ama ne bekleniyordu. Bir oyuncu mutlu olsun diye başrol veriliyorsa, oyuncudan uzak karakter giydiriliyorsa ve giydirilen karakterin içi boş kalıyorsa o dizinin sonucu da bundan farklı olmazdı.

Nitekim Analar ve Anneler dizisi de Sinem Kobal’ın üzerine giydirilen karaktere izleyicinin inanmaması yüzünden reyting alamamıştır.

Bu kadar sert şekilde oyuncuya yüklenmek istemezdim zaten tarzım da değildir bir dizinin bitmesini tek başına bir oyuncuya yüklemek.

Ancak ne var ki konu dönem işi olunca hele ki 70’li yılların Türkiye’si anlatılıyorsa bu konuda kalemim de üzgünüm aynı şekilde acımasız oluyor.

Çünkü o yılların acısı hala tazeliğini korurken dizilere malzeme olarak kullanılacaksa özen gösterilmesi de şarttır.

Magazinden beslenen bir ünlüye başrol yükleyip izleyiciye sunarsanız hikâye ne kadar iyi olursa olsun izleyici de kaçar.

Analar ve Anneler dizisinin yaşadığı tam da budur.

Bu yüzden AY Yapım kanalla ters düşeceğine önce doğru seçimler yapıp izleyici ile ters düşmeyecekti.

Özellikle böyle bir dönemde Türkiye’nin ihtiyacı olan bir işi göz göre harcamayacaktı.

Bu yüzden kusura kalınmasın ama ben bu konuda sadece ve sadece yapım şirketini suçluyorum.

Bir dönem işi yapacaksınız ve o dönem işine oyunculuğu şüpheli bir ismi oturtacaksınız, sonra da reyting bekleyeceksiniz,  alamayınca da “nerde hata yaptım” sorusunu sormak yerine kanalı suçlayacaksınız bir diğer işinizi kanaldan çekeceksiniz.

Pardon da siz izleyiciyi aptal mı sanıyorsunuz derler. Nitekim de öyle diyor izleyici bunu da reytinge yansıtıyor.

Tamam, bir işin iyi olup olmadığını elbette ki reyting belirlemez ancak görünen köy de kılavuz istemez.

Magazinde boy boy skandallarla gündeme gelmiş bir ismi 70’li yıllarda izlerken gözünün önüne o görüntüler geliyorsa “sarışınım apolitiğim” alt yazısı ne kadar yazılsa da görüntü değişmez.

Ha şunu da belirteyim Sinem Kobal farklı bir işle izleyiciye sunulsaydı bu kadar kötü bir sonuç olmazdı ancak şu da bir gerçek ki Sinem Kobal bazı isimler gibi tek başına reyting getiren bir başrol değil.

Hal böyleyken bir dönem işinden reyting beklemek hayalcilikten öteye gitmez.  Ya tutarsa mantığı izleyicide tutmaz. Tutmadı da.

Böylesi bir hata AY Yapım gibi tecrübeli bir yapım şirketine ne yazık ki yakışmadı.

Hoş Analar ve Anneler dizisinin tek sorunu Sinem Kobal da değil. Dönem işinin ruhunu da verememiş bir iş. Öyle eline pankart alıp geçleri sokaklara çıkararak dönem işi yaptım oldu demekle bu işler olmuyor.

Hatırla Sevgili, Çemberimde Gül Oya, Bu Kalp Seni Unutur mu dizilerinin yapıldığı bir ülkede onların üzerinde bir yapım yapamıyorsanız bu işlere hiç soyunmayın.

Tamam, ana konuda o dönemi anlatmak yatmıyor çocuğuna başkasının annelik yapması anlatılıyor olabilir ama ana konu o dönemde geçiyorsa o dönemin içine izleyiciyi sokmak, dönemi sorgulatmak da şart.

Yeni nesil o dönemden bihaberken o dönemi böyle yüzeysel anlatarak sorgulanmasını beklemek… Hoş beklenen de bu değil ya neyse...

Hatırla Sevgili yayındayken bana gelen e-mailleri hatırlıyorum da, o gençlerin nasıl bir dava uğruna hayatlarını gözleri kapalı ortaya koyduklarını anlamlandırmaya çalışıyordu o yılları bilmeyen izleyicisi.

Oysa bu dizide bunu sorgulamanın çok uzağındalar. O zaman bu işe dönem işi olduğunu söylemek de mümkün değil.

Zaten genel olarak AY Yapım’ın dönem işlerine baktığımızda hep aynı yüzeysellik söz konusu; ellerinde pankartlı gençler,  bir iki slogan, aynı mekânlar, dekor ve kıyafetler. Sağcı ve Solcular neden birbirine karşı dekora bakarak mı anlayacak izleyici. Ya da dekorla mı inanacak karşıtlığına.

Dönem işlerini izleyenler bellidir çoluk çocuk izlemez. O dönemi bilen bir nesil izler. Bu yüzden inandırıcılığı olmayan bir işi neden izlesin izlemedi de.

Bu yüzden mümkünse AY Yapım dönem işi hiç yapmasın yapacaksa da adam gibi her ayrıntısına özen göstersin ve dönemi bilen danışmanlardan yararlansın.

Başrollü de giydireceği kişiyi doğru seçsin.

Eskiden izleyiciye iş yapılırdı şimdilerde oyuncuya iş yapılıyor, senaryo yazılıyor, hikâye seçiliyor ama sonuçlar da ortada nedense bu gerçek göz ardı ediliyor.

Olan da bu işe yıllarını vermiş ekibin geri kalanına oluyor.

Okan Yalabık, Binnur Kaya, Burak Tamdoğan gibi oyuncuları ekranda izleme zevkinden mahrum kalıyoruz.

Analar ve Anneler dizisinde de bunu yaşadık. Berkun Oya’nın güçlü kalemi, Mehmet Ada Öztekin başarılı yönetmenliği de işi kurtarmaya yetmedi çünkü işe baştan inanmadı izleyici.

Ana konusu dönem işi değil analardı bu işin denilen ayağa bakalım bir de.

Karagül’ün ana hikâyesinden öykünmüş ama her zamanki gibi yine sadece öykünmüş yanına yaklaşamamış bir iş bu yüzden diğer öykünmeler gibi sınıfta kaldı.

Show TV’de yayınlanan Mayıs Kraliçesi dizisinin de ana konusu annesinden uzakta büyüyen bir çocuk. Konusu Karagül’den aşırılan Mayıs Kraliçesi’nin kaderi Analar ve Annelerle aynı o da final yapıyor. Tesadüfe bakalım ki onda da başrol oyuncusu reyting canavarı değilken reyting beklenerek henüz yolun başında olan Yağmur Tanrısevsin’e başrol verilerek dizi yapılmış.

Herkes başrol olmak zorundaymış gibi.

Hadi Mayıs Kraliçesi dönem işi değil Yağmur Tanrısevsin nispeten kabul edilebilir diyelim ama hikâye kurgusuyla sınıfta kalıyor bu sefer.

Gerek Analar ve Anneler dizisi olsun gerekse Mayıs Kraliçesi dizisi olsun Karagül’deki inandırıcılıktan çok uzak oldukları için aynı başarıyı yakalayamadılar aynı benzer bu işe soyunmuş başarısızlığa uğramış diğer işler gibi.

Çünkü Karagül’de oradan oraya sürüklenen izleyici oradaki kadınlara da, hikâyeye de, acılara da inanırken bu dizilerdeki hiçbir şeye inanmadı.

Karagül’de Ebru’sundan Narin’ine, Ayşe’sinden, Sibel’ine, Ada’sından Maya’sına, Emine’sinden Özlem’ine, Kadriye’sinden Fikriye’sine özetle tüm kadın karakterlere inandı. Çünkü bu karakterleri dolduran oyuncuların hepsi işlerinin hakkını fazlasıyla verdiler, veriyorlar.

Yönetmeninden, senaristine oyuncusundan Karagül dizisinin kendisine kadar hepsi ödül almayı çoktan hak ediyor. Ödül vermeyenler utansın, ayıplarıyla baş başa kalsın diyorum bu yüzden. Onlar süslü, taraflı ödüllerini ne kadar vermeseler de izleyici izleyerek ödüllendiriyor fazlasıyla diziyi.

Bu dip serzenişten sonra yüzümüzü Analar ve Anneler dizisine çevirelim bu sefer; Hazal Ergüçlü’nün yani Kader’in  hikayesine bir nebze inanan izleyici Sinem Kobal’ın yani Zeliha’nın hikayesine inanmadı. Biri karakterle bütünleşip diğeri karakterden uzak düşünce inandırıcılık ölürse izleyicide hikâye dışına düşer. Analar ve Annelerde de durum bu.

Gerçi Analar ve Annelerde sadece Sinem’in anneliğine değil hikâyenin anneliğine de inanmadı izleyici.

Siz analık gibi kutsal bir olguyu tecavüze, ensest fantezilere bularsanız orada artık bir anneliğin varlığı kalmaz.

Analar ve Anneler de bunu daha en başında kaybediyor. Türk televizyonlarının en büyük sorunu da bu; tecavüzden besleniyor, reyting için bundan medet umuyor. İki bacak arasından beklenen reyting bir çeşit fetişizm halini aldı.

İzleyici de doğal olarak bundan bıktı, iğreniyor. Kaldı ki “doğuran mı, büyüten mi” sorusunu tecavüz gerçeği içinde sunarsanız bu da geri teper. Nitekim de öyle oldu.

Tarlada bir genç kız kayınpederi olacak adam tarafından tecavüze uğruyor ne hikmetse hemen de hamile kalıyor.

Öte taraftan şehirli “sarışınım apolitiğim” alt yazılı kızımıza da kocasının dayısı âşık bu yüzden yeğenini öldürüyor. Her tarafı enseste bulanan öykünün içinde anne-ana aramak mümkün mü?

Gördüğümüz gibi her Karagül’den esinlenen bu yola çıkmadan önce Karagül’ün hikâyesini anlasın sonra yola çıksın öyle esinlenmekle olmuyor bu işler.

Dönem işi yapacaksanız da her ayrıntıyı göz önüne alacaksınız.

Sonra tutmayınca işiniz, kanala sarmayacaksınız.

Ha Paramparça da Karagül’deki aynı konuyu işledi denebilir.  Evet, “büyüten mi doğuran mı” sorusu üzerine kurgulanmış konu ancak her oyuncusu kendini kanıtlamış, tek başına reyting canavarı Erkan Petekkaya’nın başrolünde bir dizi, her sahnesinde izleyiciye izleme zevki sunarken ne Mayıs Kraliçesi ne de Analar ve Anneler kendini oldum kabul edebilir her iki işle de kıyaslayabilirler.

Yani özetle Analar ve Anneler bu haliyle bu sonucu almakla bizi şaşırtmadı.

Ay Yapım bir de buradan baksın tabloya belki bir sonraki işte oyuncuya iş aramak yerine eskiden olduğu gibi işe oyuncu aramayı tercih eder.

Yani ATV’yle ters düşülecek bir durum yok izleyici ile ters düşülmesin yeter.

Tabi Mayıs Kraliçe’sinde de durum farklı değil başrol kıvamı yakalanmadan reyting canavarı sanılırsa işin sonucu da erken final olması kaçınılmaz.

Son olarak şunu eklemeden geçemeyeceğim.  Kara Para Aşk yayındayken dizinin izleyicileri Burak Tamdoğan ile bir mekânda karşılaşmış. Ve kendisini gördüklerinde tanıyamamışlar o olduğunu öğrendiklerinde ise değim yerindeyse dumura uğramışlar.

Ekranın çok ötesinde bir yakışıklılık haliyle karşılaşmış olmak onları şaşırtmış. O zamanlar bana bu durumu aktardıklarında bir de özel istekleri vardı. Kendisinin başrolde oynayacağı bir aşk dizisinin yapılmasını istiyorlardı.

Ben yakışıklılık kısmını anlamam oyunculuğa bakarım. Bu yüzden bence de Burak Tamdoğan gibi başarılı bir oyuncunun sürekli kötü karakterleri hayata geçirmesinin zamanı çoktan geçti. O bir jön olmayı çoktan hak ediyor.  İyi bir partner ve iyi bir hikaye ile izleyicinin karşısına çıkma zamanı artık.

Bu kadar rolünün hakkını veren bir oyuncuyu tek kalıba sokmak bana göre haksızlık izleyiciden de büyük beğeni alan bu oyuncuyu başrolle taçlandırıp bir dizi yapılmalı diye düşünenlerdenim. Zaten izleyicinin de beklentisi bu yönde.

Hal böyleyken yapımcılar oyunculukları tartışılır isimlerle yola çıkmak yerine oyunculukları kanıtlanmış isimlerle yol almaya Burak Tamdoğan ile başlayabilir notunu düşelim ve bekleyelim.

Ee artık izleyiciden gelen bu talebe de hayır denmez herhalde…

oyatekin@gmail.com                                         

https://twitter.com/#!/oyatekin (@oyatekin)

http://yurthaber.mynet.com/yazarlar/tum/1/o.tekin35

OYA TEKİN / MEDYABEY.COM

Oya Tekin/ Yaşadıkça.com köşe yazarı

Not: Burada yazılan tüm yazılarım elektronik imza ve zaman damgası güvencesi altında yasal hakları korunmaktadır. Hiçbir şekilde basılı ya da elektronik bir ortamda (CD, Internet vs.) kaynak gösterilmeksizin izin alınmadan kullanılamaz.

 
Toplam blog
: 295
: 3718
Kayıt tarihi
: 01.10.06
 
 

Milliyet Bloğa nasıl geldim ve nasıl yerimi aldım bilmiyorum. Sanırım uzun yıllar okuduğum bölüml..