Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ocak '16

 
Kategori
TV Programları
 

Sadakatsizliğin yeni adı “Acı Aşk”

Sadakatsizliğin yeni adı “Acı Aşk”
 

Başlıktan da anlaşıldığı gibi yazımın konusu son dönemde dizilerde moda haline gelen sadakatsizlik konusunun başrole oturması.

Son olarak da bu akıma yapımcılığını Erol Avcı’nın yaptığı yönetmenliğini Çağatay Tosun’un üstlendiği senaryosunu Sema Ali Erol, Figen Şakacı, Mahir Erol’un yazdıkları “Acı Aşk”” dizisi katıldı. Kadrosunda Seçkin Özdemir, Selin Şekerci, Sezgi Sena Akay, Alperen Durmaz, Hüseyin Avni Danyal, Neriman Uğur, Erkan Can gibi isimleri barındıran dizi Show TV’nin önemsediği diziler arasında yer alıyor.

Ancak ne var ki reytinglerde istenilen sonucu yakalayamadı. Pek çok televizyon eleştirmeni yazarımıza göre ilk görüşte aşk ve hemen yatağa girilmesi bu başarısızlığa neden gösterilse de ben öyle düşünmüyorum.

Bana göre “sadakatsizliğin” adına Acı Aşk denildiği için dizi tutmadı. Tutmasını beklemek de hayal olur.

Ne kadar farkındayız bilmiyorum ama son dönemde Türkiye’nin sevilen jönlerine başrol olarak sadakatsizlik giydiriliyor.

Evlilik dışı ilişkiler yaşatılıyor ve evdeki kadın arıza, kötü, şirret, aklınıza gelebilecek her olumsuzlukla şekillendiriliyor ve aldatılması erkeğe hak görülerek izleyiciye yansıtılıyor.

Öteki kadın ise masum, melek, mükemmel.

Yaşatılan ilişkide sadakatsizlikten çıkarılıp adı aşk oluyor.

Durun bakalım beyler bayanlar hiçbir toplum aldatılmayı kabul etmez. Evdeki eş ne kadar sorun yaratsa da ona yaşatılanlara, aldatılmasına göz yummaz, öteki kadını istediğiniz kadar melek yapın metres metrestir ve Türkiye’nin en sevilen jönlerini aşka da düşürseniz izleyici buna aşk demez.

Demiyor da.

Asmalı Konak’ın reyting rekorunu hala hiçbir dizi kıramamıştır. Çünkü Türk kadının özlem duyduğu, evlilik ve çocuk sonrası ilişkinin dizi haliydi Asmalı Konak. Hala Seymen Ağa dizi karakterleri arasında ideal erkek sırasında bir numaradır. Peşinden gelen hiçbir karakter onun eline su dökemedi, tahtından indiremedi.

İlk görüşte aşkın en güzel işlendiği diziydi. Aile mevhumu korunuyordu. Yani özlem duyulan her şeyi izleyici Asmalı Konak dizisinde buluyordu.

Oysa aldatılmak Türk kadının en büyük korkusudur. Böyle bir korkuyla yaşamak istemez. Bu korkularını körükleyen bir dizinin peşi sıra da gitmez.

Korkularına, endişelerine önlem, çareler ararken bunu pekiştiren dizilere yüz vermez.

Aliye dizisine bakalım; aldatılmaktan korkan, aldatıldığında ne yapacağını bilmeyen kadınlar için önemli bir diziydi. Sıradan bir kadının aldatıldığı halde ayakta kalma mücadelesini, yükselişini, çocuklarıyla ayakta kalma çabasını anlatıyordu. Ve bu yüzden dizi reyting listelerinde tepedeydi.

Oysa şimdi Acı Aşk bir metresle baş etme yollarını değil tersine bir metresin ayakta durma çabasını konu alıyor. Diğer bir değişle evdeki eşe metres alternatif gösteriliyor, sadakatsizlik masumlaştırılıyor.

İzleyicinin kaldıramayacağı ne varsa sunuluyor. Bu yapılırken de seçilen başrol oyuncunun mimiklerinde ki yetersizlik yetmezmiş gibi bir de repliklerinden tek bir cümlesi anlaşılmayan konuşmalarına daha doğrusu konuşamamalarına maruz kalıyor.

Zaten Melek karakteri yeterince iticiyken yanlış oyuncu seçimiyle iki kez itici bir karakter yaratılmış durumdayken izleyicinin Melek’le empati kurmasını beklemekse boş bir hayaldir.

Ayrıca Melek karakteriyle kadın ikinci kez aşağılanıyor. Evli olduğunu sonradan öğrendiği adamın her dediğine inanan bir kadın karakter, geleceğini bir erkek için terk edip ikinci kadın olmayı sineye çekiyor özetle Metres kalmayı kendine yediriyor.

İzleyici böyle bir karakterle empati kurar mı, özellikle aldatılma korkusu yaşayan Türk kadını bu karakteri ve sözde aşkını alkışlar mı?

Seçkin Özdemir’i ekranda görmeyi sevenlerdenim. Son dönemin başarılı erkek oyuncularından biridir bana göre. Ancak ne var ki böyle bir karakterle ne fankafalar ( Seçkin Özdemir fanları) ne de izleyici barışık olur.

Ki olmuyor da. Pazar akşamları diziyle ilgili atılan tweetlere bakınca da bu açıkça görülüyor. Tek bir Melek sever yokken Selin Şekerci’nin canlandırdığı Sude karakterinin eşine sarılması olay oluyor. Çünkü hem Selin Şekerci’nin başarılı performansı, karaktere kattığı inandırıcılık, hem de evdeki eşin izleyici tarafından koruma altında olması buna etken.

Yani özetle Acı Aşk sadakatsizliği işlediği ve partner seçiminde dağılımı yanlış yaptığı için başarısızlık yaşıyor.

Bu yüzden eleştirmenlerin belirttiği ilk görüşte aşk yatak vs sahneler değil dizinin başarısızlığına etken diyorum. Melek ve onun aşkına izleyici aşk olarak bakmıyor. Melek’e metres gözüyle bakıyor ve toplum bir metrese gerçek hayatta nasıl bakıyorsa reytinglere de bunu yansıtıyor.

Diyeceksiniz ki benzer durum Paramparça’da da var.

Evet, var ve orada da kabul görmüyor. Zaten Paramparça dizisinin ardından yavruları peşi sıra doğdular, dizinin bir yerlerinden alınıp işe koyuldular ya çocuk konusu ya da eş durumu işlendi, işleniyor ya neyse.

Konumuz eş durumu, sadakatsizlik. Dediğim gibi bu durum Paramparça’da da kabul görmüyor. Gülseren ve Cihan’ın ilişkisine izleyici sıcak bakmıyor Dilara’yı izleyici koruma altına almış durumda. Fakat Paramparça dizisi zirvede. Çünkü ana konu yasak ilişki değil “büyüten mi doğuran mı” sorusu üzerine kurulu.

Ve yine Paramparça’da Gülseren karakteri bariz bir şekilde metres konumuna sokulmadı. Dilara karakteri de kötü eş konumunda en diplere indirilmedi.

Ayrıca her iki kadın oyuncunun da inandırıcılığı başarısı ortada. Oynadıkları karakterlerin her duygusuna inanıyor izleyici. Hem Nurgül Yeşilçay hem de Ebru Özkan’ın oyunculukları tartışılmaz.

Ve Cihan karakterinin ayakları yere sağlam basıyor. Evdeki eşini incittiği anlarda geri adım atmasını biliyor.

Ha bu demek değildir ki izleyici Gülseren ve Cihan aşkını onayladı. Dilara ile olan evliliğin yürümediğinin farkında oldu ama Gülseren ve Cihan aşkını da evlilik akdi içinde onaylamadı. Dediğim gibi ana konusunda sadakatsizlik ön planda olmadığı için dizi zirveye çıktı ve bu yerini korudu.

Bir de benzer diğer dizilere bakalım Özcan Deniz’in başrollerde olduğu Kaderimin Yazıldığı Gün reyting rekorları kırabildi mi?

Tolgahan Sayışman’ın Asla Vazgeçmem’i kendini kurtarsa da zirvede mi?

Koca bir “HAYIR”

Eşkıya Dünya’ya Hükümdar Olmaz reytinglerde zirvede diye örneklenebilir ama unutmayalım ki onunda ana konusu sadakatsizlik değil mafya devlet ilişkisi.

Yani özetle ana konusu sadakatsizlik olan dizilerin reytingleri de sadakatsiz.

Acı Aşk bu saatten sonra nasıl düzelir nasıl kurtulur deniliyorsa eğer orijinalindeki gibi Sude tarafı güçlendirilmelidir. Mağdur olan taraf çünkü o. Oysaki mağdurken kötü olan da o oldu bizim uyarlamamızda.

İlk bölümde enerji yüklü olan tarafı son iki bölümde bozmalarını bu yüzden anlamak mümkün değil. Sude karakterine hayat veren oyuncu Selin Şekerci zaten enerji dolu, başarılı ve sevilen bir oyuncuyken geri plana sokulması Melek karakterinin allanıp pullanması yanlış. İhanete uğrayan bir kadının korkularını, güvensizliğini, ihanetin yarattığı travmayı işlemek varken tersinin yapılması üstelik ihanet eden kadının korkularının üzerine gidilmesine izleyici de tepkiliyken bu ısrar dizinin de başarısızlığı olacak bunu anlamak için söylemeye de gerek yok reytingler bariz gösteriyor. Bu göstergeyi göz ardı edip bildiğim bildik dememelerini umuyoruz. Sadakatsizlik ne kadar süslense de, adına Acı Aşk dense de insanlar özlem duydukları şeyi ekranda görmek istiyor korktukları şeyi değil.

Umarız bu korkuları biran önce giderilir zira izleyicide Acı Aşk’a sadakatsiz davranacaktır.

Ama asıl sorun son dönemde sadakatsizliğin Türkiye’nin sevilen jönlerine giydirilip allanıp pullanarak normalleştirilmeye çalışılması, adına da aşk denmesi.

Sırada mesela Meryem Uzerli’nin başrollerinde olduğu yeni başlayacak dizi Gecenin Kraliçesi var sanırım bu sefer sadakatsizlik farklı bir şekilde yine sevilen jönlerden Murat Yıldırım’a giydiriliyor. Hani izleyici sevdikleri jönler için sadakatsizliği de sever kabul eder ya da etsinler gibi.

Ve yine FOX TV’nin yeni başlayan dizisi Kördüğüm. İlk bölüm merakı ve çocuğu ile terk edilmiş bir kadının hikâyesine duyulan ilgiyle iyi bir başlangıç yapmış olsa da ilerleyen bölümlerde bu sefer evli bir kadının sadakatsizliği üzerine kurulan hikâye aynı merakla izlenecek mi? İşte orası muamma. Zira erkeklerin sadakatsizliğine “elinin kiridir” söylemiyle bakan toplum bir kadına aynı gözle bakmamaktadır. Bunu da reytinglere pek sıcak yansıtmayacaktır diye düşünüyorum.

Yani bu sefer sadakatsizlik konusu kadın üzerinden işlenerek adına aşk denecektir.

Açıkçası bu durumun bilinçli ve sistematik bir oluşum olduğunu düşünüyorum. Bu kadar ard arda gelmesinin tesadüf olduğunu düşünmüyorum.

Bu yazdıklarımı defalarca diziler ve televizyon dünyası hakkında yazdığım yazılarda dile getirdim. Belki yazdıklarım tekrarın tekrarı olacak. Ancak bir kez daha yazmanın gerekliliğine inanıyorum.

Dünyada onlarca ülke, kültür ve sineması varken, televizyon kanallarımızın sadece ve sadece Amerikan kültürünün acenteliğini, pazarlamasını yaptığını söylemeye gerek yok bile. Bunu artık neredeyse bilmeyenimiz yok. Ve bunun da tesadüf olduğunu düşünmüyorum.

Kültürümüzü biçimlendiren temel kültür kodlarımız kopartılıp, başka kültürlerin insanları olmaya yönlendiriliyoruz.

İzlenen kültür politikalarıyla sistemli olarak ülkenin geçmişte var olan manevi dinamiklerini gözden düşürmek ve toplumu başkasının manevi değerlerine hayran bırakmak amaçlanıyor.

Bunu yapmak için önce toplumsal aşağılık duygusu uyandırılır, toplumsal özgüven ortadan kaldırılır. Basın yayın yoluyla toplumun kusurları ön plana çıkarılır. Ahlak, inanç, yurtseverlik, kahramanlık gibi değerler gözden düşürülür. Cinsel özgürlük, ilericilik gibi sloganlar devamlı ve sık kullanılarak var olan eğlence kültürü değiştirilir. Batı ülkeleri karşısında aşağılık duygusu uyandırılır. Kendine güveni azalmış topluluklar, başarılı toplulukları taklit etmek ve onlar gibi yaşamak isterler.

Toplumlar, yatıştırıcı işlevi gören bazı değerler tarafından bir arada tutulur.

Sistemler nasıl bir gelecek tasarımı yapmışlarsa, geçmişi ona göre yazarlar. Böylelikle geçmiş ile gelecek arasında çelişkinin ortaya çıkarak, sistemin, çocukları tarafından yok edilmesi önlenmeye çalışılır.

Bunun için de pek çok yöntem kullanılır.

Medyanın insan algısı ve değer yargıları üzerindeki etkisini kanıtlayan birçok araştırma bulunuyor. Diziler de bu etkiyi ileten en önemli yollardan biri bence. Hem bu dizilerde iletilen mesajlar insanları etkiliyor, hem de bu diziler toplumdaki insanların ilişki yapısından etkileniyor.

Bu şekilde de iki yönlü bir etkileşim oluştuğunu düşünüyorum. Her ilişki böyledir diyemeyiz, ama farkında olmadan dizilerden etkilenildiğini de düşünüyorum. Bu karışık ilişki durumlarını televizyonda izlemek bunu normalleştiriyor, alışmamıza neden oluyor. Belki önceden kabul edilemeyecek bir durumu bir süre sonra kanıksamaya ve normal görür hale geliyoruz.

Eskiden iyiyi kötüyü birlikte paylaşabilen çiftler şimdilerde zoru gördüğünde ilişkiye emek harcamak yerine başka bir ilişkiye yelken açıp oradan hemen kaçmaya çalışıyor.

“Cazibesini kaybetti, heyecan vermiyor, heyecanı bitti artık” gibi cümleleri rahatlıkla kuran bir toplum olduk. Ki bu cümleler bir kaçış planıdır.

Bu hale toplum durup dururken dönüşmedi her halde. Her ne kadar diziler toplumdan besleniyorsa da toplumu bu hale getiren de yine başka kültürlerin tetikçiliğini yapan dizilerdir.

Bazı konular diziler de süreklilik arz ettiği için bir noktadan sonra izleyiciyle arasındaki mesafe yok olmuş ve karakterler sanki izleyicilerin içinden birileriymiş hissi yaratmıştır. Bu da ne yazık ki günlük hayatta davranışlara etki etmektedir.

Özellikle ergenlerin kimliklerini bulmaya çalıştıkları bir dönemde dizilerden etkilenmeleri daha kolaydır.

Bu suya atılan bir taşın etkisinin dalga dalga yayılması gibi bir durumdur. Dizilerin etkileri de uzun vadede toplumun yapısını şekillendirir, şekillendirmiştir.

Yani yavaş yavaş bugüne gelinmiş toplum dinamikleri yer değiştirmiştir.

Bunu pek çok araştırmada doğrulamıştır.

Eskiden kadın ve erkek diye ayırmadan, eğitim, birikim, davranış, kültür, gelenek, görenek, maneviyat olarak değerlendirilirdi insanlar. Şu anda tek değerlendirme ölçütü para.

İnsanlar artık ilişkilerinde kolay kolay tatmin olmadığı için dizilerin pompaladığı ilişkilere dair beklentiler, derinleşmeyen bağlar, para, statü, güzellik gibi olgulara daha fazla önem verilmesi yüzünden elindekini güzelleştirmek yerine daha kolay olan yeniye yöneliyor.

Medyada aldatmanın, sadakatsizliğin çok popüler bir konu olması bunu normalleştiriyor. Bu görülmüyor ya da görülmek istenmiyor. Ama gerçek bu.

Herkes aldatıyor zaten, ben neden yapmayayım?’ düşüncesi yaygınlaşıyor. Fakat ısrarla bu düşünce şırıngalanıyor topluma.

Aşk kavramı şekil değiştiriyor. Gecelik fiziksel genel geçer cinselliğe de aşk deniyor.

Üstelik duygusal derinlikler gereksiz bir teferruat olarak görülüyor.

Aşkta sadakat artık romantik tekerleme işlevi bile görmüyor.

Evlilik kurumu yok sayılıyor, itibarsızlaştırılıyor. İkinci kadına itibar kazandırma hali almış başını gidiyor. Duygular yalama ediliyor. İtiraf gecelerinin amentüsü seni seviyorum cümlesi şimdilerde çok kötü kokuyor.

Sadakat beklemek sanki kişinin özgürlüğünü kısıtlamak gibi algılanıyor. Gerçek aşk iki kişi arasında yaşanan muhteşem bir bütünleşme, üçüncü kişiyi içinde barındırmayan bir eşleşme haliyken şimdilerde özellikle kadınlar aldatmayı iyice sineye çekmiş bir durumda. Onlar yolcu ben hancı, tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanı bakışıyla yaklaşıyor olaya. Gerekçeleri ise ilişkiyi sürdürmek heyecan katmak ya da benzeri sebepler.

Kısacası herkesin şikâyet ettiği yozlaşma tüm toplumu sarmış durumdadır.

Toplum mühendisleri de bunu pek çok yolla yavaş yavaş yapmışlardır. Bunlardan biri de dediğim gibi dizilerdir. Bizdeki kalemler de bilerek ya da bilmeyerek bu sürecin içinde yer almışlardır.

Farkındaysanız eğer nedense sürekli bir kadın aşağılama politikası güdülüyor yayınladıkları dizilerde. Bütün kadınlar onursuz, gurursuz, erkek egemenliği altında eziliyor ve bu normalmiş gibi gösteriliyor.

Düne kadar normal dışı olarak düşünülenler artık normal oldu. Bilerek ve isteyerek sistemli bir şekilde normal olarak algılanması sağlandı.

Davranışlar kitle iletişimi aracılığıyla değiştiriliyor, değerlerden arınık cinsellik teşvik ediliyor. Biz de isteyerek ya da istemeyerek buna göz yumuyoruz, içinde yer alıyoruz.

Kısacası televizyon ve basın kendi kültürümüzü aktarmak yerine başka kültürlerin tetikçiliğini yapmayı seçmiştir.

Yani şu anda yapılan tam da budur. 30-60 yıllık bir sürecin sonunda toplumun kimliği değişebildiği için amaca ulaşılır.

Zaten yapılan araştırmalara bakınca da amaca ulaşıldığı görülmektedir. Herkesin şikayet ettiği yozlaşma da bu şekilde oluşmuştur.

Toplum kısmen dirense de ne yazık ki direnci yeterli gelememektedir.

Yani sistemin oyunu tıkır tıkır işlemektedir.

Konuya her ne kadar Acı Aşk dizisi üzerinden yaklaşsam asıl mesele son dönemde neredeyse tüm dizilerde sadakatsizliğin, evlilik içi aldatmanın normalleştirilmeye çalışılmasına vurgu yapmak.

Aşk’ın adının değiştirilmesi. Asıl oğlana giydirilen rol. Ve bu tehlikenin farkında olarak ya da olmayarak buna devam edilmesi.

Her ne kadar ölçümlere inanmasam da insanlar beğenilerini, direncini bu ölçümle gösteriyor. Bu bile göz ardı edilmekte. Ne kadar ileriye gidebiliriz derdiyle aldatmayı en süslü haliyle vermeye devam etmek toplum dinamiklerini yerle bir etmektedir buna birilerinin artık dur demesi gerekmekte.

Aksi takdirde zaten batmış olan toplumumuz dibi boylayacak ortada bir toplum kalmayacaktır.

oyatekin@gmail.com                                         

https://twitter.com/#!/oyatekin (@oyatekin)

http://yurthaber.mynet.com/yazarlar/tum/1/o.tekin35

OYA TEKİN / MEDYABEY.COM

Oya Tekin/ Engelliler Haber ve Bilgi Portatalı Yaşadıkça.com köşe yazarı

Not: Burada yazılan tüm yazılarım elektronik imza ve zaman damgası güvencesi altında yasal hakları korunmaktadır. Hiçbir şekilde basılı ya da elektronik bir ortamda (CD, Internet vs.) kaynak gösterilmeksizin izin alınmadan kullanılamaz.

 
Toplam blog
: 295
: 3718
Kayıt tarihi
: 01.10.06
 
 

Milliyet Bloğa nasıl geldim ve nasıl yerimi aldım bilmiyorum. Sanırım uzun yıllar okuduğum bölüml..