Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Şubat '09

 
Kategori
Tiyatro
 

Karakolda ayna var

Karakolda ayna var
 

http://www.tiyatrodunyasi.com/galeri/fosforlu_cevriye_311008_2.JPG


Bir Pazar sabahı erkenden beni klavyenin başına iten yoğunlukta duygulanmayalı epey oluyor sanırım. Aslında bunu daha dün geceden yapmalıydım beklide ancak diğer öncelikler ve enerjim ancak bu kadarına elverdi işte. Ne üç saat süren iki perdelik oyun sırasında ne de sonrasında etkisinden kurtulamadım “Fosforlu Cevriye”nin. Hakkında bir şeyler söylemek ve yazmak duygusu öylesine kabardı ki içimde, nereden başlayacağımı bilmesem de söze aklıma gelen pek çok şeyin arasında önce bunu söyleyerek başlamak kaçınılmaz oldu.


Öncelikle, aralıkları olsa da uzun yıllara dayanan Ankaralı bir tiyatro izleyicisi olarak Ankara Devlet Tiyatrosu’nda bugüne kadar izlediğim ve eser seçiminden tiyatro tekniğine, kadrosundan müziğine ve seyircisini etkileme gücüne kadar beğendiğim ve tekrar gitmeyi istediğim en başarılı oyundu dersem sanırım diğer eserlere ve oyunlara haksızlık etmiş olmam. Bunu en azından, 1970 ve 80 li yılların duygularını artık neredeyse masallar kadar eski kılan hızlı tüketme çağının esaretine ve uzun yıllardan beri hasret kaldığımız nitelikte bir oyunun etkisiyle bu duyguların adeta bir arkeolojik kazı bulgusu gibi ortaya çıkmasının heyecanına verin. Kendimi bir anda 1980 lerin o ezik ve kasvetli günlerinde Ankara Sanat Tiyatro’sunun başkaldıran küçük dev dünyasında hissettim. “Bir Ceza Avukatı’nın Anıları”, “Ana”, “Sakıncalı Piyade”, “Galile”, “Bir Halk Düşmanı”, “Zengin Mutfağı” ve diğerleri yeniden canlandı hafızamda.


Fosforlu Cevriye’nin insanı etkileyen adeta destansı yaşam öyküsünün dilini ve sahnedeki başarısını anlatmak için, oyun boyunca kaç kez boğazımın düğümlendiğini söylemem gerekir mi bilmiyorum ancak yönetmen Gülriz Sururi şöyle demiş eser hakkında tüm samimiyetiyle; “Kitabı bitirdiğimde çok ağladım. Roman tadında yazılmış bu biyografi beni sarstı, etkiledi. Bu müthiş kişiliğin, bu vatansever, bu aşka aşık, çok yönlü kadının hayat hikayesini okuyunca, kırk yıl önce ciddiye almadığım “Gülrizciğim, biliyor musun aslında Fosforlu Cevriye benim” sözleri şamar gibi indi yüzüme. Nasıl da alt metni okuyamadan, nasıl düz mantıkla değerlendirmişim meğer o gün Fosforlu Cevriye’yi..O gece göz yaşlarımı zor dindirdim ve gene o gece arayıp Suat Hanım’ın bana ithaf, hatta teslim ettiği kitabı buldum. Okudum, tekrar okudum (evet kimden utanacağım?). Gene ağladım. Ertesi gün tekrar tekrar okudum ve “O gün oynayamadım ama bugün yazabilirim” dedim. Ve o sırada yazmakta olduğum romanı bir yana koyup çalışmaya başladım.”


Suat Derviş ya da Fosforlu Cevriye kimdir? Ne zaman, nasıl yaşamış, neler yapmıştır? Bunların hepsi ayrı bir yazıyı ve hak edilmiş bir çabayı gerektiriyor. Yazımın başında belirttiğim diğer öncelikler ancak bu kadarına izin veriyor şu anda. Ayrıca yazımı bir an önce paylaşma duygusunun aceleciliği de cabası.


Son söz, Fosforlu Cevriye’nin müziği Atilla Özdemiroğlu’nun, oyunlaştıran ve yöneten Gülriz Sururi, yazarı ise Suat Derviş. Bir Ankara’lı olarak silkinip kendinize gelmek, üzerinize serpilen ölü toprağını üstünüzden atmak istiyorsanız bu oyunu izlemek ve hak etmek için çaba sarfedin. Bunun için her yol mübahtır. Benden söylemesi.

 
Toplam blog
: 129
: 1104
Kayıt tarihi
: 12.06.06
 
 

Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F mezunuyum. Yüksek Lisans diplomalarımı G.Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü'nd..