Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '07

 
Kategori
Tarih
 

Karamanlı Türkler ve Karamanlıca üzerine...

Karamanlı Türkler ve Karamanlıca üzerine...
 

Karamanlı Rum Kadınının Bayram Giysisi



Karamanlı Türkler ve Karamanlı Edebiyatı konusundaki tartışma daha uzun yıllar devam edecek görünüyor. Ancak bu tartışmanın tartışılamayacak yönü Karamanlı Türklerin Karamanlıca alfabe ile yazdıkları yazılar, makaleler, gazeteler ve kitaplarda kullandıkları Türkçe'dir. Aşağıda Karamanlıca alfabe ile yazılmış Nevşehir Salnamesi 1914 adlı eserden çevirdiğim İmerologion-Terbiye-i Milliye başlıklı yazıda da görüleceği üzere Tanzimat sonrası yaklaşık 75 yıllık bir süre ve çalışmaya rağmen yunancayı benimsemedikleri, herşeye rağmen Türkçe'yi terkedemedikleri anlaşılmaktadır. Ki bu sorunun mübadele sonrası Yunanistan'da da devam ettiği bilinen bir gerçektir. Benim de bu konuda yaptığım bir araştırmada Karamanlıca metinlerde kullanılan yunanca kelimeler %03 (binde üç)'ü geçmemektedir. Kullanılan bu kelimelerde genellikle eğitim kurumları, dini kurum ve görevliler, toplumsal kurumlara ilişkindir.

Fehmi DİNÇER



İMEROLOGİON

TERBİYE-İ MİLLİYE

Nevşehirlilerin “Papa Georgios’ cemiyeti islahiyesinin takip ettiği program mucibince Anadolulularımızın istifadesini mucip olan şu eldeki imerologion işte ikinci defadır çıkıyor.

Bunun her sene çıkmasını arzu etmeliyiz, zira böyle eserlerin ehemmiyet ve elzemiyetini tarife hacet yoktur. Her tarafta salnamelerin bir çok envai neşr olunuyor ve kemal-i hahişle okunuyor. Hatta her türlü sanat ve mesleke mahsus bile salnameler (yıllıklar-f.d.) çıkıyorda rağbet buluyor. Başka milletler gülmeye ve zevke mahsus, gimnastikiye (spor), at ve hayvan beslemeye mahsus salnameleri okudukları halde, niçin Anadolulularımızın yüzde 60 ve belkide 70’nin bir Anadolu Gazetesinden başka okuyacak bir kitabı bulunmasın, ahval-i alemden ve medeniyetten bi-behre (parça-hisse-f.d.) bulunsun..

Bizim bazı hemşehrilerimiz “şu Anadolucayı bırakın, niçin Rumca olarak imerologion çıkmasın” dediklerinden, bunlara diyebiliriz ki, vatandaşlarımızdan yüzde kaçı Elllinikayı (yunanca-f.d.) matlub (istenilen-f.d.) derecede biliyor ve yüzde kaçı hiç bilmiyor ve böylece kitaplara fevkalade muhtaçdır. Bundan kaç sene evveline kadar memleketimiz mekteplerinde tahsil görenler ellinikayı muhafaza edebilmiş: ve eğer 20-25 sene evvelkiler ile şimdikiler bir siyakta (söz gelişi-f.d.) farz olunsa, acaba umum vatandaşlarımız 35-45 yaşındamıdır?

Hiç olmazsa bunların yüzü hürmetine daha senelerce şu usul ve tarzı ifademezi muhafaza edelim. Bunlar ile biraz insan sırasına girelim, zira mateessüf diyebilirim ki bizim hemşehrilerimizde öyle adamlar, öyle kafalarvardır ki, okumayı asla kendisi sevmedikten başka, evladını bile okutmak istemiyor. “Çok okumak öğrenirse sonra bizi beğenmez” darbı misli cahilanesi malumdur. Hele kızlarının talim-ü terbiyesine ehemmiyet vermeyen ebeveyn çoktur. Bunun ne büyük bir cinayet, ne azim bir hata olduğunu tavsif edemem. Cahil bir kadın bütün familyanın (ailenin-f.d.), bütün ocağın mahvına sebebiyet verebilir. Zira kadının ne kadar evladı, ne kadar kızı olur ise tabii kendi eli, kendi kızı ile terbiye olacak, kendisinin aklı ne keserse, evladınada onu öğretecek. O halde terbiyece olan noksandan ma’da (başka-f.d.) çocukların terbiye-i milliyesinede dikkat etmeyeceğinden, çocuklar ilk fırsat ve vesile ile milliyetlerini mahv ve kaybedecekler.

Terbiye-i milliye, terbiye-i mezhebiye, terbiye-i medeniyet ve içtimayiye…İşte bir milleti, bir kavmi üç bala-i saadete (yüce mutluluğa-f.d.) sevk edecek vasıtalar.

Ey sevgili hemşehrilerimiz! Gözümüzü açalım, aklımızı başımıza toplayalım, bu alemdeki mevkimizi takdir edelim. Ne için yaşadığımızı, ne gibi vazife ile mükellef olduğumuzu bilelim. Bir vapur içinde bulunuyoruz, orada gezip, tezip, yatıp kalkıyoruz, halbuki bunun hangi limana vasıl olacağını bilmemelimiyiz.

Acaba bizlerden kaç kişi insaniyetin maksadını (proorismos-mukadder-hedef-f.d.) hakkı ile bilir; eminim ki pek azı veyahut hiçbirisi bilmez. O halde yaşamaktan ne lezzet alınır.

Bundan evvel vilayet şehirlerinden birinde bulunurken her akşam bir kitapçı mağazasından geçer ve yeni gelen gazete ve kitapları tetkik ederdim. Bir akşam mezkur (adı geçen-f.d.) kitapçı dükkanından saçı sakalı bembeyaz; gayet kavi-ül bünye ihtiyar bir köylü oturuyordu. Kitapçı ile ben konuşurken ihtiyar me’yusen (ümitsiz olarak-f.d.):

“Ah, siz ne güzel konuşuyorsunuz ve bu kitapları anlıyorsunuz. Halbuki bizim vaktimizde bunlar yoktu.” demesi üzeriene ben:

- Patera, kaç yaşınızdasınız, diye sual ettim.

- İhtiyar: Zannedersem 95-98 yaşındayım.

- Amma, dedim, eğer sizin vaktinizde bunlar olsa idi, bu yaşa gelemezdiniz ve böyle tendürüst77 olamazdınız.

- Neyime lazım böyle karanlık ömür. Hayvan gibi 100 sene yaşamadan ise, insan gibi 20 sene yaşamak evladır, diyerek bu ihtiyar gayet mühim bir hakikatı itiraf etmiştir.

Balada dediğimiz terbiyeler hakiki terbiye olup, bunlar menafi-i şahsiyeden (şahsi menfaatden-f.d.) büsbütün ari (bağımsız-f.d.) olmalıdır.

İşte mürebbiyelerin, muallimlerin, iereasların (papaz-f.d.), ierokirikslerin (vaizlerin-f.d.), dikkat edeceği gayet mühim bir nokta. Hrisimothiria yani insan, ömründe ve fikrinde mutlaka menfaati aramak, yani şahsını düşünmek, yalnız çalışıp çabalamayı ve kendi menafi-i nokta-i nazarından diğer hissiya-ı cemile-i maneviyeyi ve milliyeyi ve insaniyeyi asla nazar-ı dikkate almamak insanlıktan büsbütün çıkmaktır.

Allah insana üfürerek bir ruh vermiştir ki, o ruh daima yüceleri şan-ü şevketi ve mükemmeliyeti arzu eder. Eğer layıkı ile terbiye ve tahsil görürse o ruhlu kavim mükemmeliyeti bulur. En ziyade Elliniki ethniki morfosis yani bizim terbiye-i milliyemiz menfaatten ari olduğundan ebu ecdadımızdan san’at ve hırfet (san’at-meslek-f.d.) ve medeniyetçe pek ziyade ilerlediğini görüyoruz. İnsanda şu fikri vardır ki, kendisi bir cismin uzvunu teşkil etdiği halde ve o cisim tekmil millet olduğu gibi, kendi saadet ve refahiyetini bütün milletin saadet ve refahiyetinde bulur.

İşte bu sayede medeniyet-i yunaniyenin tekmil (bütün-f.d.) aleme intişarı sayesinde dünya şimdiki hale gelebilmiştir. Eğer Periklisler, Tukididisler, Plutarhoslar, İppokratisler olmasa idi, dünya şimdiki halini ancak birkaç bin sene sonra bulacaktı.

Elliniki paidevsis (yunanca eğitim-f.d.) sayesinde millet ta çocukluğundan beri babasından, anasından ve her şeyden evla vatanı olduğunu anlar ve vatan mesut olduğu halde kendiside mesut olur ve vatanperverlik ise hasail-i cemilenin (beğenilen huylar,hasletler-f.d.) en birincisidir. Bu sayede insan çalışkan, hürriyetperver, sahib-i insaniyet ve nezaket olarak o derece mükemmeliyeti bulur ki, babasından ve anasından olan asılzadelikten ziyade asil bir millete mensup olduğundan dolayı iftihar eder.

Bizde olan bir çok noksanlıkları ikmal etmek için çalışmalıyız, muttasıl (ara vermeden-f.d.) çalışmalıyız. Evvel emirde ellinikayı öğrenmek için mekteplerimize fevkalade dikkat ettikten sonra hariçte de ahalimizin fikrini daima beslemeliyiz.

Adelfotisler, somateionlar (esnaf cemiyeti-f.d.), eforeialar (okul encümenleri-f.d.) teşkil ederek hakkı ile çalışmalı, bütün Anadolulular hemefkar (aynı fikirlerde-f.d.) olarak her ne vasıta ile olursa olsun rabıtalarını (bağlarını-f.d.) ve ünsiyetlerini (ahbablıklarını-f.d.) kavileştirmelidir (kuvvetlendirmek-f.d.).

Maarifin, mezhebin ve lisan-ı millimizin intişarı için Stambol, Samsun, Adana, Mersin, Smirni (İzmir), Konya gibi şehirlerde somateionlar teşkil olunarak gece mektepleri tesis etmeli, küçükler ve büyükler bile her ne sebepten dolayı lisan-ı millimizi öğrenmemiş ise öğrenmeli, tahsil-i iptidaiyeyi (ilk öğretim-f.d.) görmeli ve terbiye-i milliye ve içtimaiyeden mahrum kalmamalı.

Muktedir ve metin ierokiriksler (vaizler-f.d.) tutarak en küçük köylere varıncaya kadar hiç olmaz ise ayda bir kere her köyde kelam-ı ilahiyi vaz etmelidir.

Maaşları bu gibi somateionlar (esnaf cemiyeti-lonca-f.d.) veya koinotisler (cemaatlar-f.d.) tarafından verilmek şartı ile tekmil Anadolu için şimdilik 20-30 Ierokiriks (vaiz-f.d.) patrikhaneden talep olunmalı ve bunlar hemen vazifeleri başına gönderilmeli.

Hasılı, eğer böylece çalışarak her birimize mürettep vazife-i asliye-i insaniye ve içtimaiyemizi hakkı ile icra edersek hem saadet ve refahiyetimizi temin ederiz ve hemde mensup olduğumuz milletten dolayı iftihar eyleriz.

5 Eylül 1913

I.Ioannidis

Fehmi DİNÇER

Ankara 2007

 
Toplam blog
: 109
: 5832
Kayıt tarihi
: 23.03.07
 
 

1959 yılında Fertek - Niğde'de doğdum. Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültes..