Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Kasım '08

 
Kategori
Doğa Sporları
 

Karanlık bastırmış sevişmezsin de neylersin 2. bölüm

Karanlık bastırmış sevişmezsin de neylersin 2. bölüm
 

Yürüyüş düzeninde ki ekip ve Güzeller


Kaskımı, kafa fenerimle beraber taktım. Batonlarımı tentemin altından çıkardım ve yüksekliğini ayarladım. Sırt çantamı taktım ve üşüyerek sıra halinde dizilen ekibin ön taraflarında Cem ve Mahmut abinin arkasında yerimi almıştım. Kamp yerinin arkasında bulunan kaya duvarı yönünde sağa doğru kayarak orta tempo ile yürümeye başladık.

Lahitkaya rehberliğini Mahmut Abi yapıyordu. Kaya duvarına geldiğimizde sağa dönerek duvar boyunca sıyırma boğazına doğru ilerlemeye devam ettik. Burada kısa bir soluklanma ve üst çıkarma molası verdik. Artık üşümüyordum ama üstümü çıkarmamı gerektirmeyecek durumdaydım. Yürüyüşe başlarken üşüyecek derecede giyinmek en doğrusu sözü aklıma geldi. İyice yükseldiğimiz bir noktada boğazı yukarıdan görüyorduk artık. Biraz sonra boğazla duvar arasında bulunan çarşak içinden yan geçiş yapacaktık. Mahmut abi burada boğazı yukarıdan gören noktada bir çadır kurabilecek genişlikte olan bir çadır yeri gösterdi. Kayaların arasında bu kadarcık bir düzlük bile büyük bir nimet sayılırdı burada kamp atmak zorunda kalanlar için.

Çarşak içinden yan geçen patika sayesinde Çarşağı çok kolay geçtik. Karanlık olmasına rağmen alt alta birbirinden farklı pek çok patikanın Vali Konağı yönünden sıyırma boğazına doğru çarşağı geçtiğini fark ettim. Sıyırma boğazına geldiğimizde sağ tarafımızda Güzeller sol tarafımızda ise Lahitkaya sırtlarına bağlanan kaya blokları arasında devam eden boğaz boyunca ilerleyen rotanın başlangıcında, ayağımız toprağa değdi. Boğaz boyunca buz ve su akıntılarının biriktirip boğazın girişindeki kaya setin önüne topladığını düşündüğüm toprak hala nemliydi. Sağ tarafında küçük bir buzul bu bir avuç toprağı besliyordu ve yeşil otlar vardı. Burası için tarif edilemez bir güzellik. Yeşil, bu kadar griliğin kasveti ve kayaların kaba ve katı duruşları arasında ortamı değiştirmiş ve henüz renklerin seçilemediği bu ışıkta ayağımın altında yarattığı yumuşaklıkla, bunları hayal edebilmemi sağlamıştı. Fenerlerin ışığında emin değildim ama bazı küçük çiçeklerde var gibi gelmişti bana. Kısa bir soluklanma molası da burada verdik.

Boğazdan sonra devam eden rotaya girmiştik artık ve hafifçe yükselen rota boyunca, sağa doğru kıvrılarak ilerliyorduk. Sonra sağda bulunan kayalara doğru boğaz içinden çıkarak yükselmeye başladık. Biraz yükseldikten sonra düzleşen zeminde biraz daha ilerleyince, Lahitkaya bloğu ile üzerinde bulunduğumuz kaya bloğu arasında derin bir vadi ile karşılaştık buradan karşıya geçmeyi zorlamaktansa sola doğru ilerleyerek daha yukarıdan bir noktadan tekrar sıyırmadan gelen boğaza doğru ilerlemeye başladık. Kayaların arasından geçerek yükselip alçalan yolumuzda bir ara arkaya baktım ve ekibin hala karanlıkta tek sıra ilerleyen, nokta nokta fener ışıklarından oluşan görüntüsünü seyrettim. Sabah ışıklarına henüz kavuşamamış karanlığın ortasında yaklaşık 3000 metre yükseklikte aheste aheste uçmaya çalışan 14 ateş böceğinden oluşan bir konvoy gibiydik. Biraz sonra gece, ışığına kavuşmanın sevinci ile yüzüne örttüğü kara peçeyi yüzünden sıyırırken, yeşil gözlerini aradım ama göremedim. Burada yeşil yasaklı! Solumuzda Güzeller, tam önümüzde Kaldı ve Kaldı ile Güzelleri birbirine bağlayan zirvelerle dolu sırt, bütün heybetiyle hiç aşılamayacak kocaman bir duvar olarak karşımızda duruyordu. Sağımızda ise Lahitkaya’nın içinde bulunduğumuz Güzeller çanağına kadar uzanan sırtı duruyordu. Burada bir mola daha verdik. Her molada daha da susamış bir halde su stoklarıma saldırıyordum. Biraz fındık ve üzüm yedim. Kahvaltı yapalı neredeyse iki saat olmuştu ama etkisini yitirmeye başlamıştı bile. Açık hava her zaman midemle aramdaki dostluğu daha pekiştirmiştir. Hele de böyle 2.000 metre üzerine çıkınca aramızda ki dostluk herkesi kıskandırıyor. Herkes yüksek irtifada farklı reaksiyonlar verir. Kiminin başı ağrır, kiminin midesi bulanır.

Herhalde benim yaşayacağım akut dağ hastalığının adı “mide fesadı” olarak anılabilir. Kısa molamız sırasında güzellerin muazzam çarşağı ve devamında kapısını gördük. Buradan çok kısa ve küçük görünüyordu ama bunun bir göz yanılması olduğunu iyi biliyordum. Burada her şey size çok kısa ve küçük görünürken, muhteşemliğini ve heybetini anlamanız için ona yaklaşmayı ve dokunmayı denemiş olmanız gerekiyor. Metreler ve mesafeler hiç bitmeyecekmiş gibi gelir. 10 adım sonrasında soluklanmak ve enerjinizi toparlamak zorundaymış gibi hissedersiniz. Karşımızda, sert ve derin çizgilerin yüzünü biçimlendirdiği, beyaz kürklü şapkasını giymiş, büyük ama sarılan, nasırlı ama kucaklayan sert ama aslında kırılgan yüreği kadar yumuşak elleriyle bebelerine yemek pişiren, dağ gibi sağlam ve güçlü, ana şefkati taşıyan yüreği kadar sevgi dolu dağların ana tanrıçası dururken, onun kadar güçlü ve sarsılmaz olmak zorunluluğunu iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Dağlarda ruhunuz bir kere Ana Tanrıça ile tanışırsa, onun kadar güçlü olmak için uğraşmamalısınız. Gülen bakışlarının buğulandığı anları yakalayıp, neden bu damlaların gözlerinden süzüldüğünü çözmeye çalışmalısınız. Sizinde ruhunuz damlaları gözlerinizden yüreğinize akıtıyorsa, işte o an ruhunuzu dağlarda bırakmışsınız demektir.

Sağımızda bulunan Lahitkaya sırtına doğru yol almaya başladığımızda molamızı bitirmiş, artık kafa fenerlerimizi kasklarımızdan çıkararak çantalarımıza koymuştuk. Güneş ilk önce Kaldı zirvesini kızıllaştırmış, sonra yavaş yavaş bizim içinde olduğumuz çanağa doğru yükselirken, bizde Lahitkaya sırt rotasına girmiş, güneşin bize olan yolculuğunda bizde ona doğru yol alıyorduk. Güneşle buluştuğumuz anda sırt üzerinde kısa bir mola daha verdik. Sonrasında hareket talimatı verildiğinde isteyenler çantalarını burada bıraktı. Ben bırakmadığım çantamla beraber grubun rehberliğini yapan Mahmut abinin hemen arkasında, sırt boyunca hemen bizim arkamızda sıralanmış bütün ekiple beraber zirveye doğru hafif eğimle yükselen sırt boyunca zirveye doğru ilerliyorduk. Yükseldik, yükseldik, yükseldik. Her adım atışımızda, kazandığımız her yükseklikte neden olduğunu bilmediğim bir hafiflemeyle beraber içimde daha da artan heyecan nöbetleri tüm bedenimi ince ince sarsıyordu. Sanki az önce gördüğüm ana tanrıça, ellerinin arasına beni almış ve hafif hafif grupla beraber beni yukarıya doğru sürüklüyordu. Dönüp yüzüne baktım. Gülen bakışları beyaz şapkasından sarkan kürk tüyleri ve beyazlaşan saçları arasında, buğulanmış gözlerinden bana doğru yönlenmişti. Neden böyle baktığını anlamaya çalıştım. Taaa aşağılardan yeşilliklerden sıyrılıp, burada kayaların, taşların ve renksizliğin griliğinde devam eden yolculuğumun sonlarında dağların ruhlarını karşımda bulduğum bu yerde o buğulu bakışların sahibi dağların tanrıçasıydı. Buraya gelenlerin geride bıraktıkları ruhları ile dağların ruhları buralarda, bu zirvelerde birleşiyor olmalıydı. Ruhlarından sıyrılan bedenler “Şehre sürgünlerine” dönerler. Biraz sonra geldiğimiz kılçığı geçip de zirveyi oluşturan küçük kaya bloğunun önünde toplandığımızda “tazeler ileri” diye bağırdı Cem abi. Hadi dedim hemen arkamdan gelen Murat ve Gökhan’a. Hızlıca o kayanın üzerine çıktık ve sola doğru hafifçe yükseldik. İşte zirvedeydik. Her yer buradaydı ve biz her yerdeydik.

Gözlerim dağların tanrıçasının gözleriyle birleşti, buğulanmış bakışlar sadece onun gözlerinde değildi artık. Bu bir ritüeldi, bir ayinin başlangıç anı. Ruhunuzu burada dağların tanrıçası huzurunda dağların ruhları ile birleştirme zamanıydı. Ellerim benim kontrolüm olmadan zirvede yere dokundu, dağların ruhunu hissetmeye çalıştım, ellerimden içime işleyen küçük sarsıntılar vücudumun tamamını sarmıştı. İçimde kopan fırtınalar, karnımda patlayan sancı nöbetleri gibi kasıntılar yaratmış, sanki bütün kaslarımda kramplar aynı anda arka arkaya beni olduğum yere öylece yıkmak için tekrar tekrar saldırıyordu. Ruhumun bedenimden yükseldiğini ve buralarda olduğunu bildiğim, bizi dün geceden beri izleyen dağların ruhları ile kayaların, derin vadilerin ve zirvelerin üzerinde birlikte dolaşmaya başladıklarını hissettim. Her yerdeydim artık. Her yerde burada, bu zirvede benimle buluşmuş ve artık ruhumu teslim almıştı. Buradan geriye sadece bedenimi götürebilirdim, ruhumun dinginliğini ve coşkusunu taşıyan bedenimi, sadece bedenimi. Rüzgar zerdali güzeli gözlerini de buraya taşımıştı. Kalan ruhumla beraber hiç bitmeyeceğini düşündüğüm sevgimide, sana olan aşkımı da, zerdali güzeli gözlerinin yeşil çoşkusunu da burada dağların ruhları ile beraber bıraktım. Sana olan özlemim artık dağlarıma duyduğum özlemim oldu. İçimde ki hasreti ve aşkı burada zirvede bedenimden azad ettim.

Ruhum, dağların ruhlarıyla ve zerdali güzeli gözlerinle beraberdi artık.

Fotoğraflar, kutlamalar ve ardından iniş yolculuğu. Hızlıca çantaları bıraktığımız yere geri döndük ve yemek molası verdik. Buradan Güzeller çarşağında yukarı doğru tırmanan iki kişilik bir ekip fark ettik. Bize çok yakın görünen ve mesafesi çok azmış gibi görünen Çarşak parkurunda iki siyah noktadan farksız bu dağcıları fark etmek bile o kadar zordu ki. Orada öylece çarşağı çıkışlarını izledik. Biraz sonra bizden bir ekipte o çarşağa girecek ve ikinci zirvelerini yapacaklardı. Yemek molası sonrasında tekrar çanağa indik ve Güzeller tırmanışını yapacak olan diğer ekip ile buradan ayrıldık. Biz buradan kamp alanına dönecektik. Yasemin artçı olacak bende ekip rehberliğini yapacaktım. Çanakta ekibin ilerleyişini izledik. Çarşağın en uzun yerine girmektense, kısa bir yerinden kaya bloğuna ulaştılar ve sağa doğru duvar ve çarşağın birleştiği yerden ilerleyerek kapıya ulaştılar. Hareketlerine ve kapıya ulaşmalarını telsizden coşkuyla kutladık. Az önce çarşağı geçen iki kişilik İskoç ekibinin yeri konusunda onları uyardım. Onların kapıya girişleri ile beraber artık iyice yükselen güneşten de kaçarak kampa doğru hareket ettik.

Güzeller bloğunu sağımızda tutarak boğaz boyunca ilerledik ve sıyırmalık boğazından çarşağı geçerek sağdaki kaya duvarının dibinden kampa doğru ilerledik. Vali konağında biraz dinlendik. Ben biraz kestirdim. Sonra gelecek olan ekip için soğuk ve sıcak su stokları hazırladık. Beklemeyle zamanın yavaş geçmesi tepemizde dahada sıcaklaşan güneşle birleşince, merakımız daha da arttı. Bir ara zirveden Hasan ile telsiz bağlantısı kurdum ama geleceklerini düşündüğümüz zamandan çok sonra bile, telsiz çağrılarımın hiçbirine artık cevap alamıyordum. İyice meraklandık ama çok sonra Gürbüz’ün gelişi ile rahat bir nefes aldık. Toplananlar için serbest iniş verildi. Zaten topladığım eşyalarımı yüklenerek aşağıya Kocadölek’e, oradan da traktörün bizi beklediği yere doğru hareket ettim. Vali Konağı’ndan iniş için ilk adımımı attığımda bir ses yavaşça bana hoşça kal dedi. Başımı yukarı doğru kaldırıp Lahitkaya zirvesine doğru baktım. Ana Tanrıçayı, dağların ruhlarını ve senin bıçak keskinliğinde ışıltılı yeşil bakışlarını zirvelerin üzerinde gezinen rüzgar ile izledim kısa bir süre.

O günden bu yana ne zaman şehirde denizlerin üzerinden uzak kıyıların kokusunu getiren bir rüzgar ıslığını üflese dudaklarıyla, ne zaman bir sis bulutunun arasında yeşilliklerin ve ormanın kokusunu getiren bir rüzgarın ılık nefesini hissetsem dağlarımdan, geride bıraktığım ruhumdan, dağların ruhlarından ve senin gözlerinden bir fısıltı duyarım bütün bedenimde… Ve o günden bu yana ne zaman dağlarıma gelecek olsam, yüreğim zerdali güzeli gözlerinin ışıltılı bakışlarına kavuşmak için bedenimi hafifletir.

 
Toplam blog
: 17
: 869
Kayıt tarihi
: 24.07.08
 
 

Dağların doruklarında geven otlarının dikenlerinde, Tepelerin arasında sıkışan ovalara sarka..