Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ekim '08

 
Kategori
Deneme
 

Karanlıktayım

Karanlıktayım
 



karanlık sularda uzuyordu sokak lambaları
ve uzadıkça dağılıyordu şehir…



Sokak lambasına yaslanmış, balıkçıları izliyorum. Islak ağları hazırlıyor nasırlı elleri, umutlarını katlıyorlar yığıntılarda. Ay yorulmaya başladığında dökülecekler mavi yollara.

Ürkütücü sessizliği…mevsimin bu aylarında başıboş bırakılmış küçük bir kasaba burası. Hani yaz tatillerinde dolup taşar ya, her bankın önünde çekirdek kabuklarının olduğu, renkli ışıkların altında uzatılan külahlarda küçük mutlulukların tadıldığı, yeni “merhaba”ların, hatta gönülde yeni kıpırdanışların başlandığı…ve hep bildik vedaları olanlardan.

Ne zaman yalnız kalmak istesem, terkedilmiş sahillere vururum kendimi. Boş caddelere baka baka, ayak izlerinin ardı sıra hayaller kurarım gidenlere. Yitik sesleri olur ıslığım ve derin bir nefeste soluklarım yalnızlığı.

Sahil boyu uzanır kale duvarları. Sur diplerinde sabaha sızacak ayyaşlar, sönmüş ateşin etrafında şarap şişelerinde yansıyacak güneş.

Gece kim bilir neleri saklar kendinde, kaç küfür savrulur yıldızlara ve kaç taşta sektirilir isyanlar dalgalı sularda, bilinmez.

Oysa bildik acılardır insanı kahreden ve hep bildik çaresizlik. Hele ki kör bıçaksa aşk...kesikleri kapanmaz, kanar…acır…acıtır.

Yalnız adımlamak buraları ve dolaşmak anılarda gözü yaşlı. Keşkelerim dökülür yağmurla yanaklarımdan ve suskunluğum… ve yorgunluğum… ve yokluğun daha ne kadar acıtır canımı! neden acıtır!

Mum ışığında küçük bir masada beş kişiydik, türküler dolduruyordu geceyi ve şiirler… Kağıt bir peçeteden beyaz gül bırakmıştın avuçlarıma. Gözlerimde susmuştun hani, gözlerinde susmuştum.

Sigara dumanında şekil şekil yükselirdi yüreğindeki yangınlar. Peş peşe sarardın özlemleri hazan yaprağına. Efkarları sen çekerdin, karanlığında ben tüterdim. Anason kokardı şarkılar, ince belli bardakta demli bir çayda yudumlardın sarhoşluğu.

Buralar deniz kokar, ayaklarıma serilir laciverte çalınan mavi. Martılar kanat açar, ben uçarım gözlerinde. Gümüş balıklar geçer kurşun misali, tuzunu bırakır dalgalar, mavi yarama.

Ay yükselir, sular çekilir, birkaç deniz yıldızı kalır baş başa ölümle. Bir de ben sensizlikle.

Kaç kırışmış şiirimsin! Ne ölçüsünü buldum, ne sesini. Sil baştan kaçıncıya başladığım yazısın belki de ve anlamını bulamamış karalamalarsın. Bir rüzgarda savrulan isyanımsın “sen benimsin” diyemediğim.

Sonu bildik öyküdeyiz aslında. Adamı sen, kadını ben. Aşksa satır aralarında kalır, hep anlatılan “ bir varmış, bir yokmuş”” larda. Renkler düşer uykulara alaca bulaca. Rüyalar bile yorgun.

Olmadık anlarda düşersin yastığında yokuş aşağı ve irkilirsin ya, işte senin yanında sensizliği yaşamak öyle .Göğsüne yaslı saçlarımda dolaşırdı parmakların ve bakardık bu sahilde uzaklara.

Şimdi daha da uzağa bakıyorum yer gök dipsiz kuyu, sınırı yok.

Adaların ışıklarını sayardık…Karanlıktayım şimdi. Karşı kıyılarda rengarenk ışıklar düşüyor sulara, tepe taklak adalar. Aşk tepe taklak.

Avuçlarımı kanatıyor kağıttan beyaz gül, karanlık sulara bırakacağım birazdan. Birazdan geceyi bölecek ve dağılacak sularda, kaybolacak sen gibi.

Bir mayıs akşamıydı baharı taşıyan gelişin.

Ama gitmem gerek bir tanem, belki bu yüzden mevsimsizliğim.

Saçlarımda hazan, tenimde temmuz, gözlerimde ağustos kıvılcımları, sevda bir adımı eksik, topal şubat. Sesimde nisan ve yüreğimde hep aşk “aralık”…dedim ya mevsimsizim.

karanlık sularda uzuyor sokak lambaları
ve uzadıkça dağılıyor şehir gözlerimde.

Hele ki bir de aşk yoksa doğan günde, yaşanır mı be !

 
Toplam blog
: 88
: 392
Kayıt tarihi
: 13.11.07
 
 

Nisan -1970 İstanbul doğumlu. Genç Kuşak Aktüel dergisi genel yayın koordinatörü. Haftalık yayımı..