Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ocak '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Karlı bir pazar sabahının güvercin tedirginliği

Karlı bir pazar sabahının güvercin tedirginliği
 

Karlı ve soğuk bir Ankara gününün hissettirdiği ayaza, yağmurlu bir Şubat akşamının karanlığına, ayrılıklar mevsimi sonbahar'ın hüzün yaşattığı bir Ekim sabahına, ''güvercin tedirginliği'' ile gelen bir moral bozukluğu daha eklendi İstanbul'dan gelen haberle.

Hüznün mevsimi sonbahar olarak bilinse de, Ocak ayında da üzülür, daha çok kaybeder olduk, düşüncelerini yazarak paylaşan insanları. Çoğunluğu gazeteci, profesör, biliminsanı, emniyet müdürü olan değerleri. Kimi bombalı, kimi silahlı, kimi paketten çıkan kötü sürprizlerle hayata veda etmek zorunda bırakılan anne, baba, kardeş, dayı, amca, teyzeleri. Ne yüklü banka hesapları, ne gayrımenkulleri, ne de son model otomobilleri vardı ailelerine miras olarak bırakabilecekleri. Yazdıkları, araştırdıkları, paylaştıkları, öğrettikleri oldu bütün zenginlikleri ve o zenginlikten geriye bıraktıkları.

Yıllar önce yazdıklarını yaşamaya başladıkça daha iyi anlıyoruz neden sakıncalı olduklarını, rahatsızlık verdiklerini, Atatürk'ün yolundan gitmenin, ülkesini sevmenin, ülke çıkarlarını herşeyin üzerinde tutmanın önemini. Daha iyi anlıyoruz neden yok edilmek istendiklerini, kalemlerinin susturulmasını, bilgiyle, sevgiyle açtıkları yolların kalın duvarlarla örülme gayesini.

Soğuk ve karlı bir kış gününde, karanlık gecelerin ayazında, ya da bir ikindi vaktinin kalabalığında ölümün yakınlığını hissetmeden yürürken, trafik ışıklarında beklerken, ya da arabanın kapısını açarken pusuda bekleyen hain ellerin, ortak isimleri ''faili meçhul'' olarak kalan cinayetlerin ardından, gazetelerdeki son fotoğrafları kazınıyor zihnime. Unutamıyorum yırtık tabanlı kahverengi ayakkabıyı...Unutamıyorum karlar içindeki parçalanmış ceket parçalarını... Unutamıyorum, o insanların ailelerinin, çocuklarının yaşlı gözler, acılı yüreklerle sessiz haykırışlarını...Kırmızı karanfillere, beyaz güllere yüklenmiş vedaları.

Soğuk bir kış sabahı. Aylardan Ocak. 1909 yılında öldürülen Hasan Fehmi Bey'den sonra öldürülen 62. gazeteci de son yolculuğuna uğurlanıyor. ''Sen de mi geldin, daha erken değil miydi ?'' diyerek karşılıyor önce giden meslektaşları. ''Neden, konuşarak çözüm bulamadınız mı?'' diyor profesörler,biliminsanları. ''Koruman yok muydu? diyor Emniyet Müdürü. Hepsi birlikte, ''Anlat diyorlar, neden buradasın?'' Susuyor bir süre, etrafına bakınıyor yabancı gözlerle düşünceli adam. Sonra, başını kaldırırak, ''Mahkemelerim vardı, sonuçlanmayan, tehditler alıyordum sadece beni değil ailem, sevdiklerime de ölümü hissettiren. Kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde gördüğüm de oluyor ama bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz diyordum. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet, biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.......Yanıldım, yanlış biliyormuşum hepsi olmasa da içlerinde güvercinleri sevmeyenler, özgürce dolaşmasını istemeyenler de varmış. Vuruldum boynumdan, arkamdakinin kim olduğunu görmeden. Ürkekliğim bitti, tehditler bitti, hayat da bitti...İşte yanınızdayım. Ruh halimin güvercin yalnızlığı hikayemin adı''.

resiml kaynağı: http://images.acclaimimages.com/_gallery/_SM/0323-0605-2516-2909_SM.jpg

Ferdi Vatansever'e sevgiyle uzanan eller için : http://biryardımeli.bz.tc

 
Toplam blog
: 126
: 2338
Kayıt tarihi
: 01.08.06
 
 

Kompozisyon derslerini biraz daha fazla önemsediğim, uzun cümleler kurmaya başladığımdan bu yana sev..