Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Kasım '09

 
Kategori
Öykü
 

Kaşkol

Kaşkol
 

Benim gecem iyi. Ben atlatalı neredeyse bir yıl oluyor. Asıl size iyi geceler" Diye karşılık verdi.


-"Ben gidiyorum” dedi arkasını döner dönmez. "Sen gelmesen de olur." Lafını kapının dışına çıktığında bitirmişti. Kapıyı kapatmamıştı bile. Asansörün kapısının kapandığını duyduğunda hala gözlerinin önüne düşmüş uzun kıvır kıvır saçlarının bir tutamıyla oynuyordu, iki parmağının arasında. "Gitti" dedi içinden. “Benim neden gelmek istemediğimi sorma zahmetine bile girmeden gitti. Umursamadı yaaa" dedi son kez içinden ve hışımlı bir şekilde kalkıp yerinden, alabildiğine haykırmaya başladı.
-"Ruhsuz hayvan. Allah belanı versin. Neden o gün oradaydım ben yaa. Ne işin vardı senin gibi bir hayvanın benim hayatımda."

Kapıyı çarpıp tekrar dönerken salonun ortasına yerde gözüne ilişen pufidik yastığa bir tekme savurdu.

-"Lanet herif"

Sağ tarafında kalan odanın kapısını açıp içeri girdi ve berjer koltuğun kol yerindeki battaniyeyi alıp geri döndü. Az önce kalktığı kanepenin üzerine fırlatıp yönünü mutfağa çevirdi. Mutfak dolabından bir bardak çıkarıp sertçe tezgahın üzerine bıraktığında kolu buzdolabının kapağına uzandı. Oradan da bir bira alıp Bardağa boşaltırken elleri hala titriyordu. Hiç sevmezdi biranın köpürmesini, bardağa boşaltırken ama şu an umurunda dahi değildi. Gözlerinin önünde biranın köpürüşü değil, az önce çıkıp giden adamın kapıda kaybolan sırtından çekilmiş görüntüsü vardı. Bardağın taşmasını bile umursamamıştı. Elinde bardakla salona geri dönerken bardağın altından damlayan damlalar onu ilgilendirmiyordu o an için. Acayip sarhoş olmak istiyordu, da onu sarhoş edecek kadar içki evde mevcut değildi. Bunu fark ettiğinde:

- "olsun" dedi. "Bu şişeyi bitirir çıkar alırım. Temiz hava iyi gelir belki"

Kanepeye oturduğunda bira bardağını bir dikişte bitirip koltuğun uç tarafına getirdi kendini. Bacaklarını normalden daha geniş bir açıyla açarak iki kolunu dirseklerinden dizlerine dayadı.

-"Ulan ne adammışsın? Sana da adam denirse."

Kalkıp mutfağa giderken boşalan bardağı doldurmak için kendi kendine hayıflanıyordu bu sefer.

-"Demin şişeyi niye getirmedim ki yanımda?"

Bu sefer şişeyle beraber geri dönüp kanepeye uzandı. Sırtını yasladığı yere kırlentle destek verip kaykıldı hafiften. Battaniyeyi de açıp beline kadar örttü.

-"Allah kahretsin" dedi bu sefer gene kendi kendine kızarak.

Canı sigara çekmişti oda kapı girişindeki dresuar’ın üstündeydi çakmakla beraber. Üşense de gidip aldı ve az önceki pozisyonunu alıp birde sigara yaktı. Biradan bir yudum çekti. Dudaklarında bıraktığı ıslaklığı diliyle yalayıp elinde olmaksızın başını yana çevirdi gayrı ihtiyari. Gözü yerde duran atkıya takıldı, ikili kanepenin hemen önünde yerde. Az önce tartışırlarken adam boynundan çıkarıp ikiye katlayarak dizinin üstüne koymuştu.

-"O sinirle kalkınca tabi fark etmedi düştüğünü" "Yoksa" diye aklından olumsuz bir düşünce daha geçti. "Bilerek mi bıraktı acaba?"

Atkıyı kendisi almıştı soğuk bir kış günü gezerlerken; ve her seferinde söylerdi “bu atkı sana çok yakışıyor” diye.

-"Yok canım bu olamaz. Bir atkıdan hınç alacak kadar cahil kafalı da değildir her halde." "Çocuk gibi" deyip gülümsedi belli belirsiz, başını iki yana sallayarak.

Ne hesaplarla çağırmıştı onu bu akşam. Mükellef bir yemeğin ardından romantik bir gece geçirebileceğini düşünmüştü. Slow bir cd. çalacaktı mesela sesi kısık yemek yerken. Beyaz şarap içeceklerdi. Saatlerce dans etmeyi de planlıyordu. Ve daha neler neler, gecenin sonuna dair. Final müthiş olmalıydı mesela. Yorgunluktan çıkıp gidememeliydi. Sızıp kalmasına bile razıydı. O derece yani. Ama olmadı işte.

Çekip gitti.

Bu geceye dair hesaplarım var bile diyemedi sormadığı için.

Ve çekip gitti.

Gelmesini zaten istemiyormuş gibi.

Çekip gitti.

Israr etmeyi bile denemedi yani.

Çekip gitti.

Ardına bile bakmadı, Kapıyı bile kapamadı.

Çekip gitti.

Bir yudum daha çekti biradan. Durmadı bir yudum daha çekti. Bu seferki ağzının içini daha bir doldururcasına. Dudaklarındaki ıslaklığı kolunun yeniyle silerken ağlamak üzere olduğunu fark edip, vazgeçti aklındaki bu düşüncelerden. Onu böylesine umarsızca bırakıp giden biri yüzünden ağlamaya değmez diye düşündüğü anda başladı hıçkıra hıçkıra ağlamaya.

Beş dakika kadar böyle devam edip sakinleşmeye başlayınca bir yudum daha çekip şişeyi bitirdi.

-"Hızlı içtim" dedi "Bira etkisini göstermeden çıkıp bir kaç şişe daha alayım. Yoksa gitmek zor gelecek. Ve ben deli gibi sarhoş olmak istiyorum. Ve unutmak."

Hemen kalktı yerinden askılıktaki montunu sırtına geçirip tam kapıdan çıkacakken geri dönüp salona girdi tekrar. Yerdeki atkıyı alıp boynuna geçirdi. At kuyruğu saçlarını atkının altından kurtarıp tokayı çıkardı ve başını sallayarak dağıttı saçlarını omuzları üstüne. İki eli montunun ceplerinde sakin sıradan ve düşünceli yürüyordu bir alt sokaktaki tekel bayiine doğru. Yolun karşı kaldırımında aksi yönde gelen adamın onu dikkatli seyretmesini dahi fark etmedi. 20-30 adım sonra dükkandan içeri girdiğinde peşinden biri daha girdi içeri. Dükkan sahibi dört tane birayı ve sigara pakedini koyarken poşete, adama dönüp:

-"siz ne istersiniz".

Adam

-"Ben rakı tercih ederim " dedi.

-"Yalnızlığın ağırlığını en iyi o hafifletir. Ve iyi bir dosttur. Sizi asla terk etmez."

Bu sözler üzerine genç kadın başını çevirip adama baktı meraklı. Hafif uzun boylu kirli sakallı saçları omuzlarına kadar uzun ama ilk göze batan, kahve rengi gözleriydi. Bir an göz göze geldiklerinde ilk kaçan adam oldu. Bir kaç siparişten sonra borcunu sorup ödemeyi yaptıktan sonra kadının peşinden çıktı. 5-6 adım gitmişlerdi ki peş peşe, adam arkadan seslendi:

-“Atkınız…! dedi.

-Onu boynunuzda taşırsanız hüzün her zaman gözlerinizde yaşamaya devam eder."

Kadın durmuş adam bir iki adımda yanına gelmişti.

-"Tamam" dedi, kadın

-Hüznü gözlerimden anladınız.Atkıyla nasıl ilişkilendirebiliyorsunuz?"

-"Basit. Atkının sırtınıza attığınız ucunda erkek ismi var ve sanki garip bir tesadüf onu arkanıza atmışsınız. Boynunuzda ki kolyedeki harf de O.İlk çağrıştıran oya olmalı. Gözleriniz nemli ve içmek istiyorsunuz. Her ne kadar tercihinizin yanlış olduğunu düşünsem de, bira içtiğiniz de daldığınız yerden sürekli uyanmak zorunda bırakır sizi. Doya doya dalıp gidemezsiniz. Tam ağlamak gelir içinizden hurra wc ye. Aklınızdan geçenleri tam haykırmaya başlarsınız, hayalinizdekinin suratına kelimeleri bitirmenize asla izin vermez. Ve sizi hiç yalnızda bırakmaz inanın. Şundan kurtulayım dersiniz. Gidip geldiğinizde on dakika sonra tekrar musallat olur başınıza. Bir iki yudum içmeye görün."

Gülüşmeye başlamışlardı.

"Sen manyaksın ya" deyip geri döndü kadın.Az önceki dükkana girip biraları geri verdi. Bir şişe büyük rakı alıp çıktığında adam ortalıklarda görünmüyordu.

"Allah Allah" diyerek meraklı düşüncelerle yoluna devam etti.

Apartman kapısından içeri girdiğinde merdiven otomatiği yanıyordu. Asansöre yöneldi. Bir el asansör kapısını açık tutuyordu içerden. Tedirgin bir iki adım atıp başını uzattığında göz göze geldiler tekrar.

-Sizin ne işiniz var bura da " dedi sert bir tavırla.

-Neden evime gidemez miyim? "

-Burada mı oturuyorsunuz?"

-"Evet.”

Genç kadın kabinden içeri girdiğinde adam hiç sormadan altıya bastı.

-Siz beni tanıyorsunuz yani öylemi?

-Bir iki kez görmüşlüğüm var.

-Tabii ya. Ben bu simayı bir yerden hatırlıyorum diye sorup duruyordum kendi kendime.

-Doğrudur. Bir üst dairenizde oturuyorum. Üç hafta önce taşındım.

Asansör katta durduğunda kadın indi. İyi geceler dediğinde, adam:

-Benim gecem iyi. Ben atlatalı neredeyse bir yıl oluyor. Asıl size iyi geceler" Diye karşılık verdi.

Kadın gülümsedi sadece. Anahtarıyla kapıyı açarken asansörün bir üst katta durduğunu ve daire kapısının açılmasını dinledi bir süre bekleyip. Sonra oda içeri girip kapısını kapattı. Üstünü çıkartıp mutfaktan iki kadeh ve şişeyi de alarak salondaki masanın üstüne bıraktı. Sigara paketini çakmağı ve kül tablasını da alıp sandalyeye oturdu. Önündeki servis tabağına hazırladığı zeytin yağlılardan koyup bir sigara yaktı. Düşünceliydi. Aklından acaba çağırsam mı? diye geçiriyordu. Oldukça etkilenmişti açıkçası genç adamdan.

Hemen böyle bir davranış göstermesini yanlış anlayabilirdi. Oysa onun şu an sadece dertleşip sohbet edebileceği ve bir anda olsa aklındakilerden kurtulabileceği birine ihtiyacı vardı. Bunu ona böyle olduğuna nasıl anlatırdı ki. Daha az önce tanışmışlar ve bir iki kelimelik bir sohbet geçmişti aralarında. Oysa güvenilir birine benziyordu. Halden anlayan bir tavır sergilemişti başından beri. "yok yok" deyip vazgeçti.

Kadehi yarılamıştı ki kapı çaldı. Önce irkildi. Bir an kafasını toparlamaya çalıştı. Kim olabilir seçeneklerini ayıklamaya çalışırken, kapı deliğinden dışarı baktı. Oydu. Elinde ilginç anlaşılmayan bir şeyle kapıda bekliyordu öylece. Kapıyı açtığında genç adam içeri süzüldü elindeki paltosuyla. Hiç bir şey söylemeden salona doğru yürüyüp paltoyu kanepenin üzerine bıraktı, genç kadının şaşkın bakışları arasında. Tekrar kapının önüne gelip genç kadını çenesinden tutup yüzünü kaldırdı.

-Ağlamak için ihtiyacın olabileceğini düşündüm. O yüzden omzumu sana veriyorum bu akşamlık. İhtiyaç hissedersen başını koyup ağlayabilirsin. Seni anlayacaktır. Ve ne söylersen söyle dinleyecektir. Hiç sözünü kesmeden.

Kapıdan çıkıp hiç bir şey dinlemeden kapıyı kapatıp gitti. Genç kadın hala şaşkınlıkla olanları anlamaya çalışıyordu kapı önünde. Salona yürüyüp paltoyu incelemeye başladı. Önü iliklenmiş paltonun içi yastık battaniye türü şeylerle şişirilmiş ve insan vücudu şekli verilmişti. Başka bir yastık ortasından iple bağlanmış, yarısı yaka kısmının içinde kalacak şekilde konmuş, diğer yarısı insan başını andırıyordu. Resmen biri oturuyordu kanepenin köşesinde. Çılgınca bir davranıştı ama hoşuna gitmişti. Nasıl olacak merakıyla gidip yanına oturdu. Bir elini omzuna koyup başını yasladı. Bir kaç dakika öylece kaldığında ani bir kararla doğrulup paltoyu kucakladığı gibi kapıya yöneldi. Anahtarını alıp bir üst kata çıktı. Zile bastığında göğsü heyecanla inip kalkıyordu adeta. Adam karşısında onu seyrederken bir an ne diyeceğini düşündü.

-“Bu çok soğuk" dedi.

-Bunun biraz daha sıcağı yok mu? Ona ihtiyacım var. Soğuk olanı az önce gitti.

Genç adam elini uzatıp içeri çekti kadını, halâ boynunda olan kaşkolu çıkarıp kapının önüne bırakarak kapıyı kapadı. Ve şarkılar söylediler sabaha kadar birbirlerinin kulaklarına... Aşkın derin soluksuzluklarına dair... Bitmeyecek aşklara dair... Hayata dair......!!!

Kenan Ocak...

Şubat / 2007 / İstanbul...

 
Toplam blog
: 22
: 463
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

1966 İstanbul doğumluyum... Kendi çapımda yazmaya bayılıyorum.. Okunurmu okunmazmı bilemem tabii ki ..