Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Şubat '10

 
Kategori
Tarih
 

Kazım Karabekir'i anmak; "İç düşman"la barışan Türkiye'nin normalleşmesi

Kazım Karabekir'i anmak; "İç düşman"la barışan Türkiye'nin normalleşmesi
 

Türkiye’de ilginç şeyler oluyor. Ya da belki başka bir ifade ile Türkiye normalleşiyor. Tam tersini algılatmaya çalışanların aksine.

Normalleşiyor çünkü, toplumun tüm renkleri ve çeşitliliği, toplumsal yaşamda yer edinmeye ve kabul görmeye başlıyor. Normalleşiyor, çünkü kendisinden farklı düşünenleri düşman ve hain gibi görme alışkanlığı ortadan yavaş yavaş kalkıyor. Sayıları azalan ama kör nefretleri artanların aksine.

Bence bu gelişmenin en güzel örneklerinden birisi, 25 Ocak 2010 tarihinde, ölümünün 62. yıldönümünde, Kazım Karabekir’in Genelkurmay Başkanlığının etkinliği ile anılmasıydı. Konu aslında, etkinliğin gerçekleştiği ilk günden beridir kaleme istediğim bir gelişmeydi. Ancak gün geciktikçe, medyada konu hakkında yazı yazanlar çoğaldı. Şu ana kadar okuyabildiklerim arasında, 31.01.2010 tarihinde Radikal’de Murat Yetkin, 30.01.2010 tarihinde Milliyet Gazetesi’nde Can Dündar ve Taha Akyol bu konuyu kaleme aldılar.

Kazım Karabekir, tarihimizin en ilginç karakterlerinden. Yukarıda da aktardığım panelde bahsedildiği gibi, Karabekir kurtuluş savaşının dört büyük aktöründen (Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Kazım Karabekir, Fevzi Çakmak) birisi. Ancak Cumhuriyetin ilanından itibaren Kazım Karabekir siyasi tercihleri ile diğer üç isimden ayrılıp, kendisine ayrı rota çizmiş ve bu nedenle kaderi farklılaşmış bir insan. Bu farklı siyasi tercih, son derece doğal karşılanması gereken bir durum iken, Cumhuriyet’in ilk kurulduğu andan itibaren var olan eğilim, ne yazık ki Kazım Karabekir’in bu ülke tarihinde farklı bir noktaya sürüklenmesine neden olmuş.

Karabekir’in, Kurtuluş Savaşı esnasında Anadolu’ya gelen ve bu esnada padişah tarafından görevinden azledilen ve hakkında tutuklama emri çıkarılan Mustafa Kemal’e gösterdiği sadakat, ne yazık ki sadece son yıllarda öğrendiğimiz bir gerçek oldu. Bu ülkenin insanları Kazım Karabekir’i daha çok, Türkiye tarihinde CHP’nin ardından kurulan ilk siyasi parti olan kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Partisi’nin başkanı olarak tanıdı. Daha doğrusu, resmi tarih tezlerini sıralayacak olursak; İçinde dincilerin ve Kürtlerin doluşmakta gecikmediği ve üstüne üstlük Şeyh Sait isyanına da arka çıkan partinin, gerici ve bölücü başkanı olarak tanıdık. Tabi bir de, İzmir suikastında Mustafa Kemal’i öldürmek isteyen ekibin destekçisi hain bir isim olarak.

İstiklal Mahkemesinde yargılanan ve idam edilmekten araya hatırlı kişilerin (bilinebildiği kadarı ile İsmet İnönü) girmesi ile kurtulan Kazım Karabekir için bu sürecin arkası oldukça sıkıntılı olmuş ve Mustafa Kemal’in ölümüne kadar polis gözetiminde bir ev hapsi yaşamak zorunda kalmıştı. O kadar ki, o dönemde yazdığı, “İstiklal Harbinin Esasları” isimli kitabı, baskıya dahi verilmeden ele geçirilip imha edildi. O dönem kurtarılan bir nüshası ise ancak 2000’li yıllara girdiğimizde Yapı Kredi yayınları tarafından basılabildi.

Şimdi ise, resmi tarih tarafından üzeri çizilen bir ismin, yeniden kendi normali içinde kabulüne tanık oluyoruz.

Peki, bu tanıklıktan, Türkiye’nin normalleşmesi adına ne sonuç çıkarabiliriz?

Kazım Karabekir’in yaşamını, fikirlerini ve tarihte durduğu yeri incelediğimizde, bu ülkenin ortalama kimliğine çok yakın olduğunu kolaylıkla fark ederiz. Kazım Karabekir, milliyetçi, muhafazakâr çizgiye yakın bir isimdir. Kurtuluş Savaşı esnasında sergilediği fedakârlıklar, onun vatan sevgisini açıkça ortaya koyar. Ancak Karabekir, diğer yanı ile, özellikle ülkenin idari yönetimi açısından muhafazakar tercihlere sahiptir. Cumhuriyet idaresi sistemine karşı çıkmaz ama cumhuriyetin yönetim biçiminin toplumun değer yargıları ile ters düşmesinden de taraf olmaz. Örneğin Karabekir’in hilafetin kaldırılmasına razı olmadığı bilinmektedir. Ama bunda, Karabekir'in inançlı yanından çok, Hilafet makamının Mustafa Kemal'in tek adamlığını dengeleyecek bir aşama olarak düşünülmesinin etkisi vardır. Bu şekli ile Karabekir'in, Mustafa Kemal’in bir yönü idealizme ama diğer yönü jakobenizme kayan hızlı devrimciliğine karşı, toplumda oluşan tepkinin temsilcisi olduğu açıktır.

Karabekir’in ve yanında kurtuluş savaşında onunla birlikte yer alan, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy ve Refet Bele (tamamı da Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kurucudur ve İzmir Suikastı sanığı olarak yargılanmışlardır), Mustafa Kemal’in tek adamlığından çekindiklerini ve Cumhuriyet’in bu şekli ile demokratik bir çizgiye sahip olmayacağı kaygısı duydukları için, siyaseten farklı bir arayışa yönelmişlerdir. Bu nedenledir ki, Kazım Karabekir, “Milli Mücadele’yle istiklalimizi kazandık, ama tek partiyle hürriyetimizi kaybettik” cümlesini sarf etme gereği duymuştur.

Cumhuriyetimizin de esas sorunu, kurulan bu ilk siyasi partiden itibaren başlamıştır. Yani oluşturulması hedeflenen resmi ideoloji dışında, farklı bir siyasi çizgiye sahip oluşuma, ne devlet içerisinde ne de siyaset arenasında izin vermemek.

Ülkenin siyaset sahnesine böylesine sert bir çizgi çektikten sonra, bu çizginin sağında ya da solunda yer almak arasında bir fark kalmamıştır. Yani bu durumda Kazım Karabekir ve diğer arkadaşları gerici, Nazım Hikmet ve Sabahattin Ali komünist olarak bu düzenin düşmanı olmuş ve yok edilmeleri ya da ses çıkarmamalarının sağlanması gerekmiştir. Bu nedenle, devlet, farklı düşünce ve tercihlerden oluşan heterojen bir vatandaş yapısını temsil eden bir organizasyon olamamış, sadece belirli fikirleri benimseyen insanların yaşam alanı bulabildiği bir alan olmuştur.

Bu sebebiyetle, iç düşmanları olan bir devlet yapısından hiçbir zaman kurtulamadık. Farklı bir fikre sahip olmak, düşman ve hain olmak için yeterli bir gerekçe oldu. Merkezden saptıktan sonra, fikrin meylettiği yönün ise hiç kıymet-i harbiyesi olmadı. Adnan Menderes’de, Deniz Gezmiş’te bu standarttan sapan insanlar olarak, aynı mantıkla cezalandırıldılar.

Kazım Karabekir’in, yeniden normali ile kabullenilmesi, fikirlerindeki farklılıklar dolayısı ile ona iç düşman kulpu takılmadan değerlendirilmesi, geç de olsa bu ülke için ileri bir adımdır. Darısı, tüm diğer iç düşmanların başına.

Not; Kazım Karabekir'e için yapılan anma toplantısı ile görüşlerini okumak isteyenler için üç köşe yazısının linkini veriyorum. Özellikle Murat Yetkin'in yazısı son derece ilginç. Okumanızı tavsiye ederim...

Murat Yetkin'in yazısı; http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&Date=31.01.2010&ArticleID=977708

Taha Akyol'un yazısı; http://www.milliyet.com.tr/ataturk-inonu-karabekir/taha-akyol/siyaset/yazardetay/03.02.2010/1193266/default.htm?ver=50

Can Dündar'ın yazısı; http://www.milliyet.com.tr/hakikat-ama-hangi-hakikat-/can-dundar/pazar/yazardetayarsiv/04.02.2010/1192857/default.htm?ver=12

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..