Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Nisan '16

 
Kategori
Felsefe
 

Kendin için istediğin iyiyi herkes için de iste!

Kendin için istediğin iyiyi herkes için de iste!
 

İstemek…

 “Aynı zamanda genel bir yasa olmasını isteyebileceğin bir kurala göre hareket et.

Kendin için istediğini herkes için de iste!“(Immanuel Kant).

“Hiçbir kimse, kendisine yapılmasını istemediğini başkasına yapmamalıdır.” Bütün din ve geleneklerde olan bu kurala “Altın kural” denilmektedir.

Bu sözün, insanlık tarihinin bilinen safhalarındaki tarih sırası şöyledir:

1- Konfüçyüs (Yaklaşık 551–489, M.Ö.) “kendine yapılmasını istemediğin şeyi sen de başkalarına yapma” (Konuşmalar, 15, 23)

2- Rabbi Hilal, (60–10, M.S.) “başkalarının sana yapmasını istemediğin şeyi sen de başkalarına yapma!” (Sabbat, 31a)

3- Nasırsalı İsa: “Diğer insanların size yapmalarını istediğiniz şeyi siz de aynıyla onlara yapın.” (Matta, 7, 12; Luka, 6, 31)

4-İslam: “Sizden biriniz kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe gerçek mümin olamaz.” (Nevevi, Kırk Hadis, No: 13)10

5-Caynizm: “İnsan dünyevi işlere meyilli olmamalı ve kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa, bütün yaratıklara öyle davranmalıdır.” (Sutrakritanga, 1–11–33)

6-Budizm: “Benim için rahat ve sevindirici olmayan bir durum onun için de olmamalı ve benim için rahat ve sevindirici olmayan bir duruma bir başkasını nasıl zorlarım?” (Samyutta Nıkaya, V, 353, 354, 2)

7-Hinduizm: “Bir kişi, kendisi için rahatsızlık verici bir şeyi bir başkası için yapmamalıdır; işte ahlak budur.” (Mahabbarata XIII, 114. 8)11

İstemediğin… Aşağıdaki M. Ali Kaya' ya ait allıntı açıklama anlamayı zorlaştırmış…

Kendin için istediğin iyiyi herkes için de iste! Aslı bu kadar…

"Kendisine yapılmasını istemediğin bir şeyi mümin kardeşine yapma - hadis Mumsema Kendisine yapılmasını istemediğin bir şeyi mümin kardeşine yapma hadisi

BAŞKALARINI DÜŞÜNMEK

Peygamberimiz (sav) buyurdular: “Sizden biriniz kendi nefsi için sevip istediğini kardeşi için de istemezse imanı kemale ermez.” (Buhari, İman, 7; Müslim İman, 71)

Hadisin Açıklaması:

Filozoflar “Ahlakın kaynağı” olarak “Sana yapılmasını istemediğin şeyi sen de başkalarına yapma” prensibi olarak görürler. Hz. İsa (as) da “Güzel ahlakı ahlaksızdan öğrendim. Ahlaksızın yaptığını hoş görmedim; ben de aynısını bir başkasına yapmadım” demiştir. İlim ve hikmetin kaynağı ya vahiydir veya ilâhî ilhamlardır. Dolayısıyla ilmi ve hikmeti insan kalbine ilham eden yüce Allah’tır. Söyleyenin Müslüman veya gayr-i Müslim olması fark etmez. Zira insandır ve Allah’ın kuludur. Yüce Allah kullarının imanına bakmadan onların her nevi isteklerine cevap vermektedir. İnsanların bedensel ihtiyaçlarını gideren Allah, onların ruhânî ihtiyaçlarını da isteklerine göre gidermektedir.

Peygamberimiz (sav) de ilhâm-i ilâhi ile kalbine gelen hakikatleri ihtiyaca göre sahabelerine anlatmış, onlar da bize kadar ulaştırmışlardır. Bu hadis-i şerifte peygamberimiz (sav) ahlakın temel kuralını bildirmiş, güzel ahlakın da imanın kemaline sebep olduğunu ayrıca haber vermiştir. İnsanın kendisi için istediğini ve sevdiğini bir başkası için de istemesi ve sevmesi onun kalbinin temizliğine ve başkalarını da kendisi gibi sevdiğine delildir.

Bir diğer husus da insan başkasına nasıl davranıyorsa onlardan öyle karşılık görür. Öyle ise insan kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa kendisi öncelikli olarak öyle davranmalıdır. “Hak etme ve layık olma” insanın kendisinden kaynaklanan bir erdem ve fazilettir.

Hadis-i şerifi izah eden İslam bilginleri “bir kimse kendisi için sevdiğinin benzerini Müslüman kardeşi için sevmedikçe imanı kemâle ermez” buyurarak bunun imanın gereği değil, imanın kemalinin gereği olduğunu belirtmişlerdir. İmam Nevevi hadisin şümulüne mü’min olmayanların da girdiğini belirterek “mü’min kendisi için sevip istediğini kâfir için de sevip ister. Müslümanın imanının devamını istediği gibi, kâfirin de İslam nuru ile kurtulmasını sever ve ister. Bunun için kâfirin hidâyeti için dua etmesi müstehaptır” (Nevevi, Şerh-u Hadis-i Erbaîn, 155) demiştir. Bir müslümanın kendisi için sevip istediğini mü’min kardeşi için de sevip istemesi kalbinde hile, aldatma, kin, düşmanlık ve haset bulunmadığına delildir.

Peygamberimiz (sav) Ebu Zer’e (ra) “Ey Ebu Zer! Ben seni zayıf biri olarak görüyorum. Kendim için sevip istediğimi senin için de sevip istiyorum. İki kişiye dahi olsa emir olma. Yetimin malının velâyetini de kabul etme” (Müslim, İmare, 17) buyurmuşlardır. Bu peygamberimizin (sav) Ebu Zer’in hayrını istemesindendir. Bir müslümana nasihat etmek ve onun hayrını istemek kendisi için yapılmasını istenen en güzel şeydir.

Tercümanü’l-Kur’ân İbn-i Abbas (ra) “Ben Allah’ın kitabından okuduğum bir âyetin anlamını bütün insanların bilmesini isterim. İsterim ki benim bildiğimi bütün insanlar da bilsinler.” (Câmiu’l-Ulum ve’l-Hikem, 115) Yine İmam-ı Şafi (ra) “Arzu ederim ki, insanlar benim bildiklerimi bilsinler de varsın ondan bana bir harf bile nispet edilmesin” demiştir. (Câmiu’l-Ulum, 115)

Peygamberimiz (sav) “Birbirlerini sevmeleri, birbirlerine merhamet etmeleri bakımından mü’minler bir vücudun azaları gibidir. Herhangi bir organ rahatsızlanırsa vücudun diğer azaları da ona iştirak eder” (Buhari, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66, 67)

Bu hadis imanın artıp eksildiğine, kuvvetlenip zayıfladığına delil olduğu gibi, imanın kemalinin salih ameller ile olduğuna da işaret eder.

Hadis-i şerifin sosyal hayata bakan yönüne nazar ettiğimiz zaman insanın kendi nefsini ve menfaatini düşünmemesi beraber yaşadığı insanları ve toplumun huzur ve güvenini düşünerek hareket etmesi gerektiğini anlamamız mümkündür. Bediüzzaman Said Nursi (ra) “Heyet-i içtimaiye-i İslamiyeyi” yani Müslümanların sosyal hayatını çok çark ve dolapları bulunan bir fabrikaya benzetir. Fabrikanın bir çarkı bozulsa ve geri kalsa veya bir başka çarka tecavüz etse, makinenin mihanikiyeti ve düzeni bozulur. Bunun için “İttihad-ı İslam”ın şart olduğunu ifade eder. Bu sebeple Müslümanların şahsî kusurlara bakmamaları gerektiğini belirtir.

Müslümanların birliği, Müslümanların birbirlerinin kusurlarına bakmayarak güzel seciye ve yüksek ahlaka, ulvî duygulara sahip olmalarıyla mümkündür. Bu da ancak mükemmel bir iman ve yüce himmet sahibi olmaya bağlıdır. Bediüzzaman “Bir mü’minin “eğer ben ölürsem milletim sağ olsun. Çünkü milletimin içinde bir hayat-i bâkıyem var” diyerek bütün Müslümanların saadetine ve İslam milletinin yücelmesi için çalışmalıdır” der.

Bediüzzaman hazretleri “Bir adamın kıymeti himmeti nispetindedir. Kimin himmeti milleti ise, o kimse tek başıyla küçük bir millettir” demektedir. “İnsanlar “Nefsî, nefsî” demekle ve milletin menfaatini düşünmemekle, menfaat-i şahsiyesini düşünmekle, bin adam, bir adam hükmüne sukut eder” diyen Bediüzzaman, Hz. Ali’nin (ra) “Kimin himmeti yalnız nefsi ise, o insan değil. Çünkü insanın fıtratı medenîdir. Ebnâ-yı cinsini mülâhazaya mecburdur. Hayat-ı içtimaiye ile hayat-ı şahsiyesi devam edebilir” sözünü naklederek “İnsan fıtratıyla medeniyetperverdir. Menfaat-i şahsiyesine hasr-ı nazar eden, insanlıktan çıkar, masum olmayan cânî bir hayvan olur” diyerek insanın ancak topluma hizmet etmekle mükemmel bir insan olabileceğini ifade eder. (Hutbe-i Şâmiye, 1996, s. 64-65)

Bir insanın kendisi için sevip istediğini mü’min kardeşi için de sevip istediği zaman imanı kemâle ererse, kendisi için sevip istediğini toplum için sevip ister ve toplumun refahına çalışırsa ne derece imanca terakki ve tekâmül edeceği daha iyi anlaşılır.

M. Ali KAYA "

 

 

 
Toplam blog
: 444
: 1284
Kayıt tarihi
: 13.09.07
 
 

MB zengin kültürel bir eksen; düşüncelerimizin buluştuğu, tartıştığımız, birbirimizi etkilediğimi..