Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '14

 
Kategori
Yoga / Meditasyon
 

Kendini iyi dinle!

Kendini iyi dinle!
 

sakatlığımdan önce bacaklarımı 90 derece yukarı kaldırabiliyordum. Ağrılarımın ilk başladğı anda ise...


Hayatınızda hiç acı hissetmediğiniz oldu mu? Bir yeriniz ağrısa bile acıyı çok hafif hissettiğiniz ya da hiç acı duymadığınız oldu mu? “Nasıl yani?” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Ama şaka değil. Gerçekten de acı hissetmeyip bir yerinizi sakatladığınız oldu mu hiç? Benim oldu. En iyisi en baştan anlatmaya başlayım.
 
Yaklaşık bir ay kadar önce uzun bir kardiovasküler çalışma sonrasında yin yoga yaparak bedenimi esnetmeye ve rahatlatmaya karar vermiştim. Koşu bandında ve eliptik bisiklet üzerinde bir saat geçirdikten sonra, özellikle bacak kaslarımı iyice esnetmek ve gevşetmek istiyordum. Bunun için yin yoga biçilmez kaftandı. Bacak arkasındaki hamstring kaslarını, bacak önündeki kuadriceps kaslarını, bacağı dışa ve içe çeviren kasları esnetmek için gereken yin yoga duruşlarını yapıp bu asanalarda on dakika boyunca sabit bir şekilde beklemiştim. (Bu konu ile ilgili ayrıntılı yazıma http://burcuyircali.wordpress.com/2014/09/28/aman-dikkat/ linkini tıklayarak ulaşabilirsiniz.) 
 
O gün sıcağı sıcağına hiçbir şey hissetmemiştim. Ertesi sabah kasığımda bir ağrı ile uyanmıştım. Kendimce, aşırı esnemekten üst beden ile alt beden arasında geçiş noktasında bulunan "iliopsoas" kasını incitmiştim. "Half saddle" (yarım eyer) duruşunda geçirdiğim uzun dakikalar bana pahalıya malolmuştu. Daha önce de aynı tarz bir sakatlık yaşadığım için kendi kendime sorunu bulmuştum ve sorunu çözmek için de ağrı kesici ve pomat kullanmaya başlamıştım. Nasılsa birkaç güne kadar geçerdi. 
 
Ama geçmedi. Tabii ki geçmezdi. Ben, kardiovasküler çalışmalarıma, yoga derslerime ve üyesi olduğum spor tesisinde başka öğretmenlerin grup derslerine katılmaya devam ediyordum. Acı dinmek bir yana iyice artmaya başlamıştı. Arabaya inmek ve binmek bile işkence haline gelmişti. Kasıklarımda, bacaklarımın içinde ve kalçamın dışında acı hissediyordum. Ne yazık ki bacağım da uyuşmaya başlamıştı. Sanki sol bacağım bana ait değildi. 
 
Bir süre daha geçti ve ben doktora gitmeye razı oldum. Doktor, şikayetlerimi dinledi. Hangi duruşta bacağımı incitmiş olabileceğimi sordu ve ben gösterdim. İlk başlarda "iliopsoas" kasımı incittiğimi düşünüyordum ama acı ve ağrı kasıklarıma doğru ilerlediği için iç bacak ya da addüktör kaslarımı incitmiş olabileceğimi düşünmeye başlamıştım. "Suçlu" asanaları da bulmuştum: "Dragonfly" (helikopter böceği) ve "frog" (kurbağa)... Doktor, her tür yoga ve esnetme hareketini ve "lunge" ve "squat" yapmamı yasaklarken, ilaç ve pomat tedavisine devam etmemi tavsiye etti. Bunların yanında sıcak su kompresi ile kaslarımda oluşan küçük yırtık ve/veya kanamaları hafifletmemi de söyledi. 
 
Teşhis konulmuş, tedavi tavsiye edilmiş ve eve yollanmıştım. Doktor, yürüyüş bandında yürümeye devam edebileceğimi söylediğinde ne kadar mutlu olduğumu tahmin edebilirsiniz herhalde. Karın ve sırt kaslarının çalıştırıldığı grup derslerine de katılmaya devam ediyordum. Herkes "lunge" ya da "squat"da "dumbell"larla sırt kaslarını çalıştırırken ben düz bir şekilde ayakta durarak çalıştırıyordum. Hiç yoktan iyi, öyle değil mi? 
 
Peki özel ve grup derslerimde ne yapacaktım? Grup derslerine gittiğimde, öğrencilerden birinden "örnek öğrenci" olmasını ve sınıfın önünde konuşlanmasını rica ediyordum. Zaten ders boyunca, her bir duruşun hizalanmasını anlatıyor ve ismini söylüyordum. Bu nedenle sorun olmuyordu. Göstermem gereken şeyleri de "örnek öğrenci"nin üzerinde gösteriyordum. 
 
Hamile yogası derslerimde de, yeni öğrenci katılmadığı için bir sorun yaşamadım. Derslere uzun zamandır aynı kişiler katıldığı için hem akışa hem de asanalara aşinalardı ve dolayısıyla ben de asanaları göstermek zorunda kalmıyordum. Böylece derslere devam edebiliyor ama bedenimi yormuyordum.
 
Bu süreçte tek bir sorunla karşılaştım. Bir önceki yazımda bahsetmiştim. Stüdyoda "yoga sculpt", nam-ı diğer "şekillendirici yoga" dersleri vermeye başladım diye. (Bu konuda ayrıntılı yazıya http://burcuyircali.wordpress.com/2014/10/19/ruhunuzun-evini-sekillendirin/ linkini tıklayarak ulaşabilirsiniz.)
 
"Şekillendirici yoga", klasik yoga derslerine kıyasla, daha hızlı müziklerin kullanıldığı, ellere "dumbell"lar alındığı, bir asanadan bir asanaya hızlı bir şekilde akıldığı terlettiren bir yoga tarzı. Akış boyunca sık sık "lunge" ve "squat"lar kullanıldığı için benim sakatlığım için hiç de uygun bir ders değildi. Bir de derse daha önce katılmayan ve ilk defa katılan kişiler olduğunu düşünün. 
 
Ne mi yaptım? "Surya namaskara" (güneşe selam) serileri ile ısınırken, sadece yönergelerle yönlendirdim katılımcıları. Ellerimize "dumbell"ları aldığımızda derinleşmeden gösterdim asanaları. "Lunge" ve "squat"ı bir kere gösterdikten sonra, duruşların sadece isimlerini söylemem yeterli oldu. Evet biraz zor oldu. O günkü ders, kendim de müziği hissettiğim, müzikle dans eder gibi aktığım, "dumbell"ları elimde sıkıca tutup sırt kaslarımı, omuz kaslarımı, kol kaslarımı çalıştırdığım, "lunge"larda ön bacak (kuadriceps) kaslarımı hissettiğim dersler gibi olmadı. Katılımcılarla birlikte akışlar yapamadığım için, dersin hızını da istediğim gibi ayarlayamadım. Ama olmadı mı? Oldu tabii ki. Ama istediğim gibi değil. Kusursuz değil. 
 
Üzerinden bir hafta daha geçti. Acım ve ağrılarım biraz daha dindi. Yine "şekillendirici yoga" günü geldi çattı. Ben pek umutlu değildim. Kimse gelmez diye düşünüyordum. Bir de ne göreyim? Bir hafta önce derse gelen öğrenciler yine gelmişlerdi. O kadar mutlu oldum ki anlatamam. Demek ki, o kadar acı ve ağrıma rağmen, istediğim gibi bir ders ve ortam yaratamama rağmen dersi sevdirebilmiştim. Bu ikinci ders, kendimi daha iyi hissettiğim için biraz daha hızlı, akışlı ve farklı asanaların da eklendiği bir ders oldu. Müziği daha iyi hissettim. Daha dinamiktim. Daha heyecanlıydım. Müziğin ritmini hissederken, sesimin tonu bile değişmişti. Geri dönmüştüm. Tabii ki zorlamadım. "Lunge" ve "squat" yapmadım. Sadece isimlerini söyleyerek katılımcıları asanalara yönlendirdim. Ama çok iyi hissettim. Acı ve ağrılarla yaşamayı öğrenmiştim galiba. 
 
Yazıyı yazmaya başladığımda, sonu nereye varacak diye düşünmüştüm. Neden addüktör kaslarımı incittim? Hizalanmaya ve kasları düzgün kullanmaya bu kadar dikkat ettiğim halde, neden sakatlandım? Önce duygusal açıdan düşündüm. Kasık kaslarının ne gibi duygular taşıyabileceğini, bu duyguları o sıralarda yoğun hissedip hissetmediğimi... Hayır, o sıralarda bu duyguları hissetmemiştim. Peki neydi sorun? Bir süredir yin yoga çalıştığım için kaslarım çok esnemişti de ben aşırı esnemekten dolayı mı sakatlanmıştım? Bu mümkündü. Peki "dragonfly" (helikopter böceği) duruşunda on-onbeş dakika arası sabit bir şekilde beklerken ve kasımı incitirken nasıl olur da hiçbir şey hissetmezdim? Nasıl acı duymazdım? Nasıl bir ağrı ya da bıçak keser gibi bir acı hissetmezdim? Bu kadar mı duyarsız olmuştum? Ya da yoganın bedenimin her bir köşesinde yarattığı acılara o kadar alışmıştım ki, kaslarım incinirken hissedememiştim? Yoksa yoga acı ile beni büyütmüş ve olgunlaştırmış mıydı? İnanın, hala cevabı bulamadım. Bir gün, bir yoga asanasında derinleştiğimde bulurum cevabı belki de... 
 
Kim bilir!...
 
Toplam blog
: 201
: 432
Kayıt tarihi
: 08.05.13
 
 

Uluslararası Yoga Alliance onaylı hatha, vinyasa, yin ve prenatal yoga eğitmeni... Hayata bambaşk..