Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mayıs '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kene

Kene
 

Dikkat, Dikkat! İhmale gelmez. Resim internetten alıntı


Üç beş günlüğüne internetli köye gittik. Hale yola sokalım, derleyelim toplayalım havalandıralım dedik. Malum köy evi; kışın börtü böcek toplaşıveriyorlar. “Yaz geliyor, haydin uyanın gari” diyerek onları bahçeye aldık.

Gözüm iki yaşındaki manolyama takıldı. Garip görünüyordu garibim; beni özledi de ondandır diyerek yanına vardım.

Gözlerime inanamadım mini mini minnacık salyangozlar sarmış: Manolyamın narin bedenini… İlaç, kimyasal benim için çıkar yol olmadığına göre salyangoz prens ve prensesleri başladım ellerimle tek tek toplamaya; saatlerce sürdü. Bir torba dolusu…

Yüreğimi endişeler sardı. Geçen sene: Bahçenin doğusuna diktiğim manolyamın kardeşi; ıhlamurumu kaybetmiştim.

“Kim köküne kibrit suyu döktü” diye…Çok ağlamıştım.

Sonradan öğrendim ki ulu bir ıhlamur olduğunda manzara kapatırmış; yaşlı komşum; sağını solunu göremez olurmuş.

“Bu tür ağaçların ulu halini ancak torunlarımız; Yüce izin verirse görebilirler” demeyi unutmuşum.

Kabahat bende.

Diğer bir komşum: Benim yaşlı yasıma; kan çanağı gözlerime dayanamamış olmalı; geçen sene bana bir ıhlamur fidanı armağan etti ve kendi elleriyle dikti.

Sevincimi gururumu, yüreğimin coşkusunu anlatmama gerek var mı?

Canım komşum Mehmet! Hayatımda hiç kimse bana bu kadar değerli bir armağan sunmamıştı. Tuttuğun tüm güzellikler yeşersin.

Şükürler olsun; kontrol ettim Mehmet komşumun armağanı temiz çıktı. Salyangozlar dört bir yanını sarmamış.

Manolyam bahçenin batısında… Ihlamurum bahçenin doğusunda… Kendi kendime düşündüm. Bunun bir etkisi olabilir mi diye…

Sordum.

Adamım “olmaz” dedi.

Vakit geldi eli mahkûm köyden şehre indik.

Akşam duş alırken ense kökümde tuhaf bir acı hissettim.

El yordamıyla bu ufacık tümseğin ne olduğunu anlamaya çalıştım, çıkaramadım.

Zatım için… Benim tanıyanlarım: Her ne kadar “Ensesinde gözü vardır” deseler de… Var olduğunu var saysak bile… O göz: Kuliste kral mı yoksa kraliçe mi vardır? Bilebilir. Bunda olağanüstü bir durum yoktur.

Yoktur çünkü sahne ile kulisi ayıran perdeye dokunuşu dahi onu ele vermeye yeterlidir zaten oyuncunun tek arzusu da budur.

Deşifre olmak…

Ense gözü ne kadar keskin olursa olsun; ense; yine de başka gözlere muhtaçtır.

Gizemli tümseğin gerçekten ne olduğunu görebilmek için…

“Adamım! Keneler kış uykusundan uyandılar mı dersin?”

“Uyanmış olabilirler; neden sordun?”

“Lütfen şu ense köküme bir göz atsana”

Adamımın ense köküme bir göz atmasıyla, beni arabaya atması bir oldu. Soluğu hastanede aldık.

Yolda: Kene, kene, diyor başka bir şey demiyordu.

Elim ayağım boşanmış, midemin bulantısından haşat olmuştum.

Yaşamım gözlerimin önünden bir film şeridi gibi akıp giderken önümüze ilk çıkan özel hastanenin acil servisinde kendimi buldum.

“Kene olayları için üniversite hastanelerine başvurmanız gerekir”

Doktorun sesi kulaklarımda çınlıyordu.

Son bir gayretle “Siz önce bir baksanız doktor bey; hani meraklandım da… Erkek mi dişi mi ensemdeki… Sonra üniversiteye gideriz, olmaz mı?”

Dudaklarında tebessüm elinde büyüteç…

Işığın altında tümseği inceleyen mavi gözlü, beyaz giysili “Üniversiteye gitmenize, hastanemize ücret ödemenize gerek yok. Ensenizin kökündeki kabuk bağlamaya yüz tutan bir yara izi”

Eşim utangaç ama rahatlamış bir halde…

Bendeki düşünceler yine tüylülerle ilgili…

Hangi tüylüydü heyecandan unuttum.

Kedi miydi maymun muydu her neyse…

Şeyini görmüş yara sanmış.

Okurlarım, blogdaşlarım bu heyecanı sizlerle paylaşmak geçti içimden…

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Alev Meisel/ Hoşça kal İzmir’im

 
Toplam blog
: 584
: 853
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Dinleyenin olmadığı yerde anlatmanın önemi! Nasıl YAZAN oldum. 'Yalnız doğar, yalnız göçer' eskile..