Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Aralık '14

 
Kategori
İlişkiler
 

Kent ve Yaşam: Engelsiz Adalet

Kent ve Yaşam: Engelsiz Adalet
 

“Bıktım” dedi yanındaki soluk soluğa yürüyen bir çift göze doğru dönerek. Hiç de bu kadarcık yolda konuşulacak mevzu değildi, lakin çıkmıyordu aklından. Nasıl yaparlar diye kaç gece düşünmekten uyuyamamıştı. “Kimsenin vicdanı kalmamış olsa gerek, yoksa kim böyle birşey yaptıktan sonra kendisi ile yaşayabilir” diyor, gözlerini yoldan ayıramıyordu. Tekrar etti, “bıktım usta!”

Usta yamandı, yıllarını vermişti bu işlere, nefesi kesilene kadar onunla yürüyebilirdi. Ömrünü hakkın ve haklının yoluna sermişti bir kere. Ne diyebilirdi ki? “vazgeç, buraya kadarmış...” dese bile dönmezdi yolundan bu olanlardan sonra zaten o da anlamıştı çoktan. Tek bir şey değildi onları bu noktaya getiren, mücadele etmenin güzelliği de vardı ve her şeyin ötesinde bir yerde gönül birliği yaptıkları asıl gerçeklikten onlara gülümsüyordu. O gülümsemenin ışığından süzülen bir demet aydınlattı yüreğini, “olsun be” dedi, yüksek sesle ona dönerek: "karıncaya sormuşlar nereye diye, “uzaktaki sevgilime” demiş... “ulaşamazsın ki” demişler, “olsun hiç olmazsa yolunda ölürüm!” demiş..!

Ayak sesleri, metal bir tıkırtı ile birbirine karışıp gidiyordu onların uzağına doğru, sessizliğin arasında duvarlar vardı. Onlar yürüdükçe duvarlar daha bir dikkat kesiliyordu, yer ile birlik olup yüzlerine vurmak istedikleri “hayır, yapmanıza izin vermeyeceğiz!!!” sözleriyle kahkahalarını gizlemekte zorlanan düşman yüzler mi saklanıyordu ki arkalarında? Neydi bu derece onları kuşatan, kimdi bu düşman onlara karşı duran?

Düşündüler, düşüncelerini gördüler birbirlerinin soluğunda. Köşe başındaki boş bidon çarptı gözüne ustanın. İşte dedi böyle olmalı içimiz, tertemiz. Çöp gibi işe yaramazları biriktirmemeliyiz, dönüştürmeliyiz. Sürekli yeni boşluklar ile yer açmalıyız içimizde iyi ve doğruya. Geri dönüşebilmeli iyi ile kötü böylece, yin ve yang gibi. Yoksa; sindiremeyiz, baş edemeyiz.

Düşüncesinden doğruldu, ustasına baktı. “yaşa be usta” dedi. “Her zaman bir adım ötesine bakmalı insan, tökezlememek için kafayı yerden kaldırmak gerek. Ne yaparsak yapalım daima ileriyi de önümüzü de görelim, yanlış ile karşılaşınca durmak en büyük hata olur. Çok haklısın!”

Mutlu mesut adımlara dönüştü ayak sesleri ve tıkırtılar. Şarkı mı söylüyorlardı, ritmi hiç de yabancı olmayan bir melodi mi eşlik ediyordu onlara? Güçlenmişlerdi de, hızlarını mı alamıyorlardı? Hepsi birbirine karıştı. Saflaştı içlerindeki tüm negatif atomlar, ışıldayan yüzleri ile birbirlerine gülümserken. “ne diyordun” dedi usta, “bıkmak mı demiştin?”... Güldüler, kahkahalarla!

Diler dururuz ya en çok adaleti, belki de haksızlığa uğramadığımız gün olmadığından. Belki de en çok onun peşinde koştuğumuz, ulaşılmaz yerlerde aradığımızdan… Kim haksızlığı ister ki? Güçlü olanın haksızlığını hele? Vardığımız noktalara geldiğimiz doğruları birleştirirsek, güç aldığınız noktaları özellikle buluruz. Hak, saf bir halde tek bir nokta değil ki. Geçilen tüm noktalardan damıtılarak bizi yükseltiyor, sonra da geri veriyor aldıklarını. Yıllar sürse bile mücadele, “hak” olan için bu çabaya değmez mi?

Zaten eğer ki bu mücadele çöpe atsanız değeri olmayacak şeyler için ise, gün gelir ben bunları niye yapmışım ki dersiniz. Huzur, o saflıkta ve durulukta sizi karşılıyor ise zaten mutlusunuz demektir. Geri dönüşü olur her başlanılan noktanın, geçilen tüm noktaların bileşiminden oluşan…

Varmak istediğiniz yerde iç huzurundan kıymetlisi olmasın. Engelliler gününün farkındalığının artması için çaba gösteren tüm bilinçli dostlar için, dostlukla…

 
Toplam blog
: 149
: 652
Kayıt tarihi
: 07.04.10
 
 

Sazsız söze ezgiler diziyoruz, birer birer. "Kim" olduğumuzun belli olmadığı bu dünyada K..