Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Şubat '09

 
Kategori
Dünya
 

Kıbrıs'ta karartma sırasında aynaya bakmak

Kıbrıs'ta karartma sırasında aynaya bakmak
 

Talat, tepkilere rağmen Hristofyas'la baş başa (gizli) görüşmelerini sürdürmeye devam ediyor


Ne günlerden geçiyoruz… Türkiye’de Başbakan Sayın Erdoğan, Doğan Grubu gazetelerine boykot uygulanmasını istiyor. Kıbrıs’ta ise, müzakereler için basına karartma uygulanıyor. 11 Eylül’deki görüşmeden sonra, BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Downer’in yaptığı açıklamayla, basın kuruluşlarının artık toplantı öncesi ve sonrasında görüntü alması ve bölgede bulunması hakkı gasp ediliyor. Zaten Türkiye kamuoyu, iç siyasi gündeme yoğunlaştırılıp, Kıbrıs’taki hayati gelişmelerle ilgili bilgi ve fikir sahibi olmaktan uzaklaştırılırken, üstüne bir de bu karartmaların yaşanması, zihinleri bulandırıyor. Daha önce yazmıştık, 1 ve 25 Temmuz’daki Talat-Hristofyas görüşmeleri aynı tarihlerde Türkiye’de Ergenekon tutuklamaları ve iddianamesinin açıklanmasının gölgesinde kalmıştı. 3 Eylül’deki görüşme sırasında ise, tutuklu emekli orgenerallere Türk Silahlı Kuvvetleri adına ziyaret yapılmıştı. 11 Eylül’deki görüşmenin yapıldığı gün, “neyse bu sefer Ergenekon’la ilgili bir gündem yok” derken Başbakan Erdoğan’ın Doğan Grubu’na karşı açtığı demeç savaşıyla gözler Kıbrıs’tan uzaklaştı. 18 Eylül’deki görüşme günü ise kaderin garip cilvesi yine Ergenekon tutuklamaları gerçekleşti. Gerçekten anlam vermek mümkün değil, Türk medyası ve kamuoyundan Kıbrıs konusunda saklanmak istenen nedir? Ya da Türkiye’de insanlar başka konularla meşgul edilirse, Kıbrıs’taki süreç için daha geniş bir manevra alanı, hareket serbestisi mi yaratılacaktır? Rum tarafından “garanti sistemi kalksın, anavatanlardan kurtulalım” çığlıkları yükselirken, medyadan-kamuoyundan ne gizlenirse gizlensin, Türkiye’de Dışişleri Bakanlığı’nın ve Genelkurmay Başkanlığı’nın bunlara ilgisiz kalabileceğini kim düşünebilir?

Bizler, müzakereler sırasında içerde ne olup-bittiğini bilmiyoruz ama liderlerin karşılıklı atışma içeren açıklamalarıyla, daha doğrusu önce Hristofyas’ın sataşması sonra Sayın Talat’ın karşılık vermesiyle oyalanıyoruz ya da oyalandırılıyoruz. 3 Eylül’de Hristofyas, “1977’de Makarios’un iki toplumlu, iki bölgeli federal çözümü kabul etmesi bizim için büyük bir tavizdi ve limitlerimizi tükettik, daha ileriye gitmeyeceğiz” dedi, yani “müzakerelerde bizden taviz maviz beklemeyin” diye doğrudan açıkladı… Sayın Talat’ın cevabı ise: “Biz taviz verdik, bundan sonra vermeyiz’ gibi bir şey söylemiyoruz. Masadadır her konu ve her konuyu görüşüyoruz. Bizim hedefimiz bir an evvel çözüm olmasıdır” oldu. Böylece, sadece Türk tarafının taviz vereceğini beyan ettiği tek taraflı bir müzakere sürecine adım atıldı. Üstelik Sayın Talat “KKTC’nin tanıtılması imasında dahi bulunmak intihar etmek demektir. Biz aklımızı peynir ekmekle yemedik. Ben maceracı değilim” açıklamasıyla, Kosova-Güney Osetya-Abhazya örneklerinden büyük endişe duyan Rum tarafını rahatlatan bir tavır içinde oldu.

Hristofyas, daha 18 Eylül’deki görüşmeye girmeden yeni bombasını patlattı. Buna göre; “Cumhurbaşkanı Talat görüşme salonunda başka dışarıda başka konuşuyordu ve ortak dil bulunmazsa, değil yıl sonuna, sonuna kadar da çözüm olmayacaktı”…Yani Hristofyas, açıkça hem Sayın Talat’ı yalancılıkla suçladı, hem de Türk tarafına “istediklerimizi kabul etmezseniz boşuna çözüm falan beklemeyin” tehdidini savurdu. Cumhurbaşkanı Talat ise tepkisini “bunu söyleyen önce bir aynaya baksın” ifadesiyle ortaya koydu. Aynı Hristofyas, “gevezelik” ettiğini söyleyen Rum gazetecilere de “sırf size malzeme çıksın diye söyledim” incilerini dizerek, içerdeki müzakerelerde Cumhurbaşkanı Talat’a “çözümün altına imza atması için” dolmakalem hediye etti.

Sayın Talat, gerçekten içerde başka dışarıda başka konuşuyor olabilir miydi? Ya da müzakere masasında ve Hristofyas’la özel görüşmelerinde Türk kamuoyuna açıklananlardan farklı vaatlerde bulunmuş muydu? Elbette bir devletin seçilmiş Cumhurbaşkanı’na bu tür ithamların yöneltilmesi halkının da gururunu incitiyor ve Sayın Talat’tan Hristofyas’a daha kapsamlı bir cevap vermesini bekliyor. Hristofyas’ın Avrupa Birliği yetkililerine “siz Türkiye’yi halledin, Talat’ı ben hallederim”, ya da Rum Başpiskopos’un “Hristofyas’ın kendisine güvence verdiği” şeklindeki açıklamalarını da hatırlayınca insanın kafası daha çok karışıyor. Hele ki, çözüm çerçevesi konusunda televizyonlarda KKTC halkına ve Ankara’da Cumhurbaşkanı Gül’le basın toplantısında açıklananlarla, Hristofyas’la ara bölgede kabul edilenlerin ne kadar farklı olduğunu düşününce…Üstelik, artık müzakerelerde basına karartma uygulanması kararı da alınmışken…

Sayın Cumhurbaşkanı’na soruyoruz: Bu karartma altında aynada kimin görüntüsü olduğunu fark edebilmek mümkün müdür? Kaldırtın şu karartmayı ve açıklayın gerçekleri ki, Rumlar da, bizler de, dünya da aynada ne olduğunu bir görebilelim…Yoksa, çözüm olacak diye (!) sevinçten yarısını yitirdiğimiz aklımızı bu gidişle peynir ekmekle de yemeye başlayacağız… (Arşiv-22 Eylül 2008)

 
Toplam blog
: 40
: 708
Kayıt tarihi
: 08.02.09
 
 

SEFA KARAHASAN, 1997’den beri gazeteci milletinin aktif üyesi. Gazeteciliğe halen Milliyet gazete..