Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Kasım '10

 
Kategori
Siyaset
 

Kıbrıslı Türkler ve Kürtler...

Kıbrıslı Türkler ve Kürtler...
 

Türkiye’nin iki önemli sorunu var: Kürt sorunu ve Kıbrıs sorunu… Her iki sorun da Türkiye’nin hem iç hem dış politikasında zehirleyici bir etkiye sahip. Her iki sorun da statükocu milliyetçiliğin, resmi devlet ideolojisinin yumuşak karnını oluşturuyor. Her iki sorun da toplumsal zihni meşgul ediyor; üstesinden nasıl gelineceği, nasıl çözüleceğine dair fikir çatışmalarına yol açıyor. Resmi anlayış doğrultusunda şekillenen “Kırmızı çizgiler” bu iki önemli sorunun kesiştiği yerde başlıyor çünkü…

Türkiyeli Türkler ve Kıbrıslı Rumlar “bölünme” endişesi taşıyorlar… Kıbrıslı Türkler ve Kürtler ise kendi coğrafyalarında kendilerini yok sayan “ezen ulus” anlayışına karşı kimliklerini korumak, eşit haklı ortaklar olmak için mücadele yürütüyorlar. Gerek Türkiye’de Türkler ve Kürtlerin, gerek Kıbrıs’ta Rumlar ve Türklerin “bir arada” yaşayabilmelerinin ön koşulunu “eşitlik” ve “yok sayılmamak” oluşturuyor. Tuhaf bir çelişki bu. Türkiye’de Kürtlere kuşku ile bakanlar, Kıbrıs’ta da Rumların Türklere karşı benzer bir kuşkuyu taşıdığını anlayamıyorlar. Kimse paralellik kurmuyor ama aslında Kürtler ve Kıbrıslı Türkler aynı yazgıyı paylaşıyor. Kürtler Türkiye sınırları içerisinde eşit ve özgür olmak istiyorlar. Kıbrıslı Türkler de öyle… Kürtler ana dillerini, kültürlerini, etnik kimliklerini koruyup geliştirmek istiyorlar. Kıbrıslı Türkler de öyle…

Kimse paralellik kurmaktan hoşlanmayacak ama Türkiye ve Kıbrıs Rum Yönetimi de aynı tutumu sergiliyor. Türkiye, bölünme fikrini duymak bile istemiyor ve Kürt sorununun ancak ve ancak üniter çerçevede tartışılabileceği konusunda kararlı davranıyor. Kıbrıs Rum Yönetimi ise federal bir çözüme razı görünmekle birlikte, “egemenliği” paylaşmak konusunda oldukça cimri davranmaktan kendini alamıyor. Kürtler, ancak kimliklerine saygı gösterilmesi, ana dilleri üzerindeki yasak ve engellemelerin kaldırılması, “Cumhuriyetin eşit haklı ortakları” olarak görülmeleri koşullarında “bir arada yaşamayı” istiyorlar… Kıbrıslı Türkler de öyle… Eşitlik! Her iki halkın ortak talebine dönüşüyor… Kürtler de, Kıbrıslı Türkler de kendi vatanlarında eşit olmak istiyorlar…

Türkiye ve Kıbrıs Rum Yönetimi, “bölünme” fikrini değil tartışma, düşünme konusu dahi yapmamakta ısrarcı ve kesin bir tutum sergiliyorlar. Türkiye, garantörü olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin gerekirse bölünebileceği ve Kıbrıslı Türklerin kendi bölgelerinde, kendi kimliklerini koruyup, kendi devletlerini oluşturarak yaşayabileceklerini savunuyor… Türkiye, 1950’lerin sonundan bugüne Kıbrıs’ta “ayrılıkçılığı” destekliyor. Kıbrıs’ta iki ayrı halk var… Kıbrıslı Türkler, Rumlardan farklı etnik kimliğe sahip, ayrı dili ve dini olan bir halk…

Türkiye, Rumların “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin “kuruluş değerlerine” ihanet ettiklerine inanıyor. “Birlikte” kurulan bir Cumhuriyette Rumların, dengeyi Kıbrıslı Türkler aleyhine bozdukları, saldırgan bir tutumla Kıbrıslı Türkleri önce asimile etmeyi, ardından imha etmeyi denediğini söylüyor. Dayanak olarak da EOKA’cı çetelerin Kıbrıslı Türklere karşı gerçekleştirdiği katliamları gösteriyor. Bu iki halkın barış içerisinde bir arada yaşayabilmesinin tek koşulu “iki bölgeli, iki devletli” bir oluşumun kurulabilmesi…

Türkiye ve statükocu milliyetçilerin “ayrılıkçılığı” destekleme gerekçesini işte bu argümanlar oluşturuyor. Türkiye’nin çelişkisi tam da burada başlıyor. Adanın bölünmesi için öncelikle “iki ayrı halkın varlığını” gerekçe gösteriyor Türkiye… Yanı sıra, ayrı dili ve ayrı dini olan ve üstelik birinin diğeri üzerinde hakimiyet kurmaya çalıştığı, bu çabaların “ortak Cumhuriyetin temellerine” dinamit koyduğu ve nihayet geçmişte Rum Çetelerinin Kıbrıslı Türklere karşı katliamlar yaptığı, işte tüm bu nedenlerle Adanın bölünebileceği görüşünü savunuyor. Rum Yönetiminin tüylerini diken diken eden bu “gerekçeler” iş Türkiye coğrafyasında olup bitenleri tartışmaya gelince Türkiye’nin tüylerini diken diken etmeye başlıyor! Çünkü herkes biliyor ki, Türkiye Cumhuriyeti Türkler ve Kürtlerin birlikte kurdukları bir “Ortak Cumhuriyet”…

Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde 2 büyük etnik grup “birlikte” yaşıyor: Türkler ve Kürtler. Türklerin büyük bölümü Sünni ve Alevi Müslümanlardan, Kürtler ise Sünni, Alevi veya Şafi Müslümanlardan oluşuyor. Türkler Türkçe, Kürtler Kürtçe konuşuyor. Tıpkı geçmişte Kıbrıslı Türklerin yaşadığı gibi, Kürtler de çeşitli tarihlerde kitlesel kırımlara uğratıldılar. Dersim, Kahraman Maraş katliamları gibi… Ve Türkiye’de, Cumhuriyetin daha ilk yıllarından başlayarak Türklerin Kürtler üzerinde hâkimiyet kurduğunu, önce ana dillerini kopartıp kültürel kimliklerini yok saydığını, Anadolu’yu “çok kültürlülükten” tek kültürlü bir yapıya dönüştürmeyi denediğini artık herkes biliyor… Kürtler arasında da “ayrılmanın tek çare” olduğunu söyleyen “şahin ayrılıkçılar” var, Kıbrıslı Türkler arasında da… Kürtler arasında da her şeye rağmen “bir arada yaşamanın” koşullarını yaratmaya çalışanlar var, Kıbrıslı Türkler arasında da… Her iki ülkede de, gerek Türkiye’de, gerek Kıbrıs’ta Kürtler ve Türkler, Rumlar ve Türkler arasında “bölünmemek” için “farklılıklarla bir arada yaşamanın” koşullarını oluşturmaya kafa yoran, bedel ödemekten kaçmayanlar var… Ve her iki ülkede de her fırsatta “bir arada yaşama koşullarını” temelden dinamitlemek, toplumları birbirlerinden koparmak için var güçleriyle çalışanlar var… Türkler ve Kürtler, Rumlar ve Türkler arasında taban bulan kör milliyetçilik, “birliği korumak adına” aslında nefreti, ayrılığı, bölünmeyi körüklüyor…

Biliyorum, böylesi bir paralellik kurmaktan hiç kimse hoşlanmayacak…
Ama Kıbrıs’ta “ayrılıkçılığı” desteklerken Türkiye ve statükocu milliyetçilerin aslında kendi ayaklarına kurşun sıkmakta olduklarını görmeleri gerekiyor… Ve milliyetçiliğin biricik panzehiri olan enternasyonalist solun gerek Türkiye’de gerek Kıbrıs’ta daha fazla inisiyatif alması, sürecin peşine takılmak yerine gündemi belirlemesi gerekiyor… Aksi takdirde, bu iş zor… Çok zor!
 
Toplam blog
: 24
: 720
Kayıt tarihi
: 19.07.06
 
 

İÜ İletişim Fakültesi'nde lisans ve yüksek lisansımı tamamladım. Milliyet Gazetesi'nde "Varoşlar", "..