Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '06

 
Kategori
Haber
 

Kim kiminle gurur duyuyor?

Kim kiminle gurur duyuyor?
 

Hatırlanacağı gibi, geçtiğimiz hafta alışılagelmiş haberlerden birine daha tanık olduk. Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşayan 26 yaşındaki Türk kızı Sinem Varoğlu'yla gurur duyduk millet olarak. ABD'nin 'en prestijli müzik organizasyonlarından biri' olan John Lennon Şarkı Sözü Yarışması'nda birinciliği kazanan kızımız, 5.000 Amerikan Doları'nın da sahibi oldu. Haber, televizyonlarda gösterildiğinde, Türk olarak ne kadar zeki, ne kadar çalışkan, ne kadar başarılı olduğumuzu bir kez daha anımsayıp gururlandık.

Çok sık izliyor, okuyoruz bu tür haberleri. NASA'daki "Müthiş Türk", Fransa'da "Türk doktorun başarısı", Almanya'da "Mühendis Türk'ün dehası" haberleri, hiç de eksik olmuyor medyadan. Ve biz, her okuyuşumuzda bir kez daha kanaat getiriyoruz ne denli üstün bir ırk olduğumuza.

Birkaç sene önce bir imza kampanyası başlatıldı yurt genelinde. Time dergisi, "100 yılın en büyük adamı"nı belirlemek için bir anket başlatmış, dünya genelinde toplanacak imzaların yanı sıra, internet üzerinden yapılan oylamalar sonucu belirleneceğini açıklamıştı 'kazananı'. Adaylar arasında yer alan bir isim, bizim memleketi harekete geçirdi anında. E-posta kutuma gelen sayısız postayı saymıyorum bile. Amaç; Time'ın anketinden birinci çıkarmaktı Mustafa Kemal Atatürk'ü.

Yüz yıldır, övüneceğimiz başka isimler çıkaramadığımızdan olsa gerek, gavurun anketinden birinci çıkarmak için Ata'yı, var gücümüzle uğraştık.

Dikkat buyurun, dünya genelinde başarılara imza atan Türklerin hiçbiri, Türkiye'de yaşamıyor aslında. Ne geçtiğimiz hafta müzik ödülü kazanan kızımız, ne de NASA'da adını dünyaya duyuran oğlumuz, gerçekte bizim kızımız ve oğlumuz değiller ne yazık ki. Yıllar önce evlatlık vermişiz; şimdi övünmeye, kendimize pay çıkarmaya çalışıyoruz beyhude bir çırpınışla.

Kendi çocuklarına iyi bir eğitim veremeyen, artık bu topraklardan bilim insanları yetiştiremeyen, kendi değerlerini körelten, kaderine terk eden bir devletin, özünde kendi yetiştirmediği, 'elin gavurunun besleyip büyüttüğü' çocukların damarlarında dolanan kan üzerinden pay elde etme hezeyanı bu.

Çokça okuyoruz mesela, projesine devlet tarafından destek verilmediği için 'Caponların' kapıp götürdüğü gençlerimizin haberlerini.

Gazetelerde kocaman kocaman puntolarla "İşte müthiş Türk kızı" manşetleri yer aldığında, bunun övünülecek bir şey olmadığını idrak edemedik henüz hiçbirimiz. "Ben buna bakamadım, al sen yetiştir" çaresizliğinin, basiretsizliğinin açık göstergesi olan bu haberler, övünmekten ziyade utanmamızı gerektiriyor esasında.

Yüz yıldır övünülecek başka kimse çıkaramadığımızdan (aslında dünya çapında başarılara imza atan kimi aydın ve sanatçılarımız var da, 'her nedense' yok sayılıyorlar bir şekilde) histerik bir toplumsal tepkiyle imza masalarına koşan bu halk, er ya da geç uyanacaktır elbette "Yahu bizim Atatürk'ten başka kahramanımız yok mu?" diyerek.

Şimdi burada sormak gerek aslında; Patagonya'da doğup büyümüş, orada yetişmiş biri, gerçekte ne kadar Türk'tür? Üzerinde başkalarının emeği olan gençler, sırf damarlarında dolanan kan sebebiyle ne kadar övüncümüz olabilir bizim?

Daha iç sızlatıcı bir soruyla; bizim memleketten neden hiç çıkmıyor artık bu gençler?

Birkaç sene evvel bir davaya odaklanmıştı tüm Amerika halkı. Altı aylık kızını terk eden bir anne, 27 sene sonra geri almak istemişti terk ettiği kızını. Amerikan kamuoyunu ikiye bölen bu davada bir sorunun cevabı arandı aylarca: Gerçek anne, sadece doğurmakla yetinen biyolojik anne miydi, 27 sene bilfiil emek verip yetiştiren büyüten anne miydi?

Amerikan kamuoyu bu soruya bir yanıt verdi elbette. Şimdi ben sormak istiyorum farklı bir versiyonunu: Gerçek devlet baba hangisi?

 
Toplam blog
: 70
: 1618
Kayıt tarihi
: 23.07.06
 
 

Milliyet Blog'un ilk yazarlarındanım. Uzun yıllar gazetecilik yaptım, sonra bir sabah uyandım ki ..