Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ağustos '07

 
Kategori
Tarih
 

Kimdi?

Kimdi?
 

Karanlıktı... Gözün görebileceği her yer karanlık... Siyah kuşatmıştı gözleri, kalpleri, beyinleri ve yapışmıştı tüm hücrelerine katran misali... Altlarına attıkları incecik bir şilteyle, gözlerini diktikleri tavanda, belkide dillerine hiç getirmedikleri sonu merak ederek ve yoklayarak birbirlerini, bekliyorlardı o sesin gelmesini. Hücre tek kişilikti kıpırdamalarına imkan tanımıyordu ve soğuktu...

Hissetmiyorlardı hiçbirşey soğuk vız geliyordu bedenlerine. Onları kaskatı kestiren artık manasını bile düşünmeye izin vermeyecek kadar yakındı onlara. Enselerinde hissediyorlardı onun nefesini... soğuk olan tek şey oydu sadece onu hissediyorlardı artık hava akımı hikayeydi. Oturdular tek kişilik şiltelerine, tek kişilik hücrelerinde ve düşündüler hatta çabaladılar düşünmek için şu ana kadar akıllarına gelmeyen, tek tek çıkacakları o ağacı...

Sonunda olmuştu işte... Onların da akıllarına gelmeyen başlarına gelmişti. Ağaç... İki dallı ya da budaklı ağaç mı olurdu hiç? ortalarından kalınca beyaz bir urganla sıkı sıkıya bağlanmış iki dal yada budak? Besbelli kütüktü onlar... Yapraksız, yeşilsiz, hayat vaadeden ağaç yapraklarına inat hayata küstüren, uzun uzun düşündüren ve seni düşündükçe içine hapseden iki kütükten başka hiçbirşey değildi o ağaç dedikleri...

Ön ek mi? Eklemek mi gerekli illa? Dilim varmıyor doğrusu, çıkmıyor o tek heceli, söylemesi bir çırpıda olan damaklarıma değdirerek sonra dişlerimi hafifçe aralayarak içimden çıkaracağım o kelime... Son işte ha dar ha geniş? Son; karanlık, ölüm... Bunun darı genişi mi olur?

Karanlıktı... Gözün görebileceği her yer karanlık... Ve onlar yokladılar birbirlerini; "Hasan, Hüseyin, Ali, Veli...... Buradayım sözü her aksettiğinde duvarlara içlerinden için için, sessizce ama çok seviniyorlardı... Ellerindeki son sevinme fırsatını da bu şekilde kullanıyorlardı. Bu ne melem karmaşaydı, zıtlıklarla yüklüydü hisleri, nötralize edilmişlerdi... Peki hangisi önemliydi sevinmek mi ya da sevinebilmek yoksa üzülmek mi kan ağlarcasına ciğerlerinin en derininden? İşte tam da şu anda hangisiydi yapmaları gerekli?

Yaşam... Kim vaadedmişti onlara yaşamı? Şimdi kim alıyordu ellerinden? Ne farkederdi ki? Nasılsa her ikisi de gerçekleşirken alınmamıştı fikirleri...Yoksa hayat dedikleri, dedikleri kadar edepsiz miydi? Bu haldeyken konuşmak çok gereksizdi , çırpınmak da... Yoksa yaşamakta gereksiz bir şey miydi bu halden sonra?

Hasan, Hüseyin, Ali, Veli... Adları bile konulmuştu işte.. habersizlerdi, olmamıştı haberleri... Sorulamazdı, soramazlardı da zaten hoş sorsalar da dil veremezlerdi. O anda izin verilmemişti, müsade yoktu daha, tam da şu anki gibi... Gitmeye, göçmeye yoktu daha müsade... Bekleyeceklerdi... Varoluşlarını bekledikleri gibi yokoluşlarını da...

Öyleyse müsade eden kim di? O görünmezdi... Belki yerin binlerce kat dibinde, belki de semanın bir o kadar üstünde, en tepede... Belki de O ne yerde ne de gökte olandı. Peki bu kez müsade eden kimdi? Kimdi fermanları veren, kimdi acımasızca onlara ölümü bekleten? Kul mu? O mu?

 
Toplam blog
: 27
: 428
Kayıt tarihi
: 26.08.07
 
 

Ben Serpil Yüksel. Çanakkale'de dünyaya geldim. İlkokulda yazar olmamı isteyen harika bir öğretmenim..