Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mayıs '10

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Kırık bir aşk öyküsü

Kırık bir aşk öyküsü
 

Gözleri ağlamaktan kan çanağı olmuştu yüzünün sofrasında... Teniyse yıkana yıkana rengi iyice bozulmuş soluk bir sofra bezinden farksızdı... Oturmuşlar barışa kaşık sallıyorlardı, ya tutarsa misali ama boşunaydı.

Her zamanki gibi mücadelede yorulan yani "yenilen" kendisi, onu yiyip bitiren, pes etme noktasına getiren yani "yenen" ise hayat arkadaşıydı.

Şöyle bir sofraya sonra da eşinin gözlerine baktı. Yalancı dolmalar vardı gözlerinde... Zorlasa bile akmayacak aslında donmuş gözyaşları.

Sahte dalışlar gördü yine gözlerinde. "Şuna bak yüzmeyi bile bilmez, dalsa eminim boğulur. Benim boş sözlere ve gözlere karnım tok" dedi içinden sessizce...

Yemekten sonra sofrayı kuran kaldırsın derler ya bu hayatı da beraber kurmuşlardı ve beraber kurtarmaları veya birbirlerinden kurtulmaları gerekiyordu.

Tok oturup aç kalkılmaz ki... Ama gelecek için iyi ümitlerle başlamışlar ama ummadıkları şeylerle karşılaşmışlardı.

Eğri oturup doğru konuşmaları gerekiyordu ama ne yanlıştan ne doğrudan başlayarak ortak noktaya ulaşamıyorlardı. Üstelik bu sofraya koydukları beyaz cam sürahi kaçıncı kez dolup boşalıyordu. Artık hep taşıyordu üstelik...

Aslında aşkın gözlerini tamamen kör ettiğini, gözleri açılınca farketmişlerdi. Her ikisi de birbirlerini eskisi kadar dinlemiyorlardı. Aslında seviyorlar ama klasik bir söz anlaşamıyorlardı.

Oysa ki defalarca söylemişti eşine "ben seni ve akrabalarını seviyorum ama lütfen hayatımızı sırf onlarla geçirmeyelim kendi düzenimiz de olsun" diye ama eşi tatlı diliyle yine bildiğini okuyordu.

Bir gün eve geldiğinde mutfakta yemek atıştıran birini, başka bir gün de koltuklarında televizyon izlerken uyuklamış birilerini görüyordu. Tamam akraba, eş dost ama kendi evde olmadan evinin böyle ulu orta, han gibi de kullanılması da hiç hoşuna gitmiyordu. Evinin anahtarını ona sormadan yedekletip başkalarına vermesini kabullenemiyordu.

Kararlarını tek başına alıyordu ve "neden bana da fikrimi sormuyorsun" dediğinde "Hayatım biz aynı şeyleri düşünüyoruz zaten, senin de kabul edeceğini düşündüm" gibi sözler sarfediyordu.

Evliliklerinin temelini bir bebekle perçinlemek istiyordu ama eşi yoğun çalıştığını ve böyle bir sorumluluk için yaşlarının erken olduğunu söylüyordu. Ona göre hayat gezip , tozmak ve arkadaş muhabbetiydi.

Kendini de sorguluyordu acaba "ben mi yanlış düşünüyorum" diye ama kafasına yine de yatmıyordu olanlar... Bir yanlışlık vardı ama ona göre kendi haklıydı ama eşine göre haksız ve bencil olandı.

Mantıklı iki insan gibi olayları çözemiyorlardı acaba birbirlerine karşı çok açık değiller miydi? Neden birbirlerini tam olarak anlayamıyorlardı?

Uzun zamandan beri yapamadıkları ilk ortak kararlarını aldılar. Ne mi? Biraz birbirlerinden uzak kalıp, olayları analiz etmek, kendi yanlışlarını belki görebilmek ve ilişkilerinin devamı veya bitimi konusunda kesin karar almak için...

Aysel AKSÜMER

 
Toplam blog
: 334
: 482
Kayıt tarihi
: 22.03.10
 
 

Halkla İlişkiler bölümü mezunuyum. Iki çocuk annesiyim. "Bir Öykü Kadar Kısa Bir Roman Kadar D..