Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Nisan '10

 
Kategori
Öykü
 

Kırmızı Manto

Kırmızı Manto
 

Manto


Yedi yaşındaydım ilkokula yeni başlamıştım. Evimiz ile okul arası oldukça yakındı. Ben o güne kadar sürekli sokakta oyun oynayan eve hava kararırken giren haylaz bir çocuktum. Annem benim evde olmadığı mı pek fark edecek durumda değildi. Babam bir sene önce ağır bir trafik kazası geçirmişti. Yeni yeni koltuk değnekleri ile işine gidebiliyordu.

Evimiz Ulus'ta ahşap eski Ankara evlerindendi. Küçücük iki odası vardı. Okulumda tarihi ahşap bir binadan yapılmış Ankara’nın en eski okullarından olan Atatürk İlkokuluydu. Okula yeni başladığım zaman bir kaç gün annem de benimle beraber okula gidip gelmişti. Sonra kendi başıma gitmeye başladım. Ben oldum olası aceleci bir yapıya sahiptim. Yerimde duramazdım. Düşünüyorum da okula gitmek için bile saatler öncesinden hazır olurdum. Benim için okul demek, oyun demekti. Bazen annem evden çıktığımı bile görmezdi.

Derste ise saatler geçmek bilmezdi. Zil çaldığı andan itibaren yerimden hemen fırlar, okuldan ilk çıkan çocuk olmaya çalışırdım. Zaten derslerim de pek iyi değildi. Evimiz küçüktü. Yatılı misafirlerimizde hiç eksik olmazdı. Bu nedenlerden ne kitabın yüzünü açar, ne de ders, çalışabilirdim.

Ama okumayı öğrendiğim andan itibaren, hikaye kitaplarını, çizgi romanlarını evde kuytu bir yer bulur büyük bir keyifle okurdum. Bazen evdeki dolapların içerisinde bile kitap okuduğum olurdu.

Havalar yavaş yavaş serinlemeye başlamıştı. Ev sahibinin oğlu bir mağaza da tezgâhtarlık yapıyordu. Anneme: “ Abla kara kızına uygun mantolar geldi, bir ara gel de bak.” dedi. Ben okula gidip, geliyor siyah önlüğümün içine kalın kazaklar giyiyor üzerime hiç bir şey almıyordum. Okula koşa koşa gittiğim için üşüdüğümün farkında bile değildim.

Bir gün öğretmenim: “Kızım teneffüste öğretmenler odasına gel!” dedi. Öğretmenler odasına gittiğimde masanın üzerin de yeşilli kırçıllı kalın bir kumaş vardı. Öğretmenim: “Bunu annene ver de sana manto diktirsin, bak kış geldi. ”dedi. Ben kumaşı şaşkınlık içerisinde eve götürdüm. Annem: “Niçin sana bu kumaşı verdiler ?” diye sordu. Bende: “ Bilmiyorum” dedim. Ablam: “Kumaş güzelmiş, ben buna bir ceket diktireyim.” dedi.

Babam akşam eve geldiğinde durum ona da anlatıldı. Annem: “ Havalar soğumadan ben kıza bir manto alalım demiştim. Bak çocuğu fakir zannedip eline mantoluk kumaş vermişler.” dedi. O an çok üzüldüğümü hatırlıyorum. Ben fakirliğin ne demek olduğunu bilmiyordum. Bana acınarak verilmişti bu kumaş demek! Ertesi gün, şimdi yerinde yeller esen, Modern Çarşıya gittik. O zamanlar çarşının üst katında giyim mağazaları vardı. Ev sahibinin oğlu benim için düşündüğü mantoları gösterdi. Ben, kırmızı, yakası siyah kürklü, ponponları olan mantoyu beğenmiştim. Çok güzel bir manto idi.

Onu giyip okula gittiğim gün, tüm çocuklar etrafımı sarmıştı. İlk defa giysim için bu kadar iltifat almıştım. Öğretmenim de doğal olarak bana verdiği kumaşı geri istedi. Ben de gururla, kumaşı geri iade ettim. Buna ablam biraz üzüldü, onun ceket hayali suya düşmüştü. O kumaş daha sonra bir başka arkadaşa palto olacaktı.

Kırmızı mantoyu bir kaç gün giydikten sonra öyle bir mantomun olduğunu bile unuttum. Bir gün annem bana: “ Kızım manton nerede?”dedi. Bilmiyordum. Evden okula, okuldan eve oyun oynayarak gittiğim için, bir mantomun olduğu aklıma bile gelmemişti. Hem öğretmen de benim mantom olduğunu biliyordu artık. Bana kumaş falanda vermezdi. Fakirlik ne ise, biz fakir de değildik.

Annem manto işinin peşine düştü. Benimle bir gün okula geldi. Öğretmenime mantomun kaybolduğunu söyledi. Öğretmenim de:” sınıfta unutulan eşyalar hademe tarafından idareye verilir, burada unutmuş olsaydı bulunurdu.” dedi. Sonra tüm sınıfa mantoyu görüp görmediklerini sordu. Bazı çocuklar biraz zorlanarak, mantonun nerede olduğunu bildiklerini söylediler. Sınıfta ki bir arkadaşımızın okul saatleri dışında bu mantoyu giydiklerini görmüşler. Öğretmenim mantomu alan çocukla konuşup durumdan emin oldu. Bana da; “Okul çıkışında arkadaşınla beraber almaya gidersiniz.” dedi.

Arkadaşım benim mantoyu sınıfta unuttuğumu görünce ertesi gün geri getirmek için askıdan almış ve evine götürmüş. Geri getirmeyi de unutmuş. Onun söylediklerine inanmıştım. Ben mantomun olduğunu bile unutuyorsam O da pekala getirmeyi unutabilirdi. Sonra O arkadaşımla evlerine gittik. Mantomu aldım. Evde arkadaşımın ağabeysi ve ablası bize bakıp bakıp güldü. Bu gülüşmelerden rahatsız oldum. Annesi de “Ben de kaç kere götür kızım diyordum ama çocuk, unutuyor işte.” dedi. Annesinin söylediklerine içimden kızmıştım. Çünkü; O kızının yaptığı ve benim annemin asla affetmeyeceği şeye göz yumuyordu. Çocuğuna, doğruyu- yanlışı öğretmiyordu. Anneme göre, arkadaşımın annesi mantoyu kızında görür görmez okula getirmeliydi. Tabii bizim haftalar sonra mantonun kayıp olduğunu fark etmemiz kabahat değildi.

Böylece, benim kırmızı mantom, bir başka çocuk tarafından da bir süre olsun giyilmiş oldu. Sonra ben bu mantoyu giymek istemediğimi söyledim anneme, en azından okula giderken giymek istemiyordum. Çocukların imrenerek baktığı hatta uğruna hırsızlık ettikleri bu şeyi giyemezdim. Annem çok şaşırdı. Hani, ben fakirliği bilmiyordum ya zengin görünmeyi de oldum olası hiç sevmemişimdir. Annem: “Peki sana yeni manto mu alalım?” diye sordu. “Hayır yeni bir şey istemiyorum.” dedim. Başkalarının bana acımayacağı kadar üzerime giyebileceğim bir şey olsun yeterdi. Bunun üzerine ağabeyimin küçülen yeşil, başlıklı parkasını giymeye başladım. Benim için kırmızı manto sayfası da böylece kapanmış oldu.

 
Toplam blog
: 26
: 349
Kayıt tarihi
: 19.03.10
 
 

 Her tür sanatın izleyicisiyimdir. Özel ilgi alanım içerisinde edebiyat önemli bir yer tutmaktadı..