Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Aralık '14

 
Kategori
Sinema
 

Kış uykusu

Kış uykusu
 

Fantastik Kapadokya'da


KIŞ UYKUSU, Altın Palmiyeli filmi, nihayet sekiz ay sonra izledim.

Resmi DVD sinden izlemek daha avantajlı oldu, çünkü aynı zamanda “Kamera Arkası” ve “Cannes” izlenimlerini de edinmiş oldum. Ödül törenini, hemen filmin arkasından izlemek duygulandırıcı oldu. Ama kamera arkası ile birlikte bu duygu çok daha arttı. Bir filmin ne kadar büyük emeklerle yapıldığını ve ödül aldığında bunun ne kadar büyük bir başarı olduğunu tekrar hatırladım. Evimdeki Sinemacı sayesinde bir filmin arka planının oluşturulmasının ne çetin uğraş gerektirdiğine, yakından vakıf olmuştum. İş, senaryo oluşturma aşamasında başlıyor, ki bu korkunç yoğunlukta geçen bir aşama…Şu anda başka bir film için kimbilir ne tür bir çaba harcanmakta…!

Bu filmin Çehov’un bazı hikayelerinden esinlenme ile yapıldığını söylüyor, senaristi ve yönetmeni, yani Nuri Bilge (eşinin hakkı da teslim edilmeli)… Son zamanlarda Tolstoy, Dostoyevski, Gogol ve Çehov gibi yazarlara dadandığım için, bu bilgi bende etkili oldu.

Filmden önce bu konuda söylemek istediklerim var: Gogol, Ölü Canlar isimli kitabında Rus toplumunu, bilhassa alt tabakalardaki insanları anlattığını söylüyor. Milletinin negatif özelliklerini büyük bir sevecenlikle ortaya koyuyor. Zaten ardılları da açtığı bu yolda ilerlemişler. Bugün, Rus Edebiyatının dünyanın en büyüklerinden olduğunu kim inkar edebilir!? Ama şu bir gerçektir ki, bu külliyatın içeriği bütün insanoğlunu kapsar. Yani klişe deyimiyle “evrensel”dir. Ben okuduğumda, Türkiye için de geçerli pek çok unsuru yakalayabilirim. Kış Uykusu’nu izlerken de, düşündüm ki, burada tamamen bizleri anlatıyor. Ama Cannes jürisi uluslar arası bir heyet ve filmin anlatısı onlara da dokunuyor. Demek ki bu film de evrensele yönelmiş. Çehov hikayelerinden oluşturulmuş, ama kendileri söylemeseler, anlatının tamamen bizden alıntı olduğunu düşünmeyecek miydik?!

Gelelim filmin kendisine: Nuri Bilge’nin görsel oluşturmadaki başarısı zaten bilinen bir gerçek, tekrarlamaya gerek olmaz. Ama, Kapadokya gibi bir hazinenin bu filmde yer alışı olağanüstü etkileyici olmuş. Özellikle kış mevsiminde, kar altında… gerçekdışı etkisini baskın kılıyor, ötesinde, kapalı mekanlar bana Yüzüklerin Efendisi ve Hobbitlerin evlerini çağrıştırdı. El altındaki bu mekanları keşfetmek, senaryoyla birleştirmek gerçekten deha… Açık alan görüntülerinin film içerisindeki dengeli dağılımı da loş odaların yarattığı klostrofobiyi dağıtıyor. Çok cazip iç ve dış mekanlar insanı yeniden o coğrafyaya davet ediyor. Otel özellikle çekici bir havada... Aydın, o mekanda yazı yazmasın da ne yapsın?!  İnsan kendisini bile o ortamda yazı yazarken düşünüyor. Ama aynı mekan başka bir insanın ruhunda bunalım yaratabiliyor. Kızkardeş bu bunalımını çevresindekilere de başarıyla yayabiliyor. Jane Campion “bütün karakterlerde kendimi gördüm” dedi. Doğru bir tesbit… Kişi, kendini, zaman zaman değişik ruh hallerinde bulabilir. Bulunduğu mekan bu durumu pekiştirebilir. Kapalı ve loş mekanlarden sıkıldıysan çık hava al… Engin bir açık alan ve ilginç doğa oluşumları kendini iyi hissettirecek… Ama lütfen tavşan öldürme, ya da yılkı yakalama!

Yaşanan kişisel hesaplaşmalar bulundukları kırsal alan atmosferi dışında kalıyor. Sürekli İstanbul’dan bahsediliyor. Birikim oradan geliyor, oraya dönüş esas alınıyor. Kentsoylu pek çok kişinin hayallerinde yaşayan “kıyı kasabası”na göçme olgusunun, aslında, kendi gerçeğini de oraya taşımaktan ibaret olduğu algısı filmde yoğun izleklerden birisi…Ne yapalım daima “bu şehir arkandan gelecektir”

Filmin çok irdelenen sözü “Kötülüğe karşı koymamak” önermesi bende başka bir çağrışım yaptı ama irdeleme bendekinden çok farklı bir yerdeydi. Filmi izleyenler, izleyecekler filmdekine vakıf olacaktır. Ben ise bu sözden şöyle bir çıkarım yaptım: “Kötülüğe karşı koymamalı”, yani kötü diye nitelenecek herhangi bir davranış içinden geçiyorsa karşı koyma, kötülük et!

Üç saati aşan süresi göz korkutuyor, ama bittiğinde keşke daha sürseydi denebilir. Bir Nuri Bilge Ceylan filminde ilk defa bu kadar diyaloga yer verilmiş olması üzerinde duruldu. Benim gibi tv de konuşma programları müdavimleri için hiçbir beis yok, uzun uzadıya konuşmaları tekrar tekrar izleyip dinleyebiliriz, hele anlam içeriyorsa!

 
Toplam blog
: 93
: 1712
Kayıt tarihi
: 12.12.06
 
 

Ununu elemiş, eleğini henüz asmamış bir ''Mimar''ım. Hep özel sektörde çalıştım. Yoğun çalışma yılla..