Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '15

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Kısa bir başlık bulmam mümkün değil ama bir Temmuz'un ilk günü.

2015 Temmuz'un ilk günü. 

Sıcak ama yormayan, keyifli bir esintinin olduğu yaz gününde 6 metrekarelik odamda, ışıksız ortamda dinlediğim bir Cem Adrian şarkısıyla kapıldığım derin düşüncelerin içinde boğulduğumu ve beni kurtaracak şeyin şarkıyı kapatmak olmadığının farkına vardım. Ortalama 5-6 dakikalık bir şarkının böylesine güzel bir günü katletmesi elbette ki mümkün değildi. Günü katleden, mutluluğumu öldüren yaptığım aptallıktan başka bir şey değildi. 

Onu aldattığımı ve ilgi alanım dahilinde onun dışında başka birinin, bir erkeğin var olduğu suçlamasında bulunmuştu önce. Bir şüphe neden bu kadar uzun betimlenir onun bilgisine de henüz sahip değilim ama dokunmasındadır belki, çok koymasındadır, ne bileyim içime oturmasındadır belki.

Kesin.

Ait olmayı beklediğiniz adam tarafından bu şekilde bir suçlamaya maruz kaldığınızda çok da kolay olmuyor işler. Tıkırında gitmiyor bazı şeyler. Siz, onun bir parçası olmaya çalışırken; çalışmak belki abartı bunu canı gönülden  dilerken onun; eli, ayağı, parmakları ve sakalları gibi sıradan ama muhakkak gerekli vazgeçilmezlerinden olmayı yürekten isterken karşılaştığınız durum çok da iç açıcı olmuyor. Kafa bir kere karışıncada o zaten vazgeçiyor. Ben mi, ben de sadece istedim işte. Dedim ya çalışmak abartı diye.

Bir dokunuş...

Bir mühür ve oldukça sihirli; oysa çok sinirliydi.

Kızdırmıştım. Kırmıştım. Tak etmişti belki de canına: oysa daha çok yeniydi, yeniydik, güzeldik.

Sonra ben yaptım bir yanlış. Kaçtım. Sustum. İzin vermedim kendime, ona vermiş gibi göründüğüm halde. Korkularımın pençesinde bir şeyleri yaşamaktan korktum. Onun da dediği gibi oysa en kötüsüydü yaşamadığım şeylerin pişmanlığı; ki ebediyete kadar sürecek, yaşadıklarımdan duyduğum pişmanlık sonuncundaysa güzellikler yanıma kar kalacak, sadece yaşamış olacaktım. Ne aptalım ve ne kadar kapalıyım sevilmeye. Ne kadar çaresizim. Varlığıyla güzelleşmek yerine yokluğunun getirdiği acıdan besleniyorum. Ne acizim. 

Ama dinlerken bir şarkıyı kıvrıldığımda anladım. 

Vav'ken anladım; karanlık odamda, uzanırken yatağımda. Işıkları açmak istemedim. Karanlık güzeldi; sırf bu yüzden istedim batsın güneş biran önce. Sessizlik çöksün odama. Cem Adrian çalsın: Beni Böyle Bırakma. Ve ne olur, kimse açmasın kapımı...

O esnada, o şarkıyı dinleyerek can verebilirdim.

Peki ya hiyerarşi? Peki ya Maslow? Hangi basamaktayım? Neredeyim? Sorularımın cevaplarını bulmam şu kafayla mümkün değil. İhtiyacım...ve kuvvetli şekilde karşılayacak olan neydi ihtiyaçlarımı?Bu kadar yoğun olan neydi, eminim fazlaydı bana.

Ağırlıktı.

Dokunamıyorum. Erişemiyorum kendi tenime. En çok da sırtıma, enseme. Kulaklarımın arkasına uzanamıyorum. Ellerim dahi gitmiyorken hissedemiyorum orada nefesi, soluğu. İhtiyacım var. 

Dokunuşlarına. Hani şu sihirli olanlara. Sırtımda keşif yapan parmaklarına ve fısıldamana. Korkmamın yersizliğine karşısında bana sarılmana; yani şu içine sokacakmışsın gibi, kollarının arasında beni sıksan suyumu çıkarakacamışsın gibi, özler gibi yanındayken dahi.

Herkesten farklı olsun. Mavi tavanlı, gri duvarlı, siyah perdeli, büyük ve beyaz boy aynasının olduğu bir odaya ihtiyacım var. Askılığa gerek yok; yerde kalsın pantolonun, gömleğin üzerimde olabilir benim için mahsuru yok. Ama Beyaz çarşaflı ve dört yastıklı bir yatakta sakallarınla oynamaya, kaşlarını düzeltmeye, gözündeki çapağı silmeden yüzünü izlemeye ihtiyacım var; sağ elim yüzünle yastık arasına gelecek şekilde. Sonra susmaya yüzüne bakarak. Açtığın şarkılarla daha da susmaya. 

Unutmaya kimliğimi. Hiçliğimi. Varlığımın dışında yokluğumu unutmaya. Orada o an sonsuzluğa yürüyormuş gibi belki ebediyete kavuşuyormuş gibi. Sıyrılmaya ihtiyacım var herkesten. Bildiklerimin önemsizliğiyle, çevre kirliliklerini ortadan kaldırabilmek adına ve temizleyebilmek adına etrafı. Dağınıklığımı unutmaya... Her yer, her yerde. Bir temiz yatak, bir güzel uyku; sabahında bir temiz suya ihtiyacım var yüzümü yıkayabilmek adına. Karga bile olsa kuş sesinden başka bir şey değil ihtiyacım. 

Günaydın diyelim yeni günle birlikte; sana. 

Gülümse, gamzemden öp ve sakallarını seveyim. Uzamışlar, dur biraz ucundan keseyim. Sonra bir yeni fotoğraf çekeyim. Ellerinin küçüklüğüne bakarak yüzüklerini takayım parmağına; kastettiğim alyans değil. Üç bronz yüzüğün, bilekliğinle birlikte. 

Ve saatin; dursa öyle o anda, çıkmasan o kapıdan...

 

 

 
Toplam blog
: 6
: 111
Kayıt tarihi
: 15.02.15
 
 

Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım 4. Sınıf öğrencisi. Kişisel o..