Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mart '11

 
Kategori
Blog
 

Kısa yazmak üzerine, kısaca!

Kısa yazmak üzerine, kısaca!
 

Konuya uygun görsel bulamadım, canım da sümbül çekmişti :)


Elektronik ortamda okunacak yazıların kısa olması gerektiğine dair bir saplantı oluştu bende. Ve bu saplantı beynimin orta yerine öyle bir saplandı ki; sök sökebilirsen! 

Aslına bakarsanız işin içinden çıkamıyorum da… 

Şöyle ki: 

Bir yanımda Mizah Yaşar, mesleği gereği 'sözcük tasarrufu' üzerine odaklanmış ve nasıl yapılabileceği hakkında ders veriyor: “Örneğin”, diyor: “25 Şubat 2011 tarihinde, diye başlayan cümlede, ‘tarih’ sözcüğü fazlalıktır.” Ve devam ediyor açıklamaya: “Zaten tarih olduğu belli, okuyan adam geri zekalı mı ki; bir de onun tarih olduğunu yazalım?” 

Haklı! 

Yıllar evvel bir anekdot okumuştum. Ünlü bir yazar, yeni işe başlayacağı gazete patronu ile pazarlık yapıyor: “Bin kelimelik bir yazı için 500 Lira; beş yüz kelimelik bir yazı içinse 1000 Lira isterim.” Güya şaşıran patrona açıklaması da şöyle: “Beş yüz kelime ile bin kelimelik bir durumu yazmak daha zordur!” 

Doğru! 

Kendi kendimle konuşuyoruz: 

“Kısa yazman lazım” diyor çokbilmiş! 

“Kolaysa kendin yazsana” diye azarlıyorum. 

“Kolay olsaydı herkese ‘yazar’ denirdi!” deyip ağzımı tıkıyor! 

Öyle! 

Eski yazılarıma bakıyorum. Aman Tanrım! Ne kadar uzun yazmışım! Hele bir futbol yazım var, yüz karası! Hepi topu bir derby maç anlatacağım, ama konuya nasıl Galatasaraylı olduğumu açıklayarak başlıyorum! Düşünün artık, kim bilir maçın sonucuna ne zaman geliyorum?! Bir karate yazım var, sözüm ona karate dersi alışımı anlatacağım, ama konu çocukken yediğim ilk dayakla başlıyor! 

Cık cık cık… 

Kısa yazacaksın! Hem kısa hem de etkili bir yazı olabilmesi için, en doğru, en yerinde sözcükleri seçecek ve laf salatasına döndürmeden öz ve net değinip geçeceksin! Bırak gerisini okur muhayyilesinde tamamlasın… Bir yazar dostum, “Çok açıklama yapma, okurun zekasına da bir şeyler kalsın” derdi. 

Tam isabet! 

İçinden çıkamadığım konu ise şu: Çoğunlukla, bilgisayar başında uzun yazı okumaktan hoşlanmıyorum! Çok uzun ama ilgimi de çekiyorsa, çıktısını alıp okuyorum. Yok değilse, es geçiyorum ya da hızlı okuma tekniği kullanıyorum. Bazen de bir yazıyı okurken öyle bir dalıyor ve öyle yüksek boyutta zevk almaya başlıyorum ki; bittiğinde dondurmasını yere düşürmüş çocuk hüznü yaşıyorum… “Ama olmaz kiiiii…” durumu! Böyle de yarım kalınmaz ki! 

Şaşkınlık! 

Elbette hikayeleri, bilimsel makaleleri, romanları değil; blog tarzı yazıları kast ediyorum. Zaten elektronik ortamda hikaye ya da roman okuyamıyorum. İlle de iki seksen uzanmalı, keyifle okumalıyım. 

Sizler ne dersiniz bilemem, ama ben mümkün olduğunca kısa yazmaya çalışacağım. 

“Klavyenin çenesi düşük ben ne yapayım?” diyerek durma suçladığım klavyenin çenesini kasayım biraz. 

Kısa keselim, Aydın havası olsun. 

:) 

 
Toplam blog
: 135
: 3170
Kayıt tarihi
: 23.07.08
 
 

Eğitim sürecinin bazı bölümleri Almanya ve İngiltere'de olmak üzere en son PAÜ'den eğitim uzmanlı..