Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Eylül '12

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Kişisel gelişim : Yardımlaşma

Kişisel gelişim  : Yardımlaşma
 

Dünyada yalnız değiliz. Önce, aile gibi, arkadaşlar gibi küçük küçük topluluklar içinde yaşarız .. Sonra okul, mahalle, askerlik gibi nice toplulukların içine girer çıkarız  ve orada nice eş, dost, ahbap ediniriz. Tümünü de kendimize yakın hissederiz; “Onlar benim dostum..” deriz. Acaba doğru mu? Hayatta, dostluğun ve insanlığın denendiği anlar vardır.  İsteriz ki dostlarımız, arkadaşlarımız bizim iyi ve kötü günlerimizde bizimle birlikte olsunlar. Bizim sorunlarımızı paylaşsınlar. Bizimle gülsünler; bizimle ağlasınlar… Nerede?  Kolay mı, öyle eş, dost, arkadaş bulmak. Zor dostum zor…

Hele giderek, batının amaç güttüğü “bireyselleşmek”  töresi içinde insanların giderek kendi içine dönmesi, başkalarına yabancılaşması; kapısını ötekilere kapaması  insanoğlunun kaderi midir?

Bu baş döndüren devasa kentler daha da büyüdükçe, milyonluk şehirler haline dönüştükçe , insanlar onun bir köşesinden öteki köşesine durmadan atılıp duracaklar; bir trenden bir otobüse; bir otobüsten bir metroya binip oradan oraya gidecekler ve orada birbirlerinin suratına anlamsız anlamsız bakacaklar. Çünkü aslında yaşadıklarının anlamı yok… Gerçi bazıları kendilerine küçük küçük hedefler uydurmuşlar ama , küçük küçük… Sözgelimi, okulunu bitirmek; bir iş sahibi olmak; evlenmek… Her küçük kentsoylunun sahip olmak isteyeceği şeyleri istemek. Ama hep tek tek; hep yalnız olarak istemek… Hani birlikte amaçlarımız; yüksek hedeflerimiz… Birilerinin bize; bu topluma insanca hedefler koyması gerekmiyor mu?

Tabii, bazıları, hemen bazı hedefler koyabilir. İnsanoğlunun dünyaya geliş nedeni, Tanrısına, iyi bir kul olduğunu göstermektir; dua etmek; ve kulluğunun gerektirdiği akaiti yerine getirmektir, diyebilir. Çoğumuz da buna inanırız. Ama bunlar inançlardır. İnançlar da insanı mutlu edebilirler.

Eskiden  insanların toplumsal hedefleri vardı, desem. “Nasıl vardı? “ diye bazıları şimdi  soracaklar . Elbette vardı . Siz hiç “İMECE” denilen olayı duymadınız mı? Köylerde yaşanırdı. Köylü toplulukları, her zorlukta, konu komşularına giderler, “tarla toplanacak, yardım edin..” derlerdi. Herkes elinde orağı, çapası tarlaya gelirdi. Bir ev yapılacak, eş dost yardım ederdi. Tarlalar kurulur, tarlalar kaldırılır;  gençler evlendirilir; şenlikler olur; ölümler olur… Hep köylü milleti el eledir. Acıda, sancıda, sevgide ve yardımda , daima elele, daima hep birlikte…

İmece, yani “Yardıklaşma Duygusu” bizim topluma özgü; bizim toplumumuzun temelinde yer alan en güzel hasletlerden biridir.

İmece nedir? Sözlüklere göre imece:
“İmece, bir köy ya da köy topluluğu içinde işlerin gönüllü ya da zorunlu olarak ve elbirliği içinde yapılması. Köyün herhangi bir sorununun giderilmesi karar verilmişse, köydeki her ev iş gücü açığını karşılamak zorundadır.(www.buzlu org)

Köylerde , özellikle, yardıma muhtaç kişilerin yardımına bu yolla koşulur. Kimse kaçınmaz, gocunmaz… Gönüllü olarak, herkes yardıma koşar.

Ama giderek bu “İmece” ruhu ölüyor mu?  Paranın toplumun ruhu, her şeyi olduğundan beri insanlar yavaş yavaş yardımlaşmaktan da, parasız bir şey yapmaktan da çekinir oldular.

Bir bakıma Kızılay; diğer yandan kan verdiğimiz  Kan Bankaları bu yardımlaşmaların toplum çapında örnekleridir.

Aslında bu gibi örnek kurumlar ve dayanışma çabalarını her topluluk içinde oluşturmak mümkündür. İnsan insana muhtaçtır, öyleyse gerektiğinde insan insana yardım etmelidir.

Türkün Yardım Töresi , bunu gerektirir. Yoksula, muhtaca, eli ermeze, yaşlıya , bikese yardım etmek; el uzatmak bu toplumun ana ilkelerinden biridir.

Toplumsal Sorunlar da ,  karşılık beklemeden  yardımlaşma ruhu içinde çözümlenebilir. Yeter ki bir araya gelelim; düşünelim; birlik ruhunu ortaya koyalım. Gerisi gelir…

O bakımdan, bencil olmamalıyız. Her şeyin mutlak parayla yapılabileceği düşüncesinden uzak durmalıyız.

“Biz de bir gün yardıma muhtaç olabiliriz,” düşüncesinden uzak; böyle olması gerektiği için ; yardım yapılması gerektiği için, toplumsal dayanışmanın içinde olmalıyız.

AKUT gibi Dernekler böyle bir dayanışma arzusundan, düşüncesinden doğmamış mıdır?

Gerektiğinde, toplum içinde insanlar birbirlerinden yardım umarlar. Ne demişler:

“Komşu komşunun külüne muhtaçtır.”
“Veren eli herkes öper.”
“İyilik eden iyilik bulur.”
“Yalnız taş duvar olmaz.”
“El eli yıkar, iki el de yüzü”
Daha ne güzel sözler var; iyilik üzerine; dayanışma üzerine… bu yönden toplum içinde cömert olmak gerekir. Böyle bilinmek gerekir.

Bunların ötesinde, “muhtaca yardım” , insanın içinde bulunan “merhamet” duygusunun dışa vurumu olarak, her zaman korunmalıdır. Gerektiğinde  yardım edilmelidir. Arkadaşımıza; dostlara; bizden bir umar bekleyenlere elimizi uzatmalıyız. Yardım etmek duygusu, bizi yüceltir. Bizi insan yapar. Bizi mutlu yapar. Onun için her zaman yardım için, imece için hazır olmalıyız; kapımızı açık tutmalıyız.

Bir arkadaşımıza yardım etmek; onun bir sorununu çözmek az şey midir? Ama bunu mutlak olarak karşılık beklemeden yapmak gerekir. Yardımlaşma Töresi, bunu gerektirir. O arkadaş bunun karşılığını yarın bir gün verebilir veya vermeyebilir. Bunu hiç düşünmemek gerekir. Yardımlar her zaman karşılıksızdır.  İyi insan olmanın tek koşulu budur. “İyiliği yap denize at, balık bilmezse Halik bilir” denir. Halk bunu böyle bilir ve bir iyiliği yaparken karşılığını düşünmez. Yardım edebilmenin gerçek mutluluğu bile insana yeter.

Gerektiğinde “bir el atmalıyız…” Zira öyle derler. “Bir el attık…”

İmeceden, yardımlaşmadan  gönenç duymalıyız. Bu bizim toplumun hasletinde var. Bunu gerektiğinde göstermeliyiz. Bu bizi insanlığa daha çok yaklaştırır.

 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..