Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '09

 
Kategori
Dostluk
 

Kitapçı bilge Adnan'ın kitap aromalı yaşamı !

Kitapçı bilge Adnan'ın kitap aromalı yaşamı !
 

Pek bir güzeldi yetmişli yılların Göztepesi. Bahçeli evler de çokçaydı. İşte o bahçelerdeki meyve ağaçları cezbederdi önünden geçenleri. Meyvelere doğru yapılan ufak bir hamle, bahçenin koruma müdürü Karabaş tarafından derhal geri püskürtülürdü.

Trafik de bugünkü gibi değildi. Yolların yeni yetmeleri Murat 124 ve Renault 12, abileri Anadol'a saygıda kusur etmezlerdi. Çoktan aşılamıştı annem okuma sevgisini. Yoktu bugünlerdeki gibi modern kitabevleri. Yoktu da şimdilerin fastfood misali kitapçıkları. Ağır eserler okurduk, yaşımızdan büyük. Çünkü öyleleri yazılırdı büyük emeklerle. Verirdik kalemşörün hakkını elbette. Hayatın daha dingin, şartların daha kolay ve okumanın daha zevkli olduğu yıllardı.

O keyifle geçti yıllar birbiri ardına ve hızla gelişti Göztepe. Eski binalar yıkıldı, daha modernleri inşa edildi. Doksanlı yılların başıydı onu ilk gördüğümde. Aynı köşede dururdu hep. Kitap dolu olurdu lastik tekerlekli tahta arabası. Anadolu'nun bağrından göçüp gelen diğerleri gibi radyatör, termosifon hurdası satmaz; kitap satardı. Kendisine getirilen kitapları da geri çevirmezdi. Çünkü o, kitabı severdi. Zaman zaman uzaktan izlerdim onu. Müşteri beklerken de boş durmaz, okurdu ayakta. Yani bana benzerdi.

Sonraları dost oldum Adnan'la. Nevşehir'in Suvermez Köyü'nden ya da eski Rumca adıyla Flidonus'tan göçmüş gelmiş, rızkını arıyordu gurbet ellerde. Göztepe eşrafı da bu ağırbaşlı, okuma sevdalısı genci pek sevmişti. Havanın sıcağına, ayazına bakmaksızın kitap satarak kalabalık ailesine bakma savaşı veren bu Anadolu insanını candan destekliyorlardı. Yıllar yine dörtnala koştu ve sanırım 2004'tü muhteşem haberi aldığında. Hep önünde durduğu apartmanın yöneticisi binanın altındaki küçük odayı kullanabileceğini söylemişti ona. Ama bedava değildi! Ufak bir bedel ödeyecek, aynı zamanda apartmanın önünü de sabahları süpürecekti. Yer büyüyünce daha bir coşkuyla kitap toplamaya başladı ve bizler de daha bir keyifle gitmeye başladık Adnan’a, o küçücük odaya ya da nam-ı diğer Kapadokyalı Kitabevi'ne. Bazen camdan içeri bakardım, girmeden önce. Mutlaka elinde bir kitap olurdu, sokak günlerindeki gibi.

Emekli Büyükelçiler, profesörler, doktorlar, iş adamları, yazarlar koşardık her fırsatta Adnan'a. Hep aynı coşkuyla, ışıldayan gözlerle karşılardı misafirlerini. O buram buram kitap kokan dükkanda, titrinden sıyrılmış bir öğretim üyesini ya da iş adamını etrafa dağılmış kitapları toplarken ya da yırtık kitapları tamir ederken görebilirdiniz. Üzeri kitap dolu o küçük masa etrafındaki doyulmaz edebi sohbetlere çekinerek katılır, genellikle mutlu gözlerle dinlerdi bizi. O edebi sarhoşlukta kendimizden geçmişken hepimiz, incecik bir sesle kapıya dönerdik birden. Kapıda duran, yanakları soğuktan al al olmuş bir öğrenci, "John Steinbeck'in Fareler ve İnsanlar'ı var mı amca?” derdi. Gözlerimiz buğulanır, çocukluğumuza dönerdik. Kışları küçük elektrik ocağıyla ısınır, Adnan'ın yaptığı kitap aromalı çayını keyifle içerdik. İkisi üniversitede, 4 kız evlat sahibi Adnan. O küçücük dükkanla muhteşem bir aile yaratmış.

Çok sevdiğim arkadaşımla, çok sevdiğim kitapların bulunduğu o küçük dükkana her fırsatta koşmaya devam ediyorum. Bazen de simidimi alıp kahvaltıya gidiyorum. Dostlar da geliyor, sohbet ediyoruz. Bu arada, o küçücük dükkan son aylarda büyük bir heyecanla, baş köşede özel bir eser satıyor. Reklamı da asılmış duvara. Canım arkadaşım, hazırlanma döneminde benimle üzülüp benimle sevindiği ve de iki kez okuduğu, Ben Olmanın Issızlığında' kitapsever Göztepelilere tavsiye ediyor. Satarken, "yorumlarınızı bekliyorum." demeyi de unutmuyor. Kalemşör'e hakkını veriyor.

 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..