Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ekim '20

 
Kategori
Edebiyat
 

KİTAPLAR, MAKARNA VE GÜREŞ

Dün gece canım makarna çekti. Biz Türkler en az İtalyanlar kadar severiz makarnayı. Hem yapması da kolaydır. Can kurtarır. Makarna pişerken internette makarnayla ilgili malumatlara göz atayım dedim ve karşıma Süreyya Üzmez'e ait bir yazı çıktı. Bir kısmını sizinle paylaşayım.

"Güney İtalya’da çok tüketilen makarna yüzünden İtalyanlara “makarnacı ulus” denir. Onların dilinde “pasta” şeklinde yer bulur. Etrüsklere, Çinlilere, Yunanlılara, Romalılara, Araplara kadar uzanıyor makarnanın öyküsü ve rivayetler bitmiyor.

1780’lerde Osmanlı’ya İtalya’dan geldiği kesin. Geleneksel Türk mutfağı için fazla yabancı bir ürün olmayan makarnanın erişte, şehriye, kuskus, mantı gibi suda haşlanan çeşitleri var. 1830 yılında ordunun önemli bir gıdası olan makarna üretimi için Selimiye Kışlası’nda bir fabrika kuruldu.

Rivayet çok, çeşidi mebzul olan makarna ile ilgili bilinen; ağır spor yapanların, yüzücülerin vazgeçilmez gıdası olduğudur.

25 Ekim dünyada Makarna Günü olarak kutlanır. Karbonhidrat içeren makarna enerji verir. Durum buğdayının unu protein, tam durum buğdayının unu daha fazla lif, vitamin ve minerale sahiptir.

Makarnayı ne kadar az pişirirseniz o kadar sağlıklıdır. Örneğin “al dente” dediğimiz çiğnenecek kıvam, kan şekerimizi çok pişmiş makarna kadar yükseltmez." demiş Üzmez.

Yazıyı okuyup bitirince aklıma sevgili arkadaşım Onur Arslan geldi.

Onur makarnayı çok sever ve makarnanın zararlarıyla ilgili tüm uyarılarıma cevap olarak vucudundaki kasları tek tek göstererek, bu kasları ve mevcut takatini makarnaya borçlu olduğunu söylerdi.

İnanmazdım.

Sırf inadından söylüyor sanırdım. Fakat bu yazıyı okuduktan sonra Onur'un söyledikleri kafamda oturdu.

Süreyya Üzmez'in kaynak göstermemesine rağmen ulaştığı rivayetler, "çeşidi mebzul olan makarna ile ilgili bilinen; ağır spor yapanların, yüzücülerin vazgeçilmez gıdası olduğudur." diyordu.

Onur'un makarna pişirişi de kendine özgüdür. Kısa bir süre önce Bartın'da beni birkaç gün misafir eden Onur bir gece hazırladığı bir tencere makarnanın üzerine kaşar peyniri rendeliyordu. Pençeyi andıran iri eliyle peyniri öyle sıkı tutuyordu ki üç dört kişi uğraşsa elinden alamazdı.

Aynı gece İsmail Habib Sevük'ün Türk Güreşi adlı kitabı birbirimize okuyorduk. Kitapta anlatılan güreşçilerin maceralarıyla heyecandan galeyana gelmiş, oturduğum yerden bakışlarımla Onur'u tartıyor ve onun sırtını yere vurmak için içimde karşı konulmaz bir istek duyuyordum.

Bunu pekala yapabilirdim de.

Fakat bir ara sobanın yanında duran boş makarna tenceresine gözüm ilişince bu isteğim söndü.

Bir tencere makarnayı bir oturuşta yemiş olması beni öyle şaşırttı ki dudağımı bükerek gayri ihtiyari "Vay be!" diye ünledim.

Onur bu şaşkınlığımı okuduklarına saymış olacak ki daha yeni bir heyecanla ve daha yüksek bir sesle kitabı okumaya devam etti...

 
 
 
 
 
Toplam blog
: 30
: 68
Kayıt tarihi
: 14.10.20
 
 

Kendimi anlatacak değilim. Dikkatli bir okuyucu zaten beni tanıyacaktır...