Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Kasım '10

 
Kategori
Blog
 

Kitapsız

Kitapsız
 

Düşünce çarkı duru arı kaynak sularıyla döndükçe; insanlar mutlu mümin olabilirler. Resim int.alıntı


Kitapsız

Herhangi biri; karşımıza, bu sözcükle dikildiğinde; çakmak çakmak olur gözlerimiz.

Neden olur? İnançsız olduğumuzu ima etmeye çalıştığı için mi?

Bence “kitapsız” sözcüğünü: Hakaret çekmecesine yerleştirmiş; kulun biri bir zamanlar…

Diğer kullar da onu oradan çıkarmayı unutmuşlar.

Ya da çekmecede kalması işlerine gelmiştir.

Bu sözcük sarf edildiğinde cezası var mıdır; varsa ne kadardır bilemem.

…Sen hiç kullanmadın mı Alev Hanım?

…İlhami, dağıtma şimdi beni; her şeyin, bir itirafın da sırası ve yeri vardır yedi aylık canım kardeşim.

Nerde kalmıştık?

…Bak gördün mü İlhami? Etrafımda zıp zıp zıplıyorsun, lokomotif raydan çıkıyor istikamet değişiyor.

…Sen de çıkmak için bahane arıyorsun ve günah keçisi de ben oluyorum.

…Ağzına sağlık İlhami; buldum günah ile ilgiliydi konumuz ama hiç üzülme sen bir tekesin yani bir teksin; bir taneciksin.

Mübarek günlerde ya da sair bir günde karşınıza bir kul dikilse;

“ Kitapsızım ben ağabey, Allah rızası için yardım et; dürmeye çalışma”

Aklınıza ilk etapta ne gelirdi?

Hiçbir şey… Öyle değil mi?

Aklıselim olan; ben kitapsızım der mi?

Adamın gerçekten kitaba ihtiyacı olduğunu düşünmek…

Belki işimize gelmez.

Kitaplar da çeşitli ırklara mensuplar; tıpkı insanlar gibi…

Kitapların en çok okunanı, mümin başların tacı, kutsalı, özeli, göklerden ineni…

Fani tarafından ölçülmesi zor derinliklerin dünyası…

Ve bu derinliği ölçtüğüne kendilerini inandıranlar: Onlar kimseye rahatsızlık vermezler.

Çileden çıkaran; ahir olmayan şu dünyada kulları mutsuz edenler…

Ölçtüğünü sanan çevresindekileri de inandırmaya zorlayanlar…

Din âlim ve ulemaları hocalarımız televizyon kanallarının müdavimleri…

Bir kutsal kitabın içeriğini: Farklı yorumlamaları…

Ekranlarda; ağlayanı, güleni, birbirlerine tahammül edemeyenleri…

Donanımı olmayan kullar; kutsal definenin şifresini; kendi dilinde hatim etse de sırrı çözemeyenler… Benim gibi cahil kullar…

Ne yaparlar onu bilemem.

Yüce’nin yarattıklarına bahşettiği o derin hisler: Benim için yol gösterici…

Onun yarattıklarını sevmek kollamak; korumak…

Zevk için yakıp yıkmak; zarar vermekten kaçınmak.

Bir ağacın yaprağında; bir kelebeğin kanadında; bir tohumun yarattığı harikalarda Allahın gücünü hissedebilmek…

Günahsızlığa giden yolun ta kendisi…

Bir yazıma eşlik eden bir karikatürü dini açıdan uygun görmeyen; günah olduğunu söyleyen değerli yazanımız Ahmet Secer Bey’in iletiyle beni uyarması sonucunda; bu satırları kaleme aldım.

Bir mesajla “size ne bize ne” demekle geçiştiremezdim.

Kendileri: Yazdığım konuları mı yoksa yazılara eşlik eden resimleri mi takip altına alarak değerlendiriyor? Bihaberim; o yüzden kendi düşünce dünyamdan ufak bir pencere açarak, meramımı bir nebze de olsa açıklamayı uygun buldum.

Karikatür çizimlerini küçümsenmeyecek bir sanat dalı olarak görüyorum. Çizmek, resmetmek yeteneğini Allahın bahşettiğine tüm kalbimle inanıyorum veya öyle hissediyorum.

Melek Azrail’in resmini çizmek neden günah oluyor?

İşte buna aklım yatmıyor.

Doğanın yaratıcısının sunduğu eserlere; canlı varlıklara: Çirkin korkunç, komik, iğrenç; yakıştırmalarını her kul yaşamı boyunca bir kez olsa da yapmıştır.

Günah olmuyor mu?

Derin konular…

Bazen akıl ermiyor.

Kitabı olduğu halde; çözemeyince…

Tercüme edenlere de inanç duyulmayınca…

Kitapsız kalıyor kul; kitapsız oluyor.

Umarım Yüce’nin indinde günahkâr olmuyor.

22. Kasım 2010 Pazar/ Berlin

Alev Meisel

 
Toplam blog
: 584
: 853
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Dinleyenin olmadığı yerde anlatmanın önemi! Nasıl YAZAN oldum. 'Yalnız doğar, yalnız göçer' eskile..