Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Eylül '07

 
Kategori
Blog
 

Klavyemin sapını gülle donatacağım

Klavyemin sapını gülle donatacağım
 

Eveeet, dokuz günlük Fransa tatili bitince, soluğu kürkçü dükkânında, yani Berlin’de aldım. İş, tatil derken yaklaşık bir aydır uzaktaydım evimden ve bilgisayarımdan. Hemen hazırlıklara giriştim tabii. İşe mutfaktan başladım, oturma ve yatak odamı bir güzel temizledim. Bilgisayar masasını temizlemek koca bir günümü aldı. Uzun lafın kısası, yeni yazı sezonunu açmış bulunuyorum.

Evdeki en önemli alet olan bilgisayarın yağını, suyunu bir güzel değiştirerek bakımını yaptım. Cincik gibi oldu. Her şeyden önemlisi, Kerem Oğuz arkadaşıma özenerek “Blog yazım prensiplerim” başlığı adı altında bir yazı yazdım ve görebileceğim bir yere raptiyeledim:

“Artık bilgisayar masasında yemek yemeyeceksin Ümit Efendi” diye başladı bu anayasa taslağı ve “ Artık pasaklılığa paydos” diye devam etti. Şunun şurasında 8 aylık blog üyeliğimiz var. Bu süreçte üç (3) bilgisayarın, dört (4) klavyenin ve sayısı belirsiz farenin hakkından gelmişim. Hep bu pasaklılığım yüzünden.

Çok sert bir yazar olduğumdan bana klavye dayanmıyor. Daktiloya alıştığım ya, parmaklarım balyoz gibi iniyor tuşlara. Ben tuşlara vurdukça tuşların arasındaki ekmek kırıntıları ve sigara külleri de zıplayıp duruyor. Hoş bir görüntü değil tabii. Ayrıca tıklayacağım derken fareyi çekiştirip durmamak lazım. Çok nazenin olduklarından kabloları kopuveriyor. Hele hele üzerlerine (kazayla) şarap, bira falan dökülünce hemen bozuluveriyorlar.

Tedbirlerim bunlarla sınırlı kalmadı tabii. Geride bıraktığım sekiz aylık süreci bir güzel irdeledim. Yazı ve yorumlarımı tekrar okudum. Yapılması ve yapılmaması gereken şeyleri bir güzel belirleyip “Blog yazım prensiplerime” ekledim.

Gördüğünüz gibi, kendimi eleştirirken çok acımasız oluyorum. Ne yapalım, ben de böyleyim işte, “empatik” bir blog yazarıyım. Omuzlarımdaki yük ağır. Milliyet Blogu tee Alamanyalarda temsil etmek kolay bir iş değil. Geride bıraktığım sekiz ayda bazı güzel şeylere de imza atmışım.

Örneğin; “Blogda cikcik” olayına hiç karışmamışım. Flörtöz bir yazar olmadığımdan başım önümde, evimden işime, işimden evime gelmişim. Kimseciklere “kaşının üzerinde gözün var” dememişim. Her türlü polemikten uzak durmuşum. Yazılarımda “pekâlâ” sözcüğünü (it gibi demekmiş) hiç kullanmamışım. Sağ yanağıma şamar indirene sol yanağımı da uzatmışım. Blogtaki kanatlılara bir ağabey gibi (tercih hakkımı kullanarak) yaklaşmışım.

E aferin bana!

Bu arada güvenilir bir yazar olmak için atmadığım takla kalmadı ama “gurbetçi üvey evlat” tabii. Editörlerimizin gözüne giremedik bir türlü. “Hoko Molo”nun koskoca satış müdürü olan Ali Gülcü kardeşimden 500 Euro borç para istedim, “ Ağabey sen güvenilir bir yazar olsan hemen verirdim” dedi ve yan çizdi. Sanki kendisi pek güvenilir bir yazar.

Her neyse efendim, ben yolumu çizmiş bulunuyorum. Yeni yazı sezonunda görün beni. Haftada en az üç (3) yazı göndereceğim. En kısa zamanda göbek de bırakacağım ve Celal Çelik Bey’in göbeğinden büyük olacak. Sonra da oturup göbeğimi öven yazılar döktüreceğim. Daha neler neler var ama yazının da sonuna geldik. Sürpriz olsun diye daha fazla yazmıyorum.

Yeni yazı sezonu tüm blog camiası için hayırlı olsun ve iyi oynayan kazansın.

Klavyenize kuvvet.

Not: Aşağıdaki yazı okunmayı hakediyor efendim, okuyun ama yorumsuz geçmeyin lütfen.

http:blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo25599

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..