Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Aile ve Çocuk Danışmanı Burcu Polatdemir

http://blog.milliyet.com.tr/yasamsenin

19 Eylül '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Koçluk bana ne öğretti?

Koçluk bana ne öğretti?
 

Koçluk ve kişisel gelişim kavramlarıyla ilk tanıştığımda bu kavramların hayatıma bu kadar farklı bir yön verebileceği aklımın ucundan dahi geçmezdi. Evet biraz farkındalık sahibi olsam fena olmaz dediğimi hatırlıyorum. Ta ki bu farkındalıklara ulaşana kadar. Bunu sihirli bir değnekle karşılaşmış gibi anlatmak değil niyetim. Bana neleri farkettirdi, nelerin ayırdına vardım bunlardan biraz bahsedebilirim sizlere. Bu kavramların kısa süreli ‘’mood’’yükseltip ‘’hadi olsun dileyelim de gerçekleşsin’’deyip 2 gün sonra hayatımıza kaldığımız yerden devam ettiren yeni moda kişisel gelişim kitaplarıyla çok alakası yok aslında. Tabiki rehber olarak okunan kitaplar var ama kalıcı olan faydalarına değineceğim daha çok.
Çoğumuzun kendi sorunlarını kendimizin çözemeyeceğine bizi inandıran nedir? Neden çözümü farklı yollarda arayarak sonrasında eskisinden daha olumsuz duygular denizinde buluyoruz kendimizi? Zihnimizden gelen düşünce kalıpları mı bize bu ahlaklı ya da yanlış dedirtiyor ya da kimine göre bir olay normal görünürken bize neden anormal gelir? Ya da sadece dışardan gelen etkiler mi bunlar? (Sahip olunan arkadaş grubu, savunulan ortak düşünce etrafında dahil olduğumuz gruplar, aile, iş yaşamında diğer insanlar karşısındaki oluşturduğumuz kimliğin ağırlığıyla oluşturduğumuz davranış kalıpları vs gibi.)
 
Bunlardan hangileri size bu doğru ya da yanlış dedirtiyor sizce? Bana sorarsanız hepsinden biraz alabilirim derdim size. Ama hangisi en yüksek puanı alır derseniz tabi ki zihnimizdeki yargılar. İnanın dış etkilerden çok kafamızın içindeki binbir soruyu üretip yegane cevaplar üreten biricik makine olan zihnimiz çoğunu maalesef ki tek başına yapabiliyor. Önceden olaylara bakarken o kadar büyük bir yargı makinesiyle çalışırdı ki zihnim sahiden. Diyelim ki bir konu hakkında haksızlık yaşadığım hissine kapıldım. Bu zihnimde aynen şöyle bir diyaloğa dönüşüyordu kısa süre içinde.’’ Evet bu daha önce de benim başıma gelmişti, neden hep benim başıma geliyor, sessiz kaldım o yüzden bunlar başıma geldi, dünya adaletsizliklerle doludur zaten ve sonrasında tahmin edebileceğiniz gibi.. ‘Batsın bu dünya anlayışı’. Şu an bunları yazarken tebessüm edebiliyorum tabi ama yaşarken hiç de öyle değildi inanın. Bu tür süreçler hayatta herkesin başına gelebiliyor diyebilirsiniz ve bu hususta haklısınız da. Evet ‘hayat iniş ve çıkışlarla doludur öyle değil mi’. Ama ben yapı gereği bunları daha derinden ve olayların içine girerek yaşadığımıkoçlukla tanıştıktan sonra farkına vardım. Bu önceleri beni oldukça zorlamıştı, neden bu kadar sorun ediyorum her şeyi diyerek suçlardım kendimi. Ta ki yeryüzündeki her insanın farklı haritalarla dünya üzerinde varolduğunu ve herkesin kendini geliştirirken bunu belli bir zaman diliminde yapabildiğini, yaşanılan iyi ya da kötü olayları özümseyip kabul edebilmenin dahi kimi insan için birkaç hafta kimisi için de seneler aldığını bu yolculuğum sırasında farkına vardım ve hala büyük bir gözlem ve farkındalık içindeyim. Her insanın kendisini tüm farklılıklarıyla, yaşanmışlıklarıyla, tam tabiriyle günahıyla sevabıyla yargılamadan sevmesi gerektiğini de bu sayede öğrendim.
 
Etrafımızda birçok insan, çok uzun yıllar önce yaşadığı mutluluk dolu bir olayı tıpkı şu an gibi yaşayıp bundan keyif alabilir ve bu bize zaman kavramı olmayan biricik zihnimizin hediyesidir. Bu anılar kısmına kimsenin itirazı olacağını sanmıyorum peki ya bunlar travmatik bir olay veya büyük bir acıysa? İşte burda bu hediye koca bir kabusa dönüştürebiliyor insan hayatını. Yaşanan bir olayı kişi tekrar tekrar yaşayarak şu anki hayat kalitesini bozuyor. Böyle durumlarda gözlemlediğim kadarıyla maalesef çoğu zaman uzmanlardan yardım dahi alınmadan antidepresan gibi ilaçlara başvuruluyor ya da geçici çözümler aranıyor. Burada tıbben bir uygulamayı eleştirmekten çok bu gibi durumlarda aranan çözümlerin kişiyi kalıcı çözümlere götürmediğini, sadece 1 ya da 2 ay sorunlardan uzak tuttuğunu sonra ufak çaplı bir sorunda kişiyi eskisinden daha büyük çözümsüzlüklere sürüklediğini etrafımda üzülerek görmekteyim. Kalıcı çözümlerin olduğu yerde devamlılığın sağlanabilmesi içinNLP (Nöro Linguistic Program) alternatif olarak karşımıza çıkıyor. Fobilerimiz, korkularımız, geçmişte bizi önemli ölçüde etkileyen hatta içinde bulunduğumuz anı da etkileyebilen olayları sonlandırabilmek, ‘yanlış enerji kalıpları’nı bitirerek kurban psikolojisine girmeden başımıza gelen olaylara ‘’neden’’ demek yerine bunu ‘nasıl çözebilirim’ diye yaklaşabilmek hepimizin hayatını şimdikinden çok daha farklılaştıracağına sizi büyük oranda temin edebilirim.
 
Tüm bu kavramlar varsayım yapabilmeyi de öğretti bana, çoğu zaman eksik olana odaklanmamı değil de ‘olsaydı ne yapardım’diye de sormanın ne kadar önemli olduğunu da gösterdi. Zihnimizi kalıplaşmış cümlelerle ifade etmek, kendimizi başarısız değersiz görmek, korkuyla bağlantılı konuşmalarımız (yapmasaydım böyle olurdu), sınırlarımıza değinmek (eğer farklı davransaydım şu an başka şeyler yaşıyor olurdum ya da keşke şuraya gitmeseydim, bunu söylemeseydim vs.) oldukça cesaret gerektirir. Ki bunlar biz insanlar için o kadar büyük yükler ki inanın. İlk başladığım zamanlarda bir gün koçluk seansına geldiğim günkü bir anımı sizinle paylaşmak isterim.
 
Yaşadığım bir olayda karşımdaki kişiye o zamanki şartlarda hiç söylememem gerektiğini düşündüğüm bir cümle için mideme kramplar girmiş şekilde konuşmaya başlamıştım bile. Seans sırasında asıl olayı anlatmam sadece 2 dakikamı almıştı ve toplam 1 saatte ise bu olayı hayatımın o kadar geneline yaymış buldum kendimi. Gerçekten çok bilinmeyenli denklemden biraz iyiydi durumum. Hayatın geneline yaymadan sadece o olayı değerlendirmek en zorudur ve maalesef ki zihnimiz bu oyunu bize sürekli oynar. Zihnimiz bize her olayda bilinçli zihnimizde sürekli görmezden geldiğimiz zayıflıklarımızı, güçsüzlüklerimizi önümüze çıkarmak için fırsat kollar çünkü genele yayarak çabucak sonuca varır, yargıyı oluşturur. Siz de çoktan parmağınızı kendinize doğru çevirmişsinizdir çünkü aranan suçlu da bulunmuştur. Kendiniz ya da bir başkası farketmez aslolan bir suçlu aramak değil durumun içinden nasıl çözümsel bir yaklaşımla çıkılması gerektiğidir. Bana o an farkettirilen bu olayın sadece andan ibaret olduğunu hayatımın tamamına yaymanın genelleme hatasına düşmek olduğunu, olayların hepsini farklı yaşlarımda farklı tecrübelerimle yaşadığımı, tüm insanlarda olduğu gibi söylenen söz, yaşanılan olay her ne ise o anki şartlarda yapabileceğiminen iyisini yaptığımı koçluk seansının bitiminde ve daha sonraki aldığım eğitimlerde farkına vardım.
 
Koçluk kavramıyla daha önce tanışmasaydım ve eğer bu genellemeyle gitmeye devam etseydim muhtemelen kendime ve etrafıma karşı eleştirici, yargılayıcı ve maalesef genelleyici bir insan olarak hayatım boyunca karşılaştığım tüm sorunlara bu şekilde yaklaşacak ve çıkış yollarını geçici çözümlerde bulacak ve belki de bulamayacaktım. Bu yüzden sorunlarınızla yüzleşip bunlardan kurtulmak değil, çözüm odaklıyaklaştığınızda artık o yaşananlara sorun değil ‘çözülecek denklem’ olarak bakabilirsiniz. O yüzden koçluk kavramını hep çocuğuna balık veren değil balık tutmayı öğreten baba hikayesine benzetirim. Hayatınızdaki tüm denklemler için kişisel gelişimle tanışmanız dileğiyle.
 
NATİVA Kişisel Gelişim Uzmanı
Burcu POLATDEMİR
 
Toplam blog
: 82
: 140
Kayıt tarihi
: 12.04.15
 
 

Çocukların duygu ve davranışlarının sonuçlarından yola çıkarak ,çocuğun ruh dünyasında oluşan değ..