Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ağustos '10

 
Kategori
Öykü
 

Kolay değil

Kolay değil
 

İSKENDERUN



İlk izlenim onun için her zaman önemliydi. Düşünüyordu. ‘Ya laf edemem de benimle dalga geçerlerse?’ Ama bir şekilde çevre edinmeliydi. Çevre edinip kalmamalıydı. Çevresine iz bırakmalıydı. O iz ile hatırlamalı, o iz ile hatırlanmalıydı.

Ümit kendiliğinden ortaya çıkan tavrın isabetli olduğuna inananlardan. Bazen planda kurardı. O zaman saman çöpü gibi su yüzüne çıkardı. Çünkü böylesi yapmacık olurdu. Arkadaşına güzel bir şey söylemek istediğinde düşünmez aklına o an geleni ustalıkla aktarırdı.

“Aklıma öyle şeyler getirmemeliyim. Hiçbir şey düşünmemeliyim. Zihnim tertemiz, doğru olanı almaya hazır olmalı. Cesaretli olmalıyım. Sözle kutuya mı girdi? Bir yerlerden çıkar gelir.” Diye söylendi.

Üzerini giyip evden çıktı. Otobüs durağına geldi. Heyecanlıydı. Artık yeni bir çevre edinecekti. Çarşıda açılan o uçuk Yağmur Kafe isimli yere gidecek arkadaş edinecekti. Kim bilir hayatı ne kadar zenginleşecekti. Kafede tanıyacağı kız erkek müdavim müşterilerin hayatı ona bir nefes olacak kendisi ise onlara içinde yaşayabilecekleri bir konut. O kadar tavizkar olmayı düşünüyordu. Dalga bile geçebilirler. Deli veya salak olmadığını biliyor. Bu ona yeterde artar bile.

Karşıda bakkal vardı. Bakkalın önünde kasalar konulmuş sebzeler. Bakkalın içinden Murat göründü.

Seslendi. “Ümit koçum. Gel buraya.”

Ümit karşı kaldırıma geçti.

Sordu. “Sebzeleri kime satıyorsun?”

Murat “Kim alırsa ona satıyorum.”

Ümit “Kimse almasa sebzeler bekliyor mu?”

Murat “Ne yapacaklar. Bekleyecekler.”

Ümit “Benim otobüs beklediğim gibi mi?”,

Murat “Sebzeler müşteri bekler. Otobüs değil.”

Ümit “Sen ne beklersin peki?”

Murat Ben müşteri beklerim.”

Ümit “O zaman şu marul ile arandaki fark ne?”

Murat güldü. Haydi haydi. Bak otobüsün geliyor.” Diyerek Murat’ı başından savmaya çalıştı.

Ümit “Beni yanlış anlama. Belki sen de otobüs bekliyorsun.”

Murat “Nereden çıktı bu? Otobüsü sen bekliyorsun.”

Ümit “Ben her zaman beklerim.”

Murat “Neyi beklersin?”

Ümit “Beni alenen yanına çağırdın ya. Bende çağrıldığım yerde karşımda adam gibi adam beklerim.”

Otobüs yaklaşıyordu. Ümit karşı kaldırma geçmek için yürüdü.

Murat ardından seslendi. “Ben adam değil miyim?”

Ümit “Haydi öptüm seni.” Dedi. Durağa gelen otobüse bindi.

Yoldaydı. Murat’a ağzının payını iyi vermişti. Yüz vermeyi seviyordu. Arkadaşlıkta bunu gerektirir. Ama topuzun kantarı kaçınca oda kendini savunurdu. Tıpkı demin Murat’ı sözleri ile yerdiği gibi. Kendisi ile dalga geçenler üçü beşi geçmezdi. Çoğunluk ona normal davranırdı. Ümit normalin altındaki davranışları hazmedemeyenlerden. Onları o hali ya cahilliklerinden yada yüzsüzlüklerindendi. Yinede onları affedemezdi. Ne yani onlara mı benzesin? Alık, cahil ve yüzsüz. Hiçte güvenli olmayan karakter türleri. O türler insanın başına her an her türlü belayı getirebilirdi.

Otobüs üst geçidin yanında durdu. Ümit keyifle otobüsten indi. Otobüsün ön kapısına ilerledi.

Şoföre sordu. “Orhantepe’ye en son saat kaçta servisiniz var?”

Şoför “Saat yedide. Otobüs garajda değil üst geçitte bekleyecek.”

Ümit teşekkür etti. Oradan ayrıldı.

Kaldırımda yürüyordu. İnsanlar cıvıl cıvıl. Kızların saçları bukle bukle. Kıvırcık. Tişörtleri göz alıcı. Giydikleri marka kotlar. Ümit İskenderun insanlarını modern buluyordu. Deniz hemen kıyıda. Demir çelik fabrikası var. Her çeşit tüccar bolluğu var.Modern kent güneşin ışığı ile parlayınca insanlar sevinçlerinden ne yapacaklarını şaşırıp vakitlerini güzelliklerine görünüşlerine ayırıyorlardı. Kızlar öyle. Genç erkekler ise her biri Holywood yıldızı. Ümit onların çoğunu İskenderun’da görmüştü. Brad Pitt sahilde gezerdi. Tom Cruise bilardo salonlarındaydı. Sylvester Stallone şehrin kahvehanelerinde gezer orada gösterilen kendi filmlerini izlerdi. Elvis Presley ise kafelerdeydi. Oda kendisiydi.

Ümit Yağmur Kafe’nin önünde durdu. Pencerelerine yazılmış hip hop yazıları okudu. Sonra kapıdan içeriye girdi. İçeride oturanlar birkaç genç kız ve erkek. Ümit servis barının önündeki uzun tabureye oturdu.

Barmeyten duble çay istedi. Çayı katıldı. Önüne kondu. Tezgahın arkasında üç barmeyt var. Biri genç çocuk diğerleri daha büyük. Ümit büyüklerden biri ile kısa boylu olanla konuştu.

Ne güzel müzik. Söyleyen Ahmet kaya mı?”

Barmeyt “Ahmet kaya ilk albümü..”

Ümit “Adınız nedir?”

Barmeyt “Adım Rasim.”

“Benim adım da Ümit. Ben genelde yabancı müzik dinlerim. Türkçe müziği anlıyorum. Anladığım içinde bazen içinde öğütle duyuyorum Bazı sözler duyuyorum. Nahoş alenen sözler. Bu beni rahatsız ediyor. Yabancı dil bilmiyorum. O yüzden rahatça yabancı müzik dinliyorum. Yabancı müziğin tınıları şarkıcının sesleri beni doyuruyor.”

Rasim Hangi tür müzik dinliyorsun*”

Ümit “Metal müzik dinliyorum. Slayer, Sepultura, Metallica felan.”

Rasim “Bak orada bir metalci var.” Seslendi. “Okan gel bak. Arkadaşta senin dinlediğin müzik türünde hoşlanıyor.”

Okan geldi Ümit’in yanına oturdu.

Ümit “Adın Okan demek. Bu keçi sakalı metalci olduğun için mi bıraktın?”

Okan “Hayır. Hoşuma gittiği için bıraktım. Sonra sordu. Sen favori bırakmışsın. En çok hangi sanatçıyı dinlersin?”

Ümit “Elvis Presley’i dinliyorum. Zaten Elvis Presley’in de favorileri var. Benimkilerde onun için.”

Okan “Elvis Presley’i çok mu seviyorsun?”

Ümit “Elvis benim için vazgeçilmez. Elvis Presley’i dinleye insan anında onun kölesi olur.Sonra sordu. Hangi grup dinlersin?”

Okan “Ben Metallica’yı çok severim. Sabah akşam Metallica dinlerim.”

Ümit “Metallica’yı bende severim. Unforgiven parçası beni bitiriyor.”

Öğlene doğruydu. Ümit kafede derme çatma tahtadan yapılmış üst kata çıktı. Üst katta kimse yoktu. Montunu çıkardı. Onu yüzüne örterek sırt sütü uzandı. Aşağıdan gelen sesleri dinlemeye başladı. Ne kadar tatlı bir duygu. Şimdiye kadar yaşamadığı için pişman. Bir taraftan müzik sesi, Her şeyiyle özgür bir atmosfer ve uçuk insanların konuşma sesleri.

Az sonra üst kata çıkıldığını fark etti. Kızların sesi geliyordu. Kızlar geldi. Ümit’in yanına duvara yaslanarak oturdular.

Kızlardan biri “Bu kim?” diye söylendi. Ümit yerinden doğruldu.

“Kusura bakmayın. Şekerliyordum” dedi. Oda kızların yanına sırtını duvara yasladı.

Az sonra Ümit o kıza sordu. “Adın nedir?”

“Adım filiz.”

“Benim adım da Ümit. Karnımı yeni doyurmuştum. Ağırlık çöktü. Uyuyuvermişim. Kusura bakmayın.”

Filiz “Önemli değil. İstediğin gibi uyuyabilirsin.”

Ümit uzun süre ağzını açmadı. Hep kızların konuşmalarını dinledi.

Akşama doğru. Ümit otobüs durağına geldi. Otobüse bindi. Ardından otobüs yolcuları ile hareket etti. Yeni bir dünya keşfetmişti. Bu özgürlüktü. Kölelik kendi kodesine hapsolup kalmaktı. Kaynaşma başlangıcıydı. Uçukların yanında marjinal davranmıştı. Sonra ustalıkla genelden klasik oluşa geçiş yapacaktı. Ümit’in sergilediği marjinallik onun teçhizatıydı. Yarın çetin mücadeleye kuşandığı teçhizatla çıkacaktı. Ümit eli başının altında giden otobüsten dışarıyı seyrediyor. Keyifliydi. “Elbet çevre edinmek o kadar kolay değildi.” Diye düşündü.

Tuna M. Yaşar

 
Toplam blog
: 18
: 484
Kayıt tarihi
: 19.04.08
 
 

Ortaokul mezunuyum. Müzik dinlemeyi ve gezmeyi severim. Çalışmıyorum..