Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mayıs '08

 
Kategori
Felsefe
 

Kollektif egoizm – Bir öğretmenin günlüğünden

“Kompozisyonunu henüz bitirmemiş olanlar ellerini kaldırsın lütfen, bir göreyim, ” dedi Maurice bey. Arka sıralarda oturan iri yarı oğlan dahil olmak üzere dört kişi el kaldırdı. Maurice bey anlayış dolu bir ses tonuyla “Beş dakika daha!” dedi. İri yarı oğlan hariç geri kalan üç öğrenci telaşla sayfalarına gömüldüler. İri yarı oğlan gözlerini tekrar sınıfın yerini bezeyen mermerlere dikti. Maurice bey zorlanarak da olsa gözlerini aslan kafalı iri yarı öğrenciden aldı ve sınıfın camından dışarıya dikti. Camdan gözünü aldığında herkes sürenin dolduğunu söyleyeceğini biliyordu. Öyle de oldu. Maurice bey “Bize kompozisyonunu okumak isteyen var mı?” dedi. Birçoğu el kaldırdı. Maurice bey rastgele birini seçecekti ya, gözü aslan kafalı iri yarı çocuğa takıldı kaldı. Gözleri hala yerdeki mermerlerdeydi. Maurice bey oturduğu sandalyesinden kalktı ve ardında bütün sınıfın merak dolu bakışlarını bırakarak aslan kafalı iri yarı çocuğun yanına doğru yürüdü. Niyeti kızmak ya da azarlamak değildi. Hatta çocuğu rahat bırakıp bırakmaması gerektiği sorusunu bile sormuştu kendine. Ancak çocuğun bir derdi var da konuşacak birini bulamıyorsa, o kişinin kendisi olup olamayacağını öğrenmek istemediği konusunda kendisini daha sonraları afetmezdi. Duyarsızlığına sinirlenir dururdu. Çocuğun yanına vardığında çocuk Maurice bey’in bir şey söylemesini beklemeden “Ben kompozisyon falan yazmadım, Maurice bey, özür dilerim, ” dedi.

Maurice bey hiç düşünmeden ‘”Neden?” dedi.

“Sebeplerim var, Maurice bey, ” dedi iri yarı çocuk.

“Sebeplerin mi var?” dedi Maurice bey.

“Evet, Maurice bey, en az iki tane, ” dedi iri yarı çocuk.

“Peki, neymiş sebeplerin, bize de söylemek ister misin, yoksa kendine mi saklamak istiyorsun?” dedi Maurice bey.

“Birinci sebebim arkadaşım, ikinci sebebim de sizsiniz, ” dedi iri yarı çocuk.

“Biraz daha açık konuşacak mısın?” dedi Maurice bey. Bütün sınıfın dikkati iri yarı çocuğun ağzına dikiliydi.

Berduş görünüşüne ters bir nezaket ve insanın kalbini okşayan tatlı dille “’Otlakçılık’ konusunda yazacaktım, ” dedi iri yarı çocuk. Sınıfın yarısından çoğu minimum volyumla hınzır hınzır kıkırdarken, ön sıradakilerin yüzüne dehşetin sureti işlenmişti sanki.

“’Otlakçılık’ mı?” dedi Maurice bey şaşkın şaşkın.

“Evet, ” dedi çocuk kendinden emin bir ses tonuyla “ama bu konuda yazmam hikâyemin kahramanı arkadaşımı gammazlamak anlamına gelirdi. İstediğim konuda yazamayacağıma göre sizin istediğinizi de yerine getiremeyecektim. Öyle ya siz dememiş miydiniz, istediğiniz konuda yazın diye. Bu yüzden yazmadım, Maurice bey.”

“Kompozisyonunda kimden bahsettiğini biz nereden bilecektik ki?! Arkadaşını gammazlayacağını nasıl düşünürsün anlamıyorum, ” dedi Maurice bey.

“Ben biliyorum ya, yetmez mi?!” dedi iri yarı çocuk.

“Peki, ‘ekolojik ortamda organik rekabet’ başlığı altında ‘ortak yaşama’ deyince aklına neden ‘otlakçılık’ geldi, söyler misin?” dedi Maurice bey.

“Gayet mantıklı değil mi sizce, Maurice bey?” dedi iri yarı çocuk ukalalaşmamaya özen gösterir bir mütevazilikle.

“Acaba anladığımı mı anlatmaya çalışıyorsun, merak ettim doğrusu, ” dedi Maurice bey biraz yukardan bir ses tonuyla.

“İtiraf etmeliyim ki Maurice bey, birçok insanın aklının ucundan bile geçemeyeceği kadar uyanıksınız, hayır, yoksa benden yazarak gammazlamadığım arkadaşımı başka bir merakınızı gidermek için anlatarak mı gammazlamamı bekliyorsunuz?” dedi iri yarı çocuk.

Maurice bey yaşadıklarının yalan ya da şaka olmadığına ikna olur olmaz “Kim bilir, belki de arkadaşını kiminin kafasında ölümsüzleştirecek bir fırsatı ayağınla tepiyorsundur, ” dedi. Gözlerini iri yarı çocuktan alıp sınıfa vererek “kim kompozisyonunu, ya da yazısını ya da ne bileyim nesini okumak, ya da ne bilyeim ne yapmak istiyor?!” dedi. Gülüyordu. Maurice bey’in yüz ifadesiyle yumuşayan öğrencilerin birçoğu el kaldırdı. Maurice bey hakkıyla birini seçmek için kendi ekseni etrafında dönerken iri yarı çocuğun elinin de havada asılı olduğunu gördü. Dönüşünü iri yarı çocuğun hizasında kesti ve burnunun ucuyla sözün kendisinde olduğunu işaret etti.

Bütün sınıfın tersine Maurice bey’in kendisiyle tekrar muhattap olup sözü kendisine verişine hiç mi hiç şaşırmayan iri yarı çocuk “Kompozisyon okumak değil, size ‘ekolojik ortamda organik rekabet’in en sağlıklı sureti ‘ortak yaşama’nın biz insanlar için biyolojisine sadık en derin sosyo-kültürel boyutunun neden ‘otlakçılık’ fenomeninde saklandığının bence kabul bekler akılcılıktaki hikâyesini anlatmak istiyorum, ” dedi.

Maurice bey’in yüzünde oluşacak ifadeye uşak sınıf sakinleri yavaş yavaş öğretmenlerinden ödünç aldıkları çenelerini düşürmeye başladılar. İri yarı çocuğun sıra arkadaşı, arkadaşının ikide birde ön plana çıkışından iyice rahatsız olmuş bir şekilde sırasında kaybolmaya hazırlanıyor gibiydi; küçüldü de küçüldü.

Maurice bey yüzündeki ifadenin üzerine çizgi çekermişcesine vicdansız “Devam et!” dedi.

Öğretmeninden aldığı vicdansız ses tonunu ağzında yatıştırıp, kendi dilinin üzerinde sakinleştirip, bir bilirkişininkine dönüştürerek “Edeyim, efendim, ” dedi iri yarı çocuk. “’Ekolojik ortamda organik rekabet’in ya da ‘ortak yaşama’nın bilimsel olarak ne anlama geldiği konusuna bir daha girmeden sosyo-kültürel mayalı gibi görünen fenomen ‘otlakçılığın’ biyolojisinden miyolojisinden bahsedeyim. ‘Otlakçılık’ bence insanın ‘ekolojik ortamda organik rekabeti’ en iyi şekilde düzenleyebilmek için geliştirdiği ‘ortak yaşama’nın izlemlenebilir en aktüel tanımdır. Çünkü bu tanımda şimdiye kadar yapılmış açıklamaların tersine dürüst bir kabullenme vardır: ‘Otlakçılık’, günümüz ‘ortak yaşama’nın, tanımına öldürücü bir virüs gibi yerleşmiş ‘kollektif egoizm akımı’ndan dersini almış, en sıcak tanımıdır. Yaşayıcılarının çıkarlarının devamlılığına dayanan ‘ortak yaşama’nın tersine ‘otlakçılık’ta yaşayıcılarının çıkarlarının istikametini gösteren levhadan bir ok yok edilmiştir. Artık çıkarın yönü tektir. Ama garip olan, sistemin adı değişmemiştir. Sistem hala ‘ortak yaşam’dır; çıkarın yönü tek taraflı olsa da. Hatta ‘ortak yaşam’ bu yönün tek kalması şartıyla varlığını sürdürebilmektedir. Yani çıkara ters yönde yaşayanların varlığı da bunun böyle kalmasına endekslenmiştir. Bizden alındıkça yaşıyoruz sanki! Verişimiz bile bizi aşmış sanki. Kontrolümüzde değil. Veriyor muyuz, alıyorlar mı belli değil. Artık alışlarının verişimizin ardı arkası şaşkın şaşkın bakakalmaktan öte gidemiyoruz. ‘Ortak yaşama’ bu olmuştur.”

Sınıftan çıt çıkmıyordu. Sanki olanı da olmayanı da küçük dilini yutmuştu. Maurice bey kısa bir düşünce sessizliğinden sonra “Arkadaşını iyi irdelemişsin, ” dedi.

Gözlerini Maurice bey’inkine dikerek “Ben arkadaşımdan değil onun sözde arkadaşlarından bahsetmiştim, ” dedi iri yarı çocuk.

Maurice bey birden çocuğun adını dahi bilmediğine utanarak “Adın ne senin?” dedi.

“Adım Ernesto, Maurice bey, ” dedi iri yarı çocuk.

“İtiraf etmeliyim ki Ernesto, ” dedi Maurice bey “bu konuyla ilgili epey bir kafa yormuşa benziyorsun. Pek de yanlış şeyler düşünmemişsin.” Masasına doğru yürürken sınıfa döndü ve “Ernesto’nun düşünceleriyle ilgili bir şey söylemek isteyen var mı?” dedi. Ön sıradan bir el kalktı. Bu el Ayşa’nın sıra arkadaşı burnu havada Josephine’nin eliydi. Maurice bey kıza konuşmasını işaret etti. Kız tam ağzını açmak üzereydi ki zil çaldı.

“Yarınki derse de siz mi gireceksiniz?” dedi ön sıradaki kızlardan biri.

“Hayır, yarınki derse yine öğretmeniniz, Chantal hanım, girecek, ” dedi Maurice bey.

 
Toplam blog
: 47
: 537
Kayıt tarihi
: 09.04.08
 
 

Freiburg Üniversitesi Nörolengüistik ve Felsefe bölümü mezunuyum. H..