Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mayıs '12

 
Kategori
İlişkiler
 

Kötü Gün Dostunuz Var mı?

Kötü Gün Dostunuz Var mı?
 

Kötü Gün Dostu Azdır... Özdür...


Arkadaşlarım hep önemli oldu hayatımda.
Gecenin köründe hastalandıklarında da aradılar onları hastaneye götürmem için, erkek arkadaşlarından ayrıldıklarında, işten atıldıklarında da… Bu kez omzumda ağlamak için.
Bazen gelen telefonun ucundaki sesin parası yetişmemiş oluyordu arabasını tamirden çıkarmaya, bazen de ne yapması gerektiğini bilmiyordu karın ortasına saplanıp kalan arabasıyla.
Hepsinde tereddütsüz koştum yardımlarına. Sorgusuz, sualsiz.
Gecenin bir körü olmasına aldırmadan. Cebimde kaç lira olduğuna, o soğukta karın içinde arabanın saplandığı yere nasıl yürüyeceğimi düşünmeden.

Elimde avucumda ne varsa arkadaşlarla paylaşıldı. Öyle görmüştük, öyle öğrenmiştik. Sıkıntıda olan bir arkadaşımız varsa bize rahat uyumak haramdı.
Arkadaşlık lafta değildi bizim sözlüğümüzde. Kuru sözlerle mangalda kül bırakmayanlardan değildik biz.
Ama işte, “İyilik yap deniz at” demişler ya hani, o iş o kadar da basit olmuyor(muş).
Beynin sana yapılanları unutsa da illa ki, hissettirilenleri ısıtıp ısıtıp önüne koyuyormuş temcit pilavı gibi.
Bir gün, hiç ummadığın anda seni yüzleşmeye itip: “Hani sevgilisinden ayrıldığında onlar barışana kadar her gün görüştüğün arkadaşın değil mi bu seni barıştıklarından beri hiç aramayan?” diye patlatıveriyormuş soruyu en savunmasız anında, acımasızca.
Ya da “Hatırla bak, sen değil miydin onun için yöneticinle konuşan. Projeyi kaybetme riskini göze alan” diyebiliyormuş bir başkasında… 

Peki sormaz mısın kendine, “Tüm bu beyin oyunlarına karşı senin tavrın ne?” diye…
Verebileceğin cevap tek yaptığının arkadaşlarını haklı çıkarmak olduğudur. O kadar çok yanlış vardır ki genel resme baktığında. Herkes bunca yanlışı yaparken tek doğru ben olamam, olsa olsa bu yanlışların tümü benden kaynaklanmıştır diye düşünürsun.
Oysa tek yaptığın kendini kandırmamak. Çünkü ihtiyaç duyduğunda arkadaşlarından biri bile yanında değil, farkındasın artık.
Onun yapacak “daha önemli” işleri var çünkü. Kendi işleri. Seninle uğraşacak zamanı yok. Çok yoğun, İstanbul büyük, trafik berbat, birbirinize uzaksınız, telefon açmayı unutmuş yoksa gerçekten aklındaymışsın, toplantısı çıkmış, bla bla bla…

Üzerinde fazla durmamaya, önemsememeye çalışıyorsun ama işte dedim ya, beyin bu. Rahat bırakmıyor seni, açıyor eski defterleri.
Öğretildiği gibi değilmiş gerçek hayat. Kitaplarda okuduğumuz gibi değilmiş doğrular. İnsanların kendi doğruları varmış. Kötü günlerinde senin onların yanında olmanı bekleyenler, senin kötü gününde başka yerde olabiliyorlarmış. Aslında buymuş normali. Her şey tek taraflıymış.
İnsanlar bir şey vermeden sürekli almak isteyen yaratıklarmış.
Onlar yaptıkları en ufak bir yardımı bile sürekli sana hatırlatıp seni her konumda borçlu çıkartırken, sadece senmişsin yaptığı iyilikleri denize atması gereken.
Onlar hoş tutulmak isterler, hoş tutmakla uğraşmazlarmış. Bir şey vermek isteyecekleri uygun zamana denk gelmen gerekiyormuş meğer.
Tam bir dürüstlük/sadakat beklerken, seni hiç düşünmediğin bir anda arkandan bıçaklarlarmış.
Özellikle işyerinde fikir paylaştığın insanların aslında sana yardım etmek için değil, kendi çıkarları doğrultusunda seni yönlendirdiklerini farkedermişsin zamanla… Hem de şans eseri.
 

O çok severek dertlerini dinlediğin kişilerle “arkadaşlığın” da işyerinden ayrılana kadarmış. Bu “arkadaşlığın” bir sonraki evresi:

a) Yolda tesadüfen denk geldiğinde “Daha geçen gün senden bahsettik işyerinde, ama telefonun yokmuş arayamadık. Versene telefon numaranı. Mutlaka görüşelim” yalanı… Veya
b) Uzaktan diğerini ilk farkedenin cep telefonuyla oynamaya başlaması ya da çantası karıştırarak diğerini görmezden gelmesiymiş.
İncinirmişsin her seferinde. Her yapılanla biraz daha içine kapanır biraz daha kendinle başbaşa kalırmışsın.
Gitgide azaltırmışsın etrafındaki “kendine müslüman” kalabalığı. Belki de budur insanların asosyallik dedikleri…

Her “kötü deneyim” tecrübedir. Doğru düzgün yapılanları kolaydır unutmak.
Arkadaşlık tecrübelerimin her birini misket yapıp bir torbaya koydum, uzun zamandır taşıyordum. Gitgide ağırlaştı. Ve öğrendim ki değer verip beklentileri olduğunda kırılıyormuş insan. İlkin onlardan vazgeçtim. Sonra açtım torbanın ağzını yürürken. Her biri teker teker düştü, yükümden kurtuldum.

Şimdi bana sormayın “Nedendir bu yalnızlığın?” diye.

Huzurdur peşinde olduğum.

Kalabalık yalnızlıklardan uzak dururum.

http://umutsuziskadini.com/

https://twitter.com/#!/UmutsuzIsKadini

http://www.facebook.com/#!/pages/Umutsuz-%C4%B0%C5%9F-Kad%C4%B1nlar%C4%B1/120364508011392

 

 

 
Toplam blog
: 83
: 1446
Kayıt tarihi
: 03.10.11
 
 

Uzun yıllar plazalarda dirsek çürütmüş, son yıllarda refahı evden çalışmakta bulmuş ikiz kız anne..