Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ekim '07

 
Kategori
Futbol
 

Kötü oynadık ve yenildik...

Kötü oynadık ve yenildik...
 

"Bugün 2008 Avrupa Kupası elemelerinde Yunanistan’la kritik bir karşılaşmamız var. Şimdiye kadar Yunanistan’a karşı maç kaybetmemiş olmamıza rağmen, puan sıralamasındaki durumumuz millilerimizin strese girmesine müsait. Bu yüzden kötü bir netice almaktan korkuyoruz" demiştim bugünkü gazete manşetleri yazımda...

Aslında yenileceğimizi tahmin ediyordum ama, bunu açık açık söyleyemedim.

Maça gelen seyirciler, sonunda galibiyetin de, yenilginin de olabileceği bir futbol müsabakası izlemeye gelmiş gibi görünmüyorlardı. Son günlerde yaşadığımız terör olaylarının etkisiyle seyircimiz heyecanlıydı, duyguluydu. Sanki bir düşmanla karşı karşıyaydık. Kurtuluş Savaşı'nda Ege'de denize döktüğümüz Yunan takımıydı rakibimiz, öyle düşünüyorduk. Atatürk posterleri ve bayraklarıyla onları korkutmaya çalıştık. Hatta milli marşlarını ıslıklayarak güya onların moralini bozduk.

Halbuki herkes bilir ki, milli marşa yapılan saygısızlık insanı tam tersine kamçılar. Ne oldu şimdi? Sahadan yenik ayrıldık diye kıyamet mi koptu?

Yenilginin sebeplerini araştırmak, hatayı tamir etmek ayrı bir konu. Her işte devamlılık esastır. Elbette yetkililer gerekeni yapmaya çalışacaklar, o başka... Ama rakibimiz maçı hakkıyla aldı, bu da bir gerçek...

Allah'tan maçın sonunda istenmeyen olaylar yaşanmadı ve hatta galip gelen rakibimizi alkışlamayı da bildik.

Olaya sadece klasik bir karşılaşma olarak bakarsak, söyleyebileceğimiz şey çok basit... Gol fırsatını değerlendiremeyen, karşı takıma da bu kadar açık fırsatlar veren bir takımın, sonunda golü yemesi normaldi. Yani atamayana atarlar hikâyesi... Kötü oynadık ve yenildik...

Ancak genel duruma baktığımızda her şey bu kadar basit değil. Bir kere gruptaki şansımızı imkânsız denecek kadar zora soktuk. Tarihimizde ilk kez Yunanistan'a yenildik. Hem de bu yenilgiyi kendi sahamızda, uğurlu stad zannettiğimiz Ali Sami yen'de aldık.

Fatih Terim ve ekibi için telafisi güç bir netice oldu. Maç biter bitmez televizyonu hırsımdan kapattığım için hocanın ne söylediğini bilmiyorum. Ama Norveç'i ve Bosna Hersek'i yenerek finallere gideceğiz demiş olabilir.

Kaybettiğimiz her maç sonunda söylenenler aynı. "Artık önümüzdeki maçlara bakacağız ve onları kazanıp finallere gideceğiz..."

Böyle söylenerek maç kazanılmıyor işte... Kızarak, ona buna saldırarak da maç kazanılmıyor. Biz bu arada ders vereceğiz derken ders almaya devam ediyoruz.

Celal Çelik arkadaşımız bir yazısında, Mustafa Denizli’nin Euro 2000 Avrupa Futbol Şampiyonası’na katılmaya hak kazandığımız Serbest İrlanda maçı sonrasında verdiği demeçte “sadece İrlanda’yı elemedik, içimizdeki İrlandalıları da yendik” lafına atıf yaparak:

"...artık “içimizdeki rakipler” nasıl etkilenecek olursa olsun, esas amacın oyun oynamak, oyundan keyif almak olduğunu benimsemek zorundayız. Milli takım oyuncuları attıkları gollerle maç kazandıkları için sevinmeli, spor medyasına “gol” attıkları için değil. Maçı gerçek rakiplerle yapmalıyız, kendimizle değil" diyordu.

Görünen o ki, ne kendimizi ve ne de "içimizdeki İrlandalılar'ı" yenebildik bu akşam... Hâlâ geleceğe ümitle bakmalı mıyız? Elbette... Ümitsizliğin kimseye faydası yok. Ama ümit aç kalındıkça yenecek bir somun ekmeği de değil. Umudu hakedecek girişimlerde de bulunmak zorundayız.

Hepimize geçmiş olsun...


 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..