Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Haziran '17

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Küba gezi notları (Pinar del Rio)

Küba gezi notları (Pinar del Rio)
 

Pinar del Rio sokakları


29 OCAK 2017 ( VARADERO  - PİNAR DEL RİO )

Meraklısına notlar;

Konaklama; Hostal Janti Santaya Calle Maximo Gomez 169 A    ( 25  CUC )

Havana Club ile öylesine mest olmuşum ki, sabah saat 05’e kadar deliksiz uyumuşum. Yastığı dikip onaltı gün boyunca Küba’da gördüklerimi, yaşadıklarımı hatırlıyor bir kez daha yaşıyorum. Eşimin hazırladığı sandviçler ve çayla sabah kahvaltımızı hallederek, yüzelli metre ötemizdeki Viazul Otobüs Terminaline geliyoruz.

Terminal bu saatte bile yabancılarla dolu. Yine aynı çileli yolardan geçip, elimdeki rezervasyon çıktısını bilete dönüştürüyorum. Bagajları teslim edip, bir buzdolabını andıran otobüste yerimizi alıyoruz. Biner binmez de ihtiyaten yanıma aldığım maskeyi yüzümew geçiriyorum. Klimalara karşı korkunç bir allerji belirdi son yıllarda. Uzak Doğu ülkelerine yaptığım gezilerden kapmış olmalıyım, vücuduma yerleşmiş olan virüsler böyle ortamlarda şımaracak popülasyona eriştiklerinde felaket bir rinit ve öksürükle canıma okuyorlar.

Görünüşte üçyüzon kilometre yolumuz var Pinar del Rio’ya, Havana’dan geçeceğiz. Ama, yaklaşık altıbuçuk saat sürecek. 08.00’de hareket edecek otobüs pek çok yerleşime uğrayarak 14.30’da Pinar del Rio’ya varacak. Güneşin kızıllığı yerini çılgın bir sarıya bırakırken hareket ediyoruz, tam saatinde.

Sahili izleyerek sürecek yolculuğumuz, belli ki, güzel panoramaların içinden geçeceğiz. Az sonra, paralı yola giriyoruz. Boca de Camarioca’dan geçiyoruz. Camarioca nehrinin güzel bir delta yaparak Atlantik Okyanusu’na döküldüğü bölgede bulunan yerleşim, daha çok Varadero’nun lüks otellerinden ve gürültüsünden kaçmak için ideal bir yer, Varadero’ya uzaklığı sadece sekiz kilometre.

Camarioca’da bulunan ve Varadero’nun turism ulaşımının ana merkezi Juan Juan Gualbento Gomez Havaalanı’na geliyoruz. İnen de yok binen de, devamö ediyoruz.

Hava oldukça bulutlu, Varadero’da kalsaydık bugünümüz de yağmurla geçecekti anlaşılan. Havana’ya yüzonbeş kilometre yolumuz var. Varadero’nun da bağlı bulunduğu il merkezi Matanzastayız şimdi.  Geniç bir koyu doldurup, gerilere sarkan bir büyük yerleşim burası. Şimdilerde, Varadero’nun şımarık paket turistlerinin yüzünden ihmale uğramış bir tarım ve ticaret kenti. Oysa, 18. Ve 19. Yüzyılda Matanzas edebiyat ve müzik alanında çok önemli bir yere sahipti. Geleneksel Küba müziği formlarından Danzon ve Rumba  bu toprakların nabzında atıyordu.

Şeker kamışı üretim ve ticaretinin kentte geliştirdiği burjuvazi tarafından açılan Sauto Tiyatrosu Küba’nın en önemli tiyatrolarından sayılıyordu. Ayrıca, bu topraklarda pek çok edebiyatçı ve şair yetişmişti. Belli ki, o şaşaalı yıllardan geriye fazla bir şey kalmamış, Varadero’nun gölgesinde yaşayan bir kent haline dönüşmüş Matanzas.

Hava iyice kapattı, yağmur başladı. 1.5 saattir yoldayız, başka önemli bir tatil beldesi Jibacoa’dan geçiyoruz. Kristal denizi ve atolleri ile deniz fotoğrafçılarının ve dalgıçların favori yerlerinden Jibacoa.

Artık, Havana’ya yaklaşıyoruz. Başkentin gözde plajlarından Playa del Estedeyiz. Fırtına denizi karmakarış etmiş, dalgalar beyaz köpükler halinde ürkütücü görünüyor. Atlantik sahilleri boyunca yoğun bir yağmur altında ilerliyoruz, cam sileceklerinin imkan verdiği ölçüde etrafı görmeye çalışıyorum. Saat 10.30’da neredeyse kasırgayı andıran bir rüzgarın  savurduğu yağmur altında Havana’ya giriyoruz.

Otobüs Havana Vieja ( Eski Havana )’da neredeyse boşalıyor, yabancıların tümü burada iniyor. Artık, aşina yerlerini seyrediyorum Havana’nın, kıdemlisi olarak; San Lazaro sokağının renkli yıpranmış binaları, geniş bir alanda yükselen Maceo’nun heykeli, Vedado semti, Havana Üniversitesi derken 10.56’da Havana’nın o ulaşımı çok zor Viazul Otobüs Terminaline geliyoruz.

Vinales yönüne yolcu kuyruğu var, yer yok, şoförler, en ön sırada kendilerine ayrılmış koltukları satıyorlar. Normalde Havana – Vinales hattı 12 CUC  iken, iki gençten 30’ar CUC alıyorlar, üstelik çocuklar koridorda yerde oturuyorlar.

Sonunda 11.28’de Pinar del Rio’ya hareket ediyoruz. Yollar bozuldu, yağmur hız kesmeden devam ediyor. Oturduğum yerden kilometre saatini görebiliyorum, sarsıntıdan olmalı, çok geçmeden çalışmaz oluyor, sanırım 80 kilometre hızla gidiyoruz.

Artemisia ve Las Terrezas’a giden kavşaklardan geçiyoruz. Çok daha uzun soluklu bir vgezi yapabilseydim Küba’da bu iki yerleşimi de görmek isterdim. ( Dönüşte kısmet oluyor Las Terrezas’ı görüyorum, yazacağım gibi ). Artemisia, direnişçileri ile devrim yıllarında Castro gerillalarının yanında olmuş, bu yüzden Şehitler Anıtı ile o günlerin vefa borcu ödenmeye devam ediyor. Daha önce Havana’ya bağlı iken 2004 yılında ayrı il olmuş ve Havana’nın bahçesi olarak adlandırılıyor.

Şoförler Varadero’dan bu yana aralıksız konuşuyorlar, bunca zaman hararetle ne konuştuklarını anlayabilmek için İspanyolca bilmeyi çok isterdim.

Bulutlar giderek parçalanıyor, umarım Pinar del Rio ve Vinales’i yağmursuz günlerde dolaşabiliriz. Yol boyu, pembe ve kırmızı çiçekleri ile ateş ağacı denen muhteşem görüntülü ağaçlar  başladı.

Pinar del Rio’ya elli kilometre kala mola veriyoruz. Güzel bir mola yeri ve Batı Küba’nın doğal dokusu burada ilk ip uçlarını veriyor.  Tesisin hemen yanında bir tütün tarlası ve geleneksel tütün deposu var.

Tam verilen saatte 14.30’da Pinar del Rio’ya giriyoruz. Çantalarımızı almaya çalışırken, bir gencin elinde isimlerimizi taşıyan bir pankart görüyorum. Elena’nın adımıza rezervasyon yaptırdığı casa particular’ın sahibi olmalı. Terminalin iki sokak altında Maxımo Gomez caddesinde Janti Santaya’ya giriyoruz ( 25 CUC ). Yeni yapılmış, ayrıntıları düşünülmüş bakımlı bir yer, beğeniyoruz.

Bugün Pazar olduğundan, caddeler bomboş tüm dükkanlar, restoranlar kapalı. Ortalıkta, asker iznine çıkmış gibi dolaşan genç delikanlılardan başka kimseler yok. Alameda, Maximo Gomez ve Antonio Maceo kentin ana arterleri olmalı, boydan boya dolaşıyoruz. Karşıdan bir genç gülerek geliyor. Bizi Viazul Terminalinde görmüş ilk indiğimizde. Kısa sohbetten sonra, bugün açık paladar ( lokanta ) bulabileceğimiz yer soruyorum. Tabii deyince peşine takılıyoruz, epey yürüdükten sonra demir merdivenle çıktığımız daracık terasta geveze biri teslim alıyor bizi. Size, 25 kilometre uzaktan taze balık getirerek, güzel bir balık tabağı yapacağım diyor. Bu güven vermeyen tipe ne kadar tutucağpını soruyorum, adam başı 20 CUC  deyince, dönüşte bakarız diyerek uzaklaşıyoruz.

Kimsesiz caddede bir kuyruk var, pizzacı bu. Birer peynirli ( quesa ) pizza alıyoruz ( 7 CUP ). Hemen alamıyoruz tabii, epey bekliyoruz, sıra geliyor, fırının hamama çevirdiği mekanda genç fırıncı elimize domuz jambonlu pizzaları tutuşturuyor. Bu sıcakta bağırsakları bozmamak adına peynirli istediğimizi söyleyerek bir kez daha beklemeye başlıyoruz. Ayaküstü, ellerimiz yanarak yiyoruz, çok da lezzetli olmuş mübarek.

Caddeler boyunca dolaşıyoruz, bir patiodan ( bahçe ) müzik sesleri geliyor. Çok gür sesli ihtiyar adam son’lar ( Küba’da İspanyol ve Afrika orijinli bir müzik türü ) söylüyor.Pedro Junco Kültür Evi’nde yaşlıların bu yaşama sevincini hayranlıkla izliyor ve ülkemizde yaşlıların gömüldüğü melankoliyi hatırlıyorum bir an.

Gölgede bir kafenin önünden geçerken bira şişeleri görüyorum. Küba’nın ucuz biralarını hep merak ediyordum, üzerinde hiç bir marka olmayan bir biradan vermesini söylüyorum garson kıza. Bildiğim en ucuz bira Mayabe ama onunda üzerinde etiketi olduğunu hatırlıyorum ( 15 CUP ). Tadı biraz acı ama buz gibi bira sıcakta iyi geliyor, hafiften de sarıyor, beğeniyorum.

Tüm kentlerin Pazar günü sokakları hüzün verir bana, kimsesizliği ile. Bu ruh üşümesi ile biraz daha dolaşıp odamıza çekiliyor, notlarımı yazıyorum.

Küba’yı anlamak mümkün olmayacak anlaşılan; Şöyle ki, pizza 7 CUP, markette donmuş pizza 25 CUP, peynir 200 gr 2.5 CUC, peynirli pizza 7 CUP. Gel de çık işin içinden.

30  OCAK  2017 ( PİNAR DEL RİO – VİNALES )

Meraklısı için; Konaklama; Casa Pepito y Santy  Calle Rafael Trejo # 39  Tel. 005348793371 ( 20 CUC )

Pinar del Rio’ya bir gün, daha doğrusu bir gece ayırmıştım. Bugün, Vinales’e geçeceğiz. Vinales’in çok pahalı okudum sürekli. Elzem olan malzemeleri buradan alalım diyoruz. Bugün Pazartesi, dükkanların daha büyük bir iştiha ile açılması gerekirken, caddelerde bunca insan sel gibi işlerine akarken hâlâ dükkanlar kapalı.

Bu arada Viazul Terminaline gidiyor ve Vinales’ten Havana’ya dönüşümüz için, 14.00’de hareket edecek otobüs için bilet alıyorum ( 12x2=24 CUC ). Şimdiye kadar Viazul seyahatlerindeki biletleri İstanbul’da internet üzerinden almış ve çok da rahat etmiştim. Ancak, Vinales dönüşünü açık bırakmıştım, Havana’da konaklamadan Jose Marti havaalanında geceleyip, Moskova uçağına bineceğiz.

Giderek daha da hareketleniyor Pinar del Rio caddeleri, araç trafiği yolları kapatıyor. İnsanlarla dolu caddelere, pencerelerden müzik sesleri akıyor. Buranın meşhure Pazar yerine gidelim diyoruz, Mercado Agropecuario sabah 08.00’de açılıyor, off-line haritam maps.me’nin pe3şine takılıp dünyanın yolunu yürüyoruz. Karşımıza geniş bir demir kapı arkasında bomboş bir alan çıkıyor. Civardaki sorgulamalardan anladığım kadarı ile artık açılmıyormuş. Bunca ünlü bir yerin kapanmasına inanmasam da şu an kapalı olduğu için çaresiz geri dönüyoruz.

Aslında Pinar del Rio fotoğraf için iki gün ayrılacak kadar zengin bir kent. Ne var ki; tüm gezi kitapları ağız birliği etmişler gibi buranın turistik bir yer olmadığınbı yazıyorlar. Turist, hele hele paketlenmiş turist deniz, güneş ve eğlence sac aytağında harmanlandığı için, böylesi güzellikler rağbet görmüyor.

Neysei dükkanlar açılmış, biz Pazar yerine gidip gelirken, devletin işlettiği pasaklılığından belli olan bir markete giriyoruz. Dün aldığımız paketteki galetalar hoşumuza gitmişti. Raflarda görünce tekrar almak azmiyle sokuluyoruz. Yandaki kadın ilgilenmiyor bile. İşaret edip alacağımız şeyleri gösteriyorum, hafifçe omuzunu silkip bekle dergibi hareketler yapıyor. Bu arada yanımıza bir sürü insan geliyor.

Sonunda bir genç geliyor, yanında bir torba bozuk para var. Tezgâhın üzerine döküp, aheste onları saymaya başlıyor. Onbeş dakika süren para sayımından sonra, el,ndek, poşetteki ürünleri reyonlara yerleştirirken, başında bekleyen onbeş kişiden habersiz gibi davranıyor. Elimde 25 CUP, sık sık “ amigo “ diye sesleniyorum, hiç tınmıyor. Sonunda iki kez bağırınca yanımda duran kadınlar korkuyor, adam kafasını dönüp bana bakıyor. Paraytı uzatıp, sert bir hareketle karşımda duran galetaları gösteriyorum. Parayı olup, galeta torbasaını uzatıyor.

Kısa da olsa, Pinar del Rio’dan geçti yolumuz, beğenilmeyen bu kâdim kenti biz çok beğendik eşimle. Gider ayak hakkında kısaca bir şeyler anlatmazsak saygısızlık etmiş olurum kanımca; Dünyaca ünlü tütün plantasyonlarının bulunduğu be kent 1774 yılında kurulmuş. Pinar del Rio’nun Havana’ya uzaklığı 164 kilometre olduğundan Havana’nın çılgın gecelerinden uzaklaşmak istemeyenler buraya günübirlik turlarla da gelebilirler, hatta Vinales vadisine kadar uzanabilirler. Tabii, bu bir kentin ruhunu nasıl kavradıkları ile ilgili biraz da. Bir kaç, ünlü yerde fotoğraf çektirip, selfie yapma derdinde olanlar için bu süre elbette yeterli olacaktır.

Kentin, kolonyal mimarisi ile şaşırtan binalar özlerini yitirten, bir başka anlamda bunları şirinleştiren rengarenk boyalarla doyumsuz şölenler sunuyor. Palas de Guash ( 1909 ),  1892 den beri ayakta duran Casa Garay, Museo de Ciencias Naturales Sadalio de Noda oarak adlandırılan ( Küba’da ne hikmetse müze isimleri hep böyle uzun oluyor. ) Doğal Bilimler Müzesi, Museo Provincial de Historia yani Kent Tarihi Müzesi bu mimari mirastan bir kaçı.

Şair Jacinto Milanes’in adını taşıyan tiyatro binası, 1845 yılına tarihleniyor, 540 koltuğu ile. The Fabrica de Tabacos Francisco Donatien şimdelerde teşhire açık bir puro fabrikası iken geçmişinde hastane olarak görev yapmış.

Biz gece alemini pek sevmediğimiz için takılmasak da, Rumayor Kabaresinin, Afro-Küba orijinli güzel bir seyirlik olduğunu biliyorum.

Kaldığımız Hostal Janti Santaya’dan çantalarımızı alıp Viazul Terminali’ne geliyoruz. Yakınlarda Vinales’e giden carro’lar ( taksi dolmuş ) varmış. Hiç de tarif edildiği gibi bir yer bulamayınca, Omnibus’un terminaline yöneliyoruz. Belinde uzun bir ahşap jop taşıyan güvenlik görevlisine, dilim döndüğünce Vinales’e gideceğimizi anlatıyor. Adam durup durup “ vah vah “ diyor. Gariptir, ben de bu adamın bizim halimize üzüldüğünü, ters köşe olduğumuzu zannediyorum. Neden sonra jeton düşüyor. Küba’da halk otobüslerine “ Gua Gua “ deniyor, anlaşılan “ vah vah “ şeklinde telâffuz ediliyor ve adam bize bu araçlara binmemiz gerektiğini anlatıyor.

Terminalin arkasında civar köylere kalkan gua gua’ların peronlarına geliyoruz. Hiçbirinin üzerinde Vinales yazmıyor, ortalıkta dolaşan bir adama soruyorum, gidip içeriden öğreniyor. 10.20’de buradan kalkacakmış. Adam şoförlük yaptığı “ camion “u gösteriyor. Küba’da üzeri kapatılıp, basit oturaklar yapılmış kamyonlar yerellerin çok kullandığı ekonomik ulaşım aracı.

Ortalıkta kimselerin olmayışının sırrını neden sonra çözüyoruz; nmeğer terminal yolcu girişi ön tarafta imiş ve her gidilecek yer için kalabalık kuyruklar var kapıların önünde bekleyen görevli kimseleri bırakmıyor. Perona bekledikleri araç girip de görevli kapalı kapıyı açınca hışım gibi yer kapmaya koşuyorlar. Biz araca binene kadar, elimizde çantalarımızla ezileceğiz anlaşılan. Kamyon şoförüne söylüyorum; “ ben soföre söylerim, kuyruğa girmeden önce sizi bindiririm “ diyerek sahip çıkıyor ve Vinales’e gitmek için ödeyeceğimiz ücretin sadece 2 CUP (  yaklaşık 32 kuruş ) olduğunu söylüyor. Viazul’e ödediğimiz bedellerin yanında neredeyse bedava, ama; çantalarımızla hele eşim yanımdayken gua gua macerasına hiç girmemiştim şu ana dek.

Çok geçmeden beklediğimiz araç geliyor, önce biz binip,  soföre 4 CUP uzatıyorum,arka koltuklara oturuyoruz, çantalara da kuytu bir köşe buluyoruz, beli ki, araç çok dolu olacak. Bir görevli gelip bizi kaldırmak istiyor, soförü gösteriyorum, bir şeyler konuşuyorlar, çekip gidiyor adam. Küba’da tuvaletlere verdiğimiz 1 CUP’tan sonra ödediğimiz en küçük bedel bu araca oldu, sadece 64 kuruşa Vinales’e gidiyoruz.

Araç ağzına kadar doluyor, hiç bir kargaşa yok, sadece Küba geleneğinden olan yükses sesle konuşma ve sohbetler yayılıyor aracın içine.Ardından soför güzel bir müzik çalmaya başlıyor.

Yamaçları, virajları Viazul otobüslerinden çok daha konforlu alıyor gua guamız, hiç teklemeden tırmanıyor rampaları. Güzel panoramalar, tütün depoları ve tütün tarlalarının görselliği içerisinde ilerleyen gua gua 11.10’da Vinales’e giriyor.

Son durakta iniyoruz. Vinales’in iki caddesi var topu topu, birisi Salvador Cisneros diğeri Elena’nın bizim için rezervasyon yaptığı Rafael Treja caddesi. Bizim gideceğimiz casa particular’ın kapı nosu 5 A, caddeye girdiğimizde kapı noları 150’den başlıyor. Tam tombala, caddeyi sonuna kadar yürüyeceğiz anlaşılan.  Neden sonra 5 noyu görüyoruz, ama 5 A yok. Daha ileride başlayan toprak bir yol üzerindeymiş, genç bir kızdan aldığım cevaba göre. Yağan yağmurlardan yol çamur olmuş, girsek çantalarımızla üstümüz başımız batacak. Tam geri dönecekken, Casa particuların sahibesi Yuyu geliyor yanımıza. Sinirden önce Türkçe sonra İngilizce olarak; “ dünyanın yolunu yürüttün, bir de çamurun içine giremem “ diye söyleniyorum, o da garip garip bakıyor.

Geldiğimiz onca yolu geri yürümeye başlıyoruz, Göçzümüz, üzerinde “ avaliable “ yani müsait yazılı casalarda. Zaten cadde boyu, rengarenk, tek katlı, minik bahçeleri ile casalar dizilmiş yanyana.

Sonunda iyi bir ailenin yanında temiz bir oda buluyoruz, kadın 25 cuc diyor ama fazla direnmeyerek fiyatı indiriyor. ( 20 CUC). Casa Pepito y Santy  Calle Rafael Trejo # 39  Tel. 005348793371

İlk girdiğimde karşılaştığım, kucağında çocuğunla oturan genç kadına, yanındaki annesi ve komşusuna İstanbul’dan getirdiğim taş bilekliklerden birer tane, babasına da pusulalı bir anahtarlık  hediye ediyorum şaşırıp defalarca “ gracias “ diyorlar.

 
Toplam blog
: 80
: 6572
Kayıt tarihi
: 04.03.07
 
 

Hayatın anlamı; anlamlı yaşamaktır. ..