Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Aralık '17

 
Kategori
Güncel
 

Kudüs Nöbeti

Kudüs Nöbeti
 

Murat Bardakçı’nın babası olan İlhan Bardakçı’nın, gözleri dolduran yaşadığı ve anlattığı bir hatırasından bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum;

“MEVKİ: Kudüs. 
MEKÂN: Mescid-ül Aksa 
TARİH: 21 Mayıs 1972 Cuma. 
O’nu o merdivenin başında gördüm. İki metreye yakın bir boy. İskeletleşmiş vücudu üzerinde bir garip giysi. Palto?.. Hayır, kaput, pardesü veya kaftan? Değil. Öyle bir şey, işte.
Başındaki kalpak mı, takke mi, fes mi? Hiçbirisi değil. Oraya dimdik, dikilmiş. Yüzüne baktım da, ürktüm. Hasadı yeni kaldırılmış kıraç toprak gibi. Yüzbinlerce çizgi, kırışık ve kavruk bir deri kalıntısı.
 
Yanımda İsrail Dışişleri Bakanlığı Daire Başkanı Yusuf var. Bizim eski vatandaşımız. İstanbullu. “Kim bu adam?” dedim.
 
Lâkaydi ile omuz silkti. “Bilmem,” diye cevap verdi. “Bir meczub işte. Ben bildim bileli, yıllardır burada dururmuş. Çakılı gibi, hâlâ duruyor ya... Kimseye bir şey sormaz. Kimseye bakmaz, kimseyi görmez.”
 
KAN MI ÇEKTİ NEDİR?
Nasıl, neden, niçin hâlâ bilmiyorum. Yanına vardım. Türkçe “Selâmünaleyküm baba” dedim.
Torbalanmış göz kapaklarının ardında sütredenmiş gibi jiletle çizilmişçesine donuk gözlerini araladı. Yüzü gerildi. Bana, bizim o canım Anadolu Türkçemizle cevap verdi:
— Aleykümüsselâm oğul...
 
Donakaldım. Ellerine sarıldım, öptüm öptüm...
— Kimsin sen, Baba? dedim.
 
Anlattı ki, ben de size anlatacağım.
Ama evvelâ biliniz. O canım Devlet çökerken, biz Kudüs’ü 401 yıl 3 ay 6 günlük bir hakimiyetten sonra bırakırız. Günlerden 9 Aralık 1917 Pazar günüdür. Tutmaya imkân yok. Ordu bozulmuş, çekiliyor, Devlet, zevalin kapısında. İngiliz girinceye kadar geçen zaman içinde yağmalanmasın diye oraya bir ardçı bölük bırakırız. Âdet odur ki kenti ele geçiren galip, asayiş görevi yapan yenik ordu askerlerine esir muamelesi yapmaz.
 
Anlattı, dedim ya. Gerisini tamamlayayım.
— Ben, dedi, Kudüs’ü kaybettiğimiz gün buraya bırakılan ardçı bölüğünden...
 
Sustu. Sonra, elindeki silahın namlusuna sürdüğü fişekleri ateşler gibi zımbaladı:
— Ben, o gün buraya bırakılmış 20. Kolordu, 36. Tabur, 8. Bölük, 11. Ağır Makinalı Tüfek Takım Komutanı Onbaşı Hasan’ım...
 
Yarabbi. Baktım, bir minare şerefesi gibi gergin omuzları üzerindeki başı, öpülesi sancak gibiydi...
 
Ellerine bir kerre daha uzandım. Gürler gibi mırıldandı:
— Sana, bir emanetim var oğul. Nice yıldır saklarım. Emaneti yerine teslim eden mi?
— Elbette, dedim, buyur hele...
 
Konuştu:
— Memlekete avdetinde yolun Tokat Sancağı’na düşerse... Git, burayı bana emanet eden kumandanım Kolağası (Önyüzbaşı) Musa Efendi’yi bul. Ellerinden benim için bus et (Öp). Ona de ki...
Sonra, kumandanı olduğu takımın makinalısı gibi gürledi:
— O'na de ki, gönül komasın. Ona de ki, “11. makinalı takım Komutanı Iğdır’lı Onbaşı Hasan, o günden bu yana, bıraktığın yerde nöbetinin başındadır.
Tekmilim tamamdır kumandanım” dedi dersin...
 
Öleyazdım.
Sonra yine dineldi. Taş kesildi. Bir kez daha baktım. Kapalı gözleri ardından, dört bin yıllık Peygamber Ocağı ordumuzun serhat nöbetçisi gibiydi. Ufukları gözlüyordu. Nöbetinin başında idi. Tam 57 yıl kendisini unutuşumuzdaki nadanlığımıza rağmen devletine küsmemişti.” 
 
Uzatmaya, fazla söze gerek yok.. Iğdırlı Onbaşı Hasan’ı anlayabilen, her şeyi anlamıştır.. Sadece başınızı iki elinizin arasına alın ve düşünün..  Böyle bir dava ve vatan aşkıyla yoğrulmuş, nöbeti bitmemiş ve hak yolun sancağı, davası cihanı saracak güne kadar görevi sonlanmayacak olan Türk milletinin asil evlatları, her zaman ifade ettiğimiz gibi uyanıp, dirilip kendine gelme vaktidir. Biz kendimize gelmez, gelemez isek, davamıza ve bizi bekleyen mazlumlara ihanet etmiş oluruz., Haçlı torunlarının bu rahatlığı, bizim uykuda olmamızdan kaynaklanmaktadır. Biz uyandığımızı gösterirsek, ,tüm planlarının bozulacağını anlarlar.. 
  
 
 
 
 
 
Toplam blog
: 10
: 376
Kayıt tarihi
: 18.10.17
 
 

"Genç Arkadaş" Kitabının Yazarı ..