Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Temmuz '12

 
Kategori
Siyaset
 

Küfürlerle atbaşı giden siyasetimiz!...

Küfürlerle atbaşı giden siyasetimiz!...
 

Derin olan kuyu değil, kısa olan iptir!...


AKP hükümetininin dış politikasının Türkiye'yi derin bir çukura ittiğini söyleyen CHP lideri Kılıçdaroğlu milletin, basiretsiz (gerçeği iyi göremeyen) ve liyakatsız (güven duyulmayan) bir kadro tarafından stratejik derinlik masalıyla uyutulduğunu AKP'nin geçmiş uygulamalarından örnekler  vererek anlattı..
 
Mesela, Başbakan Erdoğan’ın, 16 Haziran 2005’te dönemin ABD Başkanı Bush ile yaptığı görüşmeyi hatırlatarak, Erdoğan’ın bu görüşmede Esad’ın ‘Suriye’de liderlik yapabilme kapasitesine sahip en iyi isim’ olduğunu belirttiğini aktardı;
 
Erdoğan’ın, “Suriye’yi Esad’a yardımcı olarak demokratik ülke haline getirebiliriz. Başka her türlü yol bölgede sıkıntıyı artırır” sözlerini de aktaran Kılıçdaroğlu, 6 Temmuz 2006’da ABD’nin o dönem Dışişleri Bakanı olan Rice’ın açıklamasıyla iktidarın Suriye politikasının değiştiğinin de ortaya çıktığını vurguladı.
 
“Erdoğan’In, o dönem başdanışmanı olan Davutoğlu’nu Şam’a, İsrail ve ABD’nin isteği üzerine gönderdiğini açıklayan Rice, bunun için teşekkür ediyor ” diyen Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin beceriksiz, liyakatsiz kadro tarafından stratejik derinlik masallarıyla uyutularak, derin bir çukura itildiğini ileri sürdü.
 
- “Elin taşıyla elin kuşunu vurmaya çalıştık” dedi.

- “Suriye politikanızın sonucunda Suriye’nin parçalanabileceğini öngörmüş müydünüz?” diye soran Kılıçdaroğlu, Davutoğlu ve Erdoğan’ın bütün dünyanın öngördüğü bu gelişmeyi düşünememiş olmalarının ancak stratejik körlükle açıklanabileceğini söyledi.

- “Bunun bir diğer anlamı da Suriye haritasını yeniden dizayn etmek için egemen güçlerin size tapu kadastro memurluğu görevini vermeleridir. Çünkü siz, dereyi görmeden paçaları sıvadınız” diyen Kılıçdaroğlu, savaş olmasın diye icat edilen diplomasiyi rafa kaldırarak yerine talimatlı, taşeron, dış politikayı ikame etmenin, ülkeyi savaşın eşiğine getirmenin kabul edilemez olduğunu ifade etti.

- Kılıçdaroğlu, “Sözde oyun kurucuyduk bu bölgede. Oyuncak olduk” dedi ve şöyle devam etti:

- “Suriye’de bir mezhep çatışmasının bölgede yaratabileceği sorunlara dikkat çekildi, yine biz suçlandık;

- "Suriye’ye dışarıdan yapılacak bir müdahalenin Türkiye’ye sıçrayabileceği, Türkiye’nin başına bela açabileceğini söyledik, yine bizler sürüklendik;

- "Geldiğimiz noktada AKP iktidarı beline kadar değil, boynuna kadar bataklığa saplanmış durumda. Elin taşıyla elin kuşunu vurmaya çalıştık. Bize bunu yaptırmaya çalıştılar. Bunlar bizim güçlerin elinde farklı bir rüzgara kapılmamıza yol açtı;

- Türkiye tam anlamıyla başı belaya giren bir ülke konumuna düştü. Ben şunu gerçekten öğrenmek isterim. Bütün bu gelişmelerden sonra hükümet acaba aklını başına almayı düşünüyor mu?”

- Çünkü, dış politikada yaşananların toplumda derin bir endişeye yol açtı; 

- Türkiye gerçekten büyük bir ülkedir ve Türkiye, taşeron bir ülke olmayı haketmemiştir;

- Biz batının çıkarları doğrultusunda halkımızın bedel ödemesini istemiyoruz;

- Biz, Türkiye’nin Ortadoğu bataklığına sürüklenmesini istemiyoruz;

- Biz CHP olarak Ortadoğu’da sınırların değişmesini istemiyoruz. Sınır değişikliği ya da buna yol açacak girişimler içeriden ve ya dışarıdan kanlı sonuçlar doğurur ve insanlığa ağır bedeller ödetir” ifadelerini kullandı.

- Özetle biz, savaş istemiyoruz” diye konuşan Kemal Kılıçdaroğlu, hükümetin bir an önce yanlıştan dönmesini istedi.

*

Buna karşılık Dişişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu, Kılıçdaroğlunun bu konuşmasına bakın nasıl cevap verdi:

 - "Kılıçdaroğlu'nda ahlaki formasyon eksikliği" (töremize uyma eksikliği) var;

- Sayın Kılıçdaroğlu, spontan olarak (kendiliğinden) küfretmeye hazır bir psikoloji ile hareket ediyor, küfrediyor";

- Ben o ifadeyi okuduğumda gerçekten bizim halkımızın seviyesi itibariyle, yani ahlak seviyemiz, ahlakımız, daha aileden aldığımız kültür itibariyle önce CHP'nin geniş halk kitleleri, oy veren kesim adına üzüldüm. Onlar böyle bir genel başkanı hak etmiyor;

- Halep'te yaşananlar vicdanları yaralıyor, Rejimin uyguladığı yöntemler gittikçe dozu artıran ve insanlık suçuna doğru giden unsurlar içeriyor;

- Geçen yıl barışçıl gösteriler başladığında göstericilere keskin nişancılarla ateş açıldı;

- Daha sonra kitlesel gösteriler büyüdükçe top atışları başladı, Şimdi büyük şehirlerde dahi kontrol kaybedilince bu sefer şehirler doğrudan havadan ve karadan bombalanarak bir insanlık suçu işleniyor;

- Hiçbir gerekçe sivil yerleşim olan yerlere havadan bombalamayı mazur gösteremez,

- Buradaki amacın kamu düzenini sağlamak değil, halkı yıldırmaktır;

- Bu bütün dünyaya şunu demektir: "Ben bu insanları burada istediğim gibi öldürürüm ve siz hiçbir şey yapamazsınız";

- Dün ve bugün Halep'ten gelen bilgiler bizim bu konuda insanlık vicdanı adına bırakınız siyasi stratejik unsunlar, ki onların hepsi de çok önemli, insanlık vicdanı adına artık sesimizi daha fazla yükseltmenin vaktinin geldiğini açık biir şekilde gösteriyor;

- Halep'i tahrip etmek Suriye'nin geleceğini tahrip etmektir, Esed kendi geleceğini göremiyor ve bu yüzden halkını cezalandırıyor;

- Uluslararası toplumunun harekete geçmesi lazım. Bugün ben öğleden sonra (BM Genel Sekreteri) Sayın Ban Ki-mun ile bir görüşme daha yapacağım. Bu tabloyu onunla da paylaşacağım. Sürekli temas halinde olmamız lazım. Artık BM bugünler için var";

- Suriye'deki durum çevre ülkelerde tedirginlik yaratıyor ve güvenlik riski oluşturuyor; BM'nin Rusya ve Çin'in bu tabloyu bir kez daha gözden geçirmesi lazım. Bunun ulusal egemenlik kavramıyla izah edilir tarafı kalmamıştır";

- BM'de hiçbir adil temeli olmayan veto hakkına dayalı uygulamaların bırakılması gerekir, BM'deki tıkanmayı görüyoruz, ama biz etkileniyoruz, uluslararası düzenin tekrar bir gözden geçirilmesi gerektir;

- Olaylardan en çok Arap ülkeleri ve Türkiye etkileniyor, buna karşın BM'de veto hakkına sahip olan ülkeler hiç etkilenmiyor;

- Aslında bu uluslararası toplum için büyük bir imtihandır ve bu imtihan kaybediliyor;

- Bu katliama bir şekilde dur demek lazım;

- Suriye'de "muhalif" kavramı artık mahiyet değiştirmiştir, evet eskiden buna "Suriye muhalefeti" denilebilirdi, bugün artık Halep'te halkın kendisi direniyor;

- Bir halk harekete geçmişse, o halkın iradesinin tarihe yansıması zaman meselesidir;

- Dedim ya, Kılıçdaroğlu'nda ahlaki formasyon eksikliği var;

- "Bu, zalimle mazlumu ayırt etmeyi, insan hakları konusu olsun, burada bir sınavdan geçiyor herkes;

- Bakın şimdi Sayın Kılıçdaroğlu, yaptığı konuşmalardan birinde diyor ki:

-"Biz olsaydık konteyner kentleri kurmazdık."

-"Niye kurmazdınız?"

- "Onları kabul etmezdik, Çünkü bu insanlar beladır, başımıza bela açar" diyor.

- Bakın şimdi, bugün sabahki rakamları veriyorum:

- 43 bin 212 Suriyeli kardeşimiz var. Onun bela açar dediği kardeşlerimiz var.

- Bunun 9 bin 890'ı kadın;

- 10 bin 398'i 18 yaşından küçük kız çocuğu;

- 11 bin 123'ü 18 yaşından küçük erkek çocuğu;

-31 bin 411'i kadın ve çocuk. Şimdi bunlara siz bela diyebilir misiniz? Yani bu şu demektir:

- Bir kız çocuğu bir saldırıdan kaçarak Sayın Kılıçdaroğlu'nun evinin kapısına dayandığında Kılıçdaroğlu kapıyı kilitleyecek. Açmamayı bırakın kapıyı kilitleyecek ve o mütecavizle o kız çocuğunu karşı karşıya bırakacak. Bu bizim kültürümüzde var mı?

- Türkiye'nin geleneğinde yardım isteyenin geri çevrilmesi yoktur;

- Bizim geleneğimizde bizden aman dileyen, bizden emniyet isteyenlerden kimlik sormayız. 'Mezhebin ne, etnisiten ne, dinin ne?' demeyiz. Açarız kapımızı;

- Kılıçdaroğlu, Suriyelilerin kaldığı kamplara bile gitmedi. Mesele şu:

- Suriye halkıyla birlikte ağlamayı bilemeyenler, Suriye'de insanlık vicdanının karşısına çıkamazlar;

- Bu bir vicdan eksikliğidir. Kılıçdaroğlu günlük düşünüyor;

- Her gün kalkıyor, 'Acaba bugün Davutoğlu'nu nasıl eleştiririm' diye başlıyor, Sayın Başbakanımızı nasıl eleştiririm diye başlıyor. O günün gerçeğiyle eleştiriyor. Bu da başka bir formasyon meselesi. Çünkü süreç olduğunu görse, bir illet bağı kurması gerekecek yani bir şeklide o olaylar arasında sebep sonuç bağı kurması gerekecek, Kılıçdaroğlu, 'Niye bu oldu' diye sormuyor;

- Böyle bir zihin siyaset üretemez. Böyle bir zihin eleştirebilir, hakaret edebilir, küfredebilir, ama böyle bir zihin Türkiye'nin önüne, halkının önüne tek bir siyaset koyamaz;

- "Stratejik Derinlik" kitabımın arkasındayım;

- Bu sadece Davudoğlu ile özdeşleştirilecek bir konu değildir, AKP olarak bu stratejiyi hep birlikte destekliyoruz;

- Sorumluluktan kaçmak için söylemiyorum. Bu kitabımı sonunu kadar da savunurum, çünkü yaptıklarımın doğruluğundan kesinlikle eminim;

- Suriye'nin kuzeyindeki gelişmelerde risk yok mu? Risk var ve hep olacak. Çok açık yüreklilikle söylüyorum. Biz halkımızla gerçeği paylaşmak durumundayız.

- Ortadoğ'daki bu değişim süreci nasıl Balkanlar'da 10 yılı aşkın süre aldı hala devam ediyor, Ortadoğu'da da uzun sürecek, sürebilir, birçok risk alanları çıkabilir. Ama bu sizin dışınızdaki bir gelişme;
"
- Suriye'nin kuzeyi ile Irak'ın kuzeyi farklıdır. 911 kilometrelik sınır boyu son derece karmaşık bir kuşağa sahiptir;

- Bölgede birçok değişik etnik ve mezhebi unsurlar vardır. Bir kaos ortamı doğduğunda, o zamana kadar rejimin yanında olan unsurlar bile, PYD gibi, bu kaostan istifade etmek isteyip, oportünist bazı provokatif eylemlere girerler fiili durum yaratabilmek için, 'biz varız' demek için, ön almak için;

Terör örgütü PKK'nın Irak savaşı sonrasında 1991'de Irak'ta da aynı şeyi yapmaya çalıştığını biliyorsunuz;

- Biz her şeyi ciddiye alırız. Yüzde 1 bile risk varsa bu ülkenin geleceği için biz onu ciddiye alırız. Onun için Sayın Başbakanımızın açıklamalarındaki şey de o. Bir panik, bir telaş veya büyük bir şey değil. Risk hesaplamalarının yapılıp, ona göre tedbirimizin alınacağının işaretini vermiştir;

- Suriye'nin kuzeyinde tamamen PKK hakimmiş gibi gösteriliyor, biz ona izin vermeyiz.

- PKK tek bir yerde bile hakim olsa, küçük bir köyde bile, biz onu risk unsuru olarak görürüz, çünkü bu bir terör unsurudur. Bunu önemsizleştirmek için söylemiyorum. Ama Kuzey Suriye diye sanki böyle bir kuşak var ve böyle bir harita uyandırılmaya çalışılıyor;

- Bu haritalar üzerinden birileri öyle haritalar sirküle ediyorlar ki sanki harita olunca gerçek kabul ediliyor ve haritayı boyuyor;

- O kafasındaki haritayı oraya çıkarıyor. Biz o haritaya izin vermeyiz tabii;

- Bizim için nedir esas burada kabul edilemez unsurlar? Birincisi nerede olursa olsun sınırımızın yakınında ve kim tarafından olursa olsun bir terör yapılanmasına karşıyız ve izin vermeyiz. Bu konuda da her türlü hakkımızı mahfuz tutarız;

- Türkiye'ye tehdit olabilecek ister PKK olsun ister El Kaide olsun her türlü terör unsuruna karşı her türlü tedbiri alacak güçteyiz ve de alırız;

- Suriye'deki Kürt Ulusal Konseyi ile ilişkilerimiz sürüyor. Suriye'deki Kürtlerin hakları ihlal edildiğinde haklarının takipçisinin Türkiye olacaktır;

- Ama PYD'nin fırsatçılığı şurada. PKK geçmişte olduğu gibi bu kriz süresince de PYD ile birlikte Suriye rejimiyle işbirlikçilik yaptı;

- Şimdi o rejimin gideceğini hissedince rejimle kendisi arasına mesafe koyup o bölgede de facto (uygulanabilir) bir yönetim kurmaya çalışıyor;

- Ama bunlar çok küçük alanlar, yani bütün Suriye'nin kuzeyi diye algılamak yanlış olur,

- Şimdi bizim burada gördüğümüz ikinci risk, bu tür de facto (praktikte uygulanabilir) şeyler oluşursa, aynı de facto yönetimi oradaki Araplar, biraz ötedeki Türkmenler, Nusayriler, Dürziler de kurar ve Suriye Lübnanlaşır;

- Bizim şu anda aldığımız tedbirler Suriye'nin bölünmesine değil, aksine bir arada tutulmasına yönelik tedbirler olacak, dedi. (29.07.2012-Gazeteler)

*

Orta Doğu'da haritalar yeniden çizilmeye başladığı bu dönemde bu iki siyasetçimizin de bu konuşmalarıyla tarihe not düştükleri bir gerçektir. Biri "savaşın acı gerçekleri"nden söz ederken bir diğeri "ahlak", "vicdan" gibi duygusal kavramlardan söz ediyor. Tarih de bu iki kavram üzerinde (materyalizm ve metafizik) şekillenmedi mi? İleride bu fikirlerin üzerinde çok tartışmaların yapılacağı açıktır. Hangi tarafın haklı hangi tarafın haksız çıkacağını ise herhalde zaman gösterecektir. Ama  zamanı da kendimize uyduracak olan biz duyarlı insanlar olduğuna göre haritayı başkalarının çizmesini beklemeden biz çizelim ve konulara ortak olalım.

"YUMAK BİR KERE ÇÖZÜLMEYE BAŞLAMAYI GÖRSÜN, DİBİNİ BULMADAN DURMAZ!"

Alaettin Morgül/ 29.07.2012  

 
Toplam blog
: 193
: 1086
Kayıt tarihi
: 02.02.10
 
 

İsveç`in Göteborg şehrinde oturmaktayım;  evli ve bir kiz bir oglan iki çocuğum var. İsveç`te..