Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mayıs '12

 
Kategori
Deneme
 

Kuma - Ortak eş

Kuma - Ortak eş
 

Aynı erkekle evli olan kadınların birbirine göre adı, ortak

Kuma – kumalık.

Kadınların içlerinin acısıdır herhalde. Bir abla vardı. Ondan dinlemiştim kumalığı… Uzun yıllar geçmişti üzerinden. Hem eşi hem de kuması çok olmuştu vefat etmişlerdi. Ablam hala anlatırken ağlıyordu. Hala anlatırken kumasını kıskanıyordu. Hala anlatırken eşine kin duyuyordu. Bütün bunların yanı sıra bu yaşında bile ölmüş eşini kıskanıyordu. O zamanlar gençtim, hoyrattım. Tam düşünme yeteneğine sahip değildim herhalde- ki – onu anlayamıyordum.

“Hala kızıyor musun?”

“Hiç kızmadığım gün, zaman olmadı ki. Tabi kızarım. Benim ne suçum günahım vardı. Üstüme kuma getirdi.”

Ben diyorum ya, başımda kavak yelleri dünyadan bir haber.

“Nasıl eve mi getirdi. Adama bak yahu. Keyfe bak.”

Şimdi düşünüyorum. Bu aklımla bu yaşımla, abla dediğimiz o kıymetli hanımın acıyan yarasını ben daha da acıtmışım. Benim vurdum duymaz tavrımla o yılların içini yumuşatamamış haliyle acısını bir daha hissetmiş, buna da benim gayri ciddi sözlerim sebep olmuş. Yazık.  Abla şöyle anlatmıştı. Hatırladıklarımdan toparlayabildiklerim:

“Biz büyük bir sevda ile evlenmiştik. Ben olmazı olur yapmıştım. Onunla evlenmem bir mucizeydi. O köyün fakiri, çulsuz. Ben köyün durumu iyi olanlarından birinin kızı... Ben okuyorum üstelik. Rahmetli babam kız erkek ayırmazdı. Kızımda okuyacak, oğlumda. Ne işe yaradıysa. Sonra onu bir İstanbul gelişinde gördüm. Âşık oldum. Oda bana olmuş. Öyle demişti. Gönlüm sevdalandı. Uykularıma keder geldi. Ailem istemedi. Onun ailesi ise hiç istemedi. Olsun dedik seviyoruz, biz çok aşığız, evleneceğiz. Evlendik. Evlendikte ne oldu. Sıkıntılar başladı bir zaman sonra. Ben alışmışım bolluğa berekete, o alışmış özgür gezmelere. Başladı mı huzursuzluğumuz. Ben okulumu da bırakmıştım. Bacılarım okuyorlar, ablam okuyor. Herkes okuyor. Abilerim, kardeşim okuyorlar. Ben aşığım önemli olan bu. Ben sevdiğim adama vardım. Vardım da iyi ettim! Bir çocuk ardından bir de ikizlerimiz geldi ki. Ben meşgul, benim adam meşgul. İkimizin birbirine zamanı yok. Benim üç küçük çocuğum var. Darlık bir yandan. Neyi nerede yetiştireceğim bilmiyorum. Çoluk, çocuk ev işi geçim derdi. Zamanım yok ki adama hesap sorayım. Diyeyim ki:

“Hey be insafı kuruyasıca kaç gündür neredesin? Bu evdekiler bu çoluk çocuk ne yer ne içer?”

Kimin umurunda. Ben feleği şaşmış haldeyim. Çocuklarımda bir sık hastalanıyorlar ki sorma gitsin. Sonra bir gece. Kocam geldi. Yanında bir kadınla. Ben kapıda kala kaldım. Kocam bana kuma getirmişti. Kocam bu dar evde dar boğazda bir kadın daha almış gelmişti.

“Bundan böyle oda burada bizimle yaşayacak. Kendisi benim ikinci hanımımdır. Ona göre bilesin ona göre saygıda kusur etmeyesin.”

“Saygıda kusur etmek!”

“Ben elin kadınına ne kusur edeceğim. Ben kendime kusur etmişim. Benim üstüme kuma geldiği günlerde ablam hukuk fakültesini bitiriyordu. Kardeşlerim okuyorlardı. Ben cahil kalmıştım. Beni anlamıyorlardı. Beni dinlemiyorlardı. Onlar cahil değildiler. Ben cahil kalmıştım. Hem de ne için. Üstüme kuma gelsin diye. Üç çocukla sel sefil olayım diye. Anamdan, babamdan uzakta – çok uzakta beni tanımayanların beni bilmeyenlerin arasında yaşayayım diye. Kızım ben o kadınla o evde beş yıl yaşadım. Kadın iki de çocuk doğurdu. Çocuklarına da ben baktım. Kadın çalışıyordu. Bir fabrikada işçiydi. Ya işe gidiyordu. Ya da gelince yorgunum diye yatıyordu. Çocuklarına kim bakacak tabiî ki ben bakacağım. Beş çocuk büyüttüm. Kadın sonra benim adamı da aldı, bu ev bize dar ben bu kalabalıktan bıktım usandım dedi. Kendi çocuklarım bildiğim iki oğlanı ve benim adamı aldı gitti. Ben kaldım mı ortada. Anamı, babamı defalarca dinlemedim. Evlenme dediler evlendim. Bu adamdan koca olmaz dediler dinlemedim. Kuma getirdi üstüne çık gel. Al çocuklarını da gel. Biz bakarız dediler dinlemedim. Koca gitti, üç çocuk ben, iki göz oda… Ne yapacağım. Evlere temizliğe giderim dedim. Ben başka ne bilirim ki. Ben temizliği iyi bilirim. Hayatımda en iyi onu öğrendim. Başka bir şey bilmem ki. Aradan yıllar geçti. Kocamı arada bir gördüm o kadar. O kadını da çocuklarını da bir daha görmedim. Benim kardeşlerim anamın babamın göz bebeği oldular. Onlar okudular adam oldular. Anama babama çok da güzel hayat yaşattılar. Ben küçük yaşta koptum onlardan beni çoktan unuttular. Haklarını yemeyeyim benim adamın zamanında çok aradılar çok sordular ama kocam onlardan hoşlanmıyordu ben de korkumdan onlarla görüşemiyordum. Bir soğuklukta girdi herhalde aramıza. Ben ailemden oldum böylelikle… Ben cahildim onlara yakışmıyordum ki… Onların çocukları Amerika’larda okuyorlar benim çocuklarım küçük yaşta çalışmaya başladılar. Ben bir yanlış karar verdim nelere mal oldu. Hep içim acıdı. Hep kocamı özledim.”

“Bütün bu yaptıklarından sonra da onu özledin mi?”

“Özledim kızım. Çok özledim. Hiç aklımdan onlar çıkmadı. Benim kocamın başka kadını sevmesini hiç affetmedim. Beddua etmedim ama Allah beni de onu da görüyordu nasıl olsa. Allaha havale ettim.”

İşte bu içi yanan ablamın hikâyesi...
Yıllar sonra ‘korkunun ismi değişti’ diye bir senaryo yazdım. Kumalığı işledim. Babasından korkan kızın evlenince kocasından ve kumasından korkmasını anlattım. O zaman bu ablamda aklımdaydı hep. Sonra kumalığı araştırdım.

  • Vay kuma olanların haline…
  • Vay âşık oldum diye hiç düşünmeden körü körüne hareket edenlerin haline.
  • Vay okuyacakken okumayıp cahil kalanların haline…

Bu güzel abla, çoğunun teyze dedikleri bu kadın sizce sadece kendine mi ziyanlık vermişti. Ailesine vermemiş miydi? Düşünün belirli bir mevkidesiniz, kız kardeşiniz, bacınız cahil, sizin söylediklerinizi anlamıyor, onun dar bir dünya penceresi var onunla ne paylaşacaksınız. Bizim ablamızın gönül ve sevgi penceresi açık olduğundan yakınları ile sevgi adına bağ kuruyordu o kadar. Bu ablamızın elinde tek sermayesi sevgisiydi. Sevgi yüzünden çekmişti bu kadar sıkıntıyı.

“Allah kumalığı düşmanımın başına vermesin.”

Böyle diyordu. Bunca yıldan bunca sıkıntıları yaşadıktan sonra bile aklında tek kalan acısını anlatırken…

Nazan Şara Şatana

 

http://www.facebook.com/#!/profile.php?id=100002892442552

https://twitter.com/#!/nazansarasatana

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....