Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '08

 
Kategori
Antalya
 

Kumluca

Kumluca
 

Size bu yazımda, doğduğum ilçenin güzelliklerinden, doğal yapısından, tarihi zenginlikleri, efsaneleri, bitki örtüsü, tabii güzellikleri ve üretiminden bahsedeceğim.

Türkiye'nin incisi, turizm cenneti güzel Antalya'mızın şirin ilçesi Kumluca'nın tarihi pek yenidir. Ama bu güzel topraklarda Türklerden önce, ilkçağlardan beri birçok kavimlerin yaşadığı çeşitli devletler kurdukları, bıraktıkları eserlerden anlaşılmaktadır. Antalya bölgesinin Anadolu Selçukluları tarafından Süleyman Şah zamanında alındığı bilinmektedir. Fakat Kumluca ve çevresinde Selçuklulardan kalma hiçbir esere rastlanmamaktadır. Anadolu'yu işgal eden Moğolların 1336'da çekilmesiyle Anadolu'da beylikler dönemi başlamştır. Bu dönemde Hamitoğulları Beyliğinin bir kolu olan Tekelioğulları yöreye hakim olmuşlardır. Yıldırım Bayezit döneminde yöre Osmanlı egemenliğine girmiştir.

Bütün bu devirlerde Kumluca'da yerleşik hayatın olmadığı anlaşılmaktadır. Hayvancılık yapan göçebe Türkler, yazın Elmalı ve Korkuteli yaylalarında, güzü Kuzca ve çevresinde, kışı da Kumluca ve çevresinde geçirirlermiş. O günlerde; bugünkü Kumluca ilçesi sınırları içindeki bölge, Iğdırmağardıç veya kısaca halk dilinde Gardıç adı ile tanınırdı.Bugünkü ilçe merkezinin içinde bulunduğu güzel verimli ova, o günlerde tamamen fundalık ve bataklıklarla dolu olduğundan, ilk yerleşim; ilçe merkezinin 5 km. kadar doğusunda tepelerin eteklerinde Sarıkavak adıyla, Sarıkeçili yörükleri tarafından 1830 yıllarında kurulmuştur.Daha önce Teke sancağı adıyla Konya İline bağlı olan ilimiz Antalya'nın, 1914 yılında bağımsız bir il olması ile, Sancağa bağlı idari teşkilatta yeni bir takım düzenlemelere gidilmiştir.Elmalıdan ayrılan Finike ile Antalya'ya bağlı Iğdırmağardıç Bucağı Kumluca ve Kemer diye ikiye ayrılarak, Kemer Antalya'ya, Kumluca da Finike'ye bağlanmıştır. Bu sırada Sarıkavak, Iğdırmağardıç, Bucağının bir köyüdür. Bugünkü Kuzca köyü ise, o zaman ayrı bir bucak idi. 1924 yılında Kuzca Bucağının merkezi Gödene 'ye (Altınyaka) alınmış ve zamanla göçebe halkın yerleşerek kalabalık bir merkez haline getirdiği bugünkü ilçe merkezinin bulunduğu yerde Kumluca Bucağı kurulmuştur. Kumluca Bucağı sonraki dönemde daha da büyümüş, 7033 sayılı kanunla 1.4.1958'de Finike'den ayrılarak ilçe olmuştur.

İlçemiz; ilkçağlardan beri birçok devletlerin yerleşim alanı içinde yer almıştır.Bunlardan Likyalılar, Fenikeliler, Romalılar ve bir kavim olan Selimler sırasıyla ilk yerleşip dağılan topluluklar olarak bilinir.

Kumluca adının şuradan geldiği rivayet edilir: Henüz bugünkü ilçe merkezinde hiç, yerleşme yokken, Sarıkavak 'tan bir köylü Gavur deresinin batı kıyısında kumluk ve fundalık bir arazi olan şimdiki şehir merkezinin bulunduğu yere karpuz ekmiş. Kumsal ve verimli arazide karpuzlar oldukça iri olmuş. Yetişen karpuzları yetiştiricisi köylere götürüp satarken, köylüler bu karpuzları nerede yetiştirdiğini sormuşlar .O da derenin kıyısındaki kumluca yerde diye cevap vermiş. Bu köylünün meşhur karpuzlarının methi, karpuzların yetiştiği yerin adının zamanla Kumluca olmasına neden olmuştur. Eskiden karpuzları ile ün kazanmış olan Kumluca 'da bugün çağın gereklerine uyularak, cam ve plastik seralarda turfanda sebzecilik yapılmakta ve Türkiye'nin sebze ve narenciye anbarı olarak, ülke ihtiyacının önemli bir kısmını karşılanmaktadır.

Kumluca ilçesi, Akdeniz Bölgesinin Batı Akdeniz Bölümünde, Antalya Körfezi'nin batı kısmındaki Teke Yarımadası diye adlandırılan Antalya Körfezi ile Fethiye Körfezi hizasında Akdeniz'e doğru uzanan uzantı üzerinde yer almaktadır. Akdenize 2 km.mesafede, İlçenin güneyinde Akdeniz, kuzeyinde Korkuteli ilçesi, doğusunda Kemer ilçesi, batısında Finike ilçesi, batı ve kuzeybatı yönünde de Elmalı ilçesi bulunmaktadır.İlçenin kuzeyi Batı Toroslara ait Beydağları ile çevrilmiştir.

İlçe merkezinin bulunduğu zemin, Alakır çayı ile Gavur deresinin dağlardan sürükleyip getirdiği alivyonlu bir ovadır. Yer yer çakıl, kum ve toprak katmanlarından oluşmuş olan bu ovanın oluşumu yenidir. Dağ köylerinde ise eğimli ve hafif taşlı, fakat genellikle verimli bir toprak yapısı mevcuttur.

İlçe, üç tarafı dağlarla çevrili, denizden kuzeye doğru uzanarak Tatlık mevkiinde son bulan verimli bir ova üzerinde yer almaktadır. Bu ovanın doğuya doğru uzantısı üzerinde Beşikçi köyü, Beykonak ve Mavikent Kasabası bulunmaktadır. Ova üzerinde Mavikent ten başka altı köy daha vardır. ilçenin kuzeyindeki dağlar gittikçe yükselerek Beydağları'na kadar uzanan engebeli bir arazi oluşturmuştur. En önemli dağları; doğuda Musa Dağları, Çatal tepeler, Baldıranlı ve Eren Dağı, kuzeyde Çömekli Dağı, Daz Dağı ve Teke Dağıdır.

Finike ilçesi ile ilçemizin sınırlarını teşkil eden Alakır Çayı Beydağlarının eteğindeki kaynaklardan beslenmektedir. Bu çayın yukarılarında alabalık, denize yakın yerlerinde tatılsu kefali yetişir. Çayın 20 km. kadar yukarısında Alakır barajı 1968 yılında kurulmuştur. Bu Barajın Suları ile Kumluca ovası sulanmaktadır. Salur köyündeki Akdağın altından kaynayıp gelen Göksu ise Kumluca'nın ikinci akarsuyudur.Kanallarla kumluca ovasının sulanmasında önemli katkıya sahiptir.

Kumluca'da yazları kurak ve sıcak, kışları ılık ve yağışlı geçen tipik bir Akdeniz iklimi hüküm sürer. İlçe merkezine hemen hemen hiç, kar yağmaz. Fakat Altınyaka, Gölcük, Kuzca, Büyükalan, Dere ve Karacaören köyünün yüksekte kalan kesimlerine kış aylarında kar yağar. Doğal yapısı ile Klima etkisi yapan iklimi, Seracılık ve narenciye için çok önemlidir.

İlçe merkezi ve ova köylerinde yaşayan halkın büyük bir bölümü deniz kenarında ahşaptan yapılma obalarda yazı geçirir, bir kısmı ise Karagöl, Altınyayla, (Gödene) Göllü, (benim yaylam) Söğütcuması gibi yaylalara gider.
Hayvancılıkla uğraşan (azda olsa) kesim ise Beydağı, Akpınar ve Kırkpınar gibi Beydağlarının üzerinde bulunan yaylalarara giderler. Beydağları üzerinde bulunan bu yaylalara araba ulaşımı imkanı olmadığı için diğer halkın gitmesi olanaksızdır.

İlçemiz bitki örtüsü bakımından çok zengindir. Doğu, batı ve kuzey kesimlerinde ormanlık alanlar ve yükseklerde yaylalar vardır. Yüksek dağların zirveleri ise çıplaktır En çok sırası ile Çam, Sedir, Pıynar, Mese, Ardıç, Gök ağaç, yabani Zeytin, yabani Armut ve Çınar gibi ağaçlar yetişmektedir. Kumluca ovası bağlık bahçeliktir. Bahçelerde en çok Portakal, Limon, Mandalina, Greyfurt, Zeytin, İğde, Nar ve Yeni Dünya gibi meyve ağaçları yetiştirilmektedir.
Ayrıca Salur, Mavikent ve Karaöz'de Muz üretimide yapılmaktadır. Altınyaka, Karacaören gibi yüksek kesimlerde ise Elma, Şeftali, Kayısı, Erik, Fındık, İncir, Üzüm, Ceviz, Ayva, Dut yetişir, Maki topluluğu olarak Mersin, Hayıt ve Çalı en çok yetişen bitkilerdendir.

Halk deve güreşini çok sever. Her kış birkaç sefer deve güreşleri tertiplenir. Bu güreşlere kadın, erkek ve çocuklar gelerek eğlenirler. Bu Güreşlerde Kumluca'nın dışında Kale (Demre) İlçesi ve Aydın-Denizli İllerinden Develer gelir.

Kış günlerinde Buğday, Mısır, Nohut ve Fasulyeden yapılan Kölle ile yine Mısır unundan yapılan Arabaşı, Genellikle düğün ve toplu yemeklerde buğdaydan yapılan Keşkek ve yayla kesimlerinde yapılan Höşmerim yemekleri meşhurdur. Bu yemekleri bilhassa sülalede en yaşlı ailenin evinde yaparlar. Diğer akrabalar o eve davet edilir. Bu toplantılarda sohbetler edilir. Böylece akrabalar arasındaki sevgi saygı bağları kuvvetlenmiş olur. Sofra kurulunca yemeğe önce büyüklerin başlaması adettendir. Arife ve Kandil günleri yine bir aile büyüğünün evinde topluca yemek yenir. Kurban bayramında Kurban kesildikten sonra dağlık olan köylerimizde mahellenin bir yerinde topluca herkesin katılımı ile diğer mahallelerden gelen misafirlerle birlikte kurban eti yenir.

Eskiden erkekler "çakşır" denilen şalvarları, kadınlar da daha ziyade düğünlerde "üç etek" denilen uzun etekliye belden kuşaklı bir elbise giyerler. Erkekler çakşırların üstüne çizgili gömlek ve bele işlemeli, beyaz kuşak kuşanırlar. Bugün bu yöresel elbiseler giyilmez oldu. Fakat kadınlar hala sandıklarında üç eteklerini saklamaktadırlar.

İlçemizin bilhassa Erentepe köyünde çul, çuval, (Döşemealtı halılarındakine benzer motifleri vardır.) ihram denilen örtüler dokunur. Seracılığın yaygınlaşması ve gelirinin daha fazla olması nedeni ile bu mahalli el sanatları terkedilmeğe başlamıştır. Yine Kuzca köyünde de tahta kaşık ve bıçak sapı yapılmaktadır. İlçe Merkezinde ise orak, çapa, keser, tahra, pulluk yapan demirciler vardır. İlçemiz Çavuş (Adrasan) Köyünde hasır dokunmaktadır. Köylüler bu işi ata mesleği olarak benimse diklerinden çok güzel eserler çıkarmaktadırlar. Hasır Adrasan Gölünde yetişen bir tür kamıştan yapılmaktadır. Kamışlar Ağustos ayı içinde biçilerek kurutulur.Hasır tezgahı 1, 80 x 3.00 metre ebatında bir düzenektir. Dokuma esnasında sık sık su serpilir. Şimdi Beykonak ve Mevikent Sebze hallerinin olduğu çanakçı gölünden de kamış biçilir ve evlerde Hasır dokunurdu. Bu göl kurutulup, şimdiki haline getirildi.

Tarihçi Homeros'un bir efsanesi vardır ki; bu efsanede anılan yer Kumluca'nın Yazır Köyü sınırları içinde bulunan Çıralı(Olympos)dır. Efsaneye göre:

Eski Yunanistan'ın Argos ilinde Efry Kralı'nın talihsiz fakat yiğit bir oğlu varmış. Asıl adı Hipponus olan bu delikanlı bir gün avlanırken yanlışlıkla kardeşi Belleron'u öldürmüş. Bundan sonra ona "Belleron'u yiyen" anlamında olan Bellerofon adını takmışlar. Keder içinde baba ocağını terketmiş ve o zamanki Tirynt şehrine ve oraların Kralı Proetos'un yanına gelmiş. Onun konuğu olmuş. Kral Proetos'un güzel karısı tanrısal Ante, yakışıklı Bellerofon'a tutulmuş. Ne varki dürüst delikanlı bu aşka karşılık vermemiş. Kadın da o hırsla ve kinle kocasına; bana ilan-ı aşk ederek benimle birleşmek isteyen Bellerofon'u öldürmezsen, Tanrılardan senin öldürmeni dilerim, demiş. Karısının böyle konuşması üzerine Kral Proetos çok kızmış, ama elini konuğunun kanı ile kirletmek istememiş. Bir tahtaya birşeyler yazmış, tahtayı dokuz defa sarmış, Bellerofon'un eline tutuşturarak kaynatası Lykia ülkesinin Kralı lobates'e götürmesini söylemiş. Tahtada, Bellerofonun Kraliçe Ante'ye sarkıntılık ettiği, bu sebebten de öldürülmesi yazılı imiş. Bellerofon ölüm fermanı koltuğunda olduğu halde, Lykia'ya gelmiş. Lykia (Likya) ülkesinin başşehri olan Xanthos (Kısantos=Kınık)'taki Kral sarayına varmış. Kral Lobates, kendisini sevgi ile karşılamış, dokuz gün, dokuz gece konuk etmiş. Hergün bir boğa kesip ikramda bulunmuş. Onuncu gün sabah olunca, kral, damadı Proetos'tan getirdiği mektubu istemiş. Okuyunca Bellerofon'un öldürülmesi gerektiğini anlamış. Ne varki lobates de elini kana bulamak istememiş ve onu Lykia ülkesinde dehşet saçan Himera ejderhasını öldürmeye göndermiş. Himera ejderhası o zamanlar Himera dağının eteğinde imiş. Aslan gibi kükredikçe ağzından alevler fışkırırmış, değdiği herşeyi yakarmış. Mitolojide kanatlı bir at olarak tanınan ve adı pegasus olan atı, Tanrılar yardımı ile Bellerofon yakalamış ve üstüne binmiş. Atın üstündeki Bellerofon'u gören ejderha doğuya doğru kaçmaya başlamış. Ancak önüne deniz çıkmış. Bellerofon ejderhayı denizin kıyısında yakalayarak atı ile gökyüzüne yükselmiş ve ejderhaya yukardan saldırarak, onu mızraklamış. Ejderha ölmüş ama alev fışkırtan ağzı Yazır Köyü'ndeki Çıralı (Olympos)'da hala alev fışkırtmaya devam etmektedir. Çıralı denilen yerde gerçekten devamlı olarak alevler çıkan bir yer vardır. Tabii bu alevler gerçekte Himera ejderhasının ağzından çıkan alev değil, yerden çıkan bir yanıcı gazın tutuşmasındandır. Güzören köyü(Savrun)nün ulu kişisi: Rivayete göre yaklaşık 400-450 yıl önce bu günkü Elmalı ilçemizde ikamet ettiği söyleniyor."Dede" ismiyle bilinen bu zat , ulu kişi çok gezer. Çok gezdiği için çevre il, ilçe ve köylerde bilinen ve tanınan bir kişidir. Çok iyi huylu, iyi kalpli, herkese hayır dua eden, herkesi seven ve hoşgörüyle yaklaşan kişiliği ile herkes tarafından çok sevilirmiş. Dede; vasiyetinde şunu der; herkes gibi bende öleceğim, ben öldüğümde benim cenazemi kim kaldırıp götürürse onlar beni kendi memleketlerine götürüp defnetsinler der. Bir gün gelir Dede vefat eder. Bu vasiyeti bilen köy ve kent halkları akın akın Elmalı'ya gelirler, ama birtürlü cenazeyi kaldıramazlar. Derken Güzören (Savrun) köyünden'de bir heyet gider. Ve dedenin cenazesini kolaylıkla kaldırıp Güzören(Savrun)'e getirip defnederler.

Bu günkü Güzören köyü mezarlığının 200-300 metre kuzey doğusundaki meşe ağaçlarının yanında sade bir kabirde yatmaktadır. Güzören köylüleri Dede'nin kabrinin üzerini sade bir türbe ile kapatmışlar. Bu kabrin başında yıllardır yağmur duası yapılır. Yağmur duasına çevreden her yıl artan bir katılım olur ve o gün güzören köylüleri tüm misafirleri ağırlayarak yemek ikram ederler.

Bir ilçenin Sonbahar, Kış ve İlkbaharda üretimini yaptıkları, sebze ve Narenciyenin sevki, ülkemizin dört bir yanına yapılır. Son yıllarda Nar bitkiside önemli yer almaktadır. Belediye hizmetleri son zamanlarda kendrini iyice göstermiş ve halkı memmun edecek hale gelmiştir.

 
Toplam blog
: 3842
: 3093
Kayıt tarihi
: 23.03.08
 
 

Antalya'da 1956 yılında doğdum. Emekliyim, Üniversite mezunuyum. Evliyim, bir oğlum var Mimar. Gü..