Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '09

 
Kategori
Haber
 

Küresel kriz ve Türkiye deneyimi

Küresel kriz ve Türkiye deneyimi
 

Yüzde 14’lere dayanan tarihi küçülmenin ardından, üretim kapasitemiz yüzde 9.7 daraldı, işsizlik bir yılda 2, 3 milyon artarak yüzde 15’lere ulaştı. Aileler gelirlerinin yüzde 23, 6’sı oranında borçlu ve bir habere göre “60 bin kadın vesika beklemekte”…

Üniversite öğrencilerinin harç ödemlerine yüzde 8 zam yapıldı. Sağlık harcamalarının artışı hizmet kalitesini sıyırdı. Sosyal güvenlikte aktüeryal denge hedef dışında gibi ve şimdilerde işsizlik fonu faizleriyle borç kalemlerinin kapatılmasından söz ediliyor.

80 den gelen 90’larda tavan yapan denetimsiz piyasa ekonomisi, toplumu da adeta piyasalaştırdı. Orta direğin yaşam kalitesi artmadı. Gelir eğrisi daha çok yoksulumuz olduğunu gösteriyor, çöken tarımdan çözülen iş gücünü emecek sanayi yok, KOBİ’ler sahipsiz.

Bu tablonun sorumluları olarak mevcut iktidar ve ülkemizi on yıllardır yöneten (ekonomik tercihleri/öncelikleri açısından) benzer anlayışlar eleştirilebilir. Ancak sorumluluğun yarı çapı bence, inanılır/güvenilir bir seçenek yaratamayan ve kendisinin de ülkenin de önünün tıkanmasına neden olan muhalefet anlayışına kadar genişletilmelidir.

Dünya çapında uzmanlar 11 trilyon doları zorlayan krizin derinliğinden bahsediyorlar. Bazı veriler itibariyle bizde bu yıkımdan payımızı aldık. Ancak çelikten bir bankacılık sistemi ve tek hanede ezilen enflasyon rakamlarına bakıp da, aile dayanışmasına yaslanınca, yeni bir Türk mucizesiyle karşı karşıya olduğumuzu söyleyenler de var.

Türkiye’de krizden rant sağlanmasına, kriz karşısında daha da kırılganlaşmasına elverecek girişimlerin karşısında durmak, IMF ile pazarlık sırasında başka görüşten olsa da hükümetin elini zayıflatmamak ne denli doğruysa, krizin hafife alınmasına, önlem paketlerine ilişkin zaman kaymasına ve çarşı pazar için için yanar, insanlar işinden olurken, “teğet geçti” lafzına karşı durmak da o kadar doğru ve gereklidir.

Tabii, sosyal bütçe yapmamayı, vergi adaletinde ilerlemeci adımlardan sakınmayı, maaş ve emekli gelirlerinde yeterince artış sağlamamayı “kriz” ortamıyla açıklamak yeni krizlere daha açık olmak anlamına gelecektir. Bu da unutulmamalı.

Gündemdeki küresel kriz yaşanmasaydı da Türkiye’de üretken ekonomiyi önceleyecek, geliri artıracak ve adil dağıtacak, eşit işe eşit ücret sağlayacak, aile yardımlarını programlayacak, dış satım olanaklarını genişletecek, bölgesel yatırımlara önem verecek, serbest bölge ve de teknoparkları geliştirecek, eğitimle endüstriyi evlendirecek, enerjide, tarımda desteğini esirgemeyecek, sosyal Pazar ekonomisini yaşama geçirecek anlayışa gereksinme vardı(r).

İnsancıl sosyal anlayışla olanaklı olabilecek bu ekonomi anlayışı geçerli olursa en az kusurla işleyen piyasa en az hasarla geçilen kriz çevrimlerine direnebilir inancındayım. Burada ve her yerde, deneyim bize bunu gösteriyor.

Ve elbette, herkese ve her kesime sorumluluk düşen bir süreçteyiz.

 
Toplam blog
: 374
: 491
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Merhaba! Toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel olgularla ulusal ve evrensel düzlemde ilgilenme..