Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Temmuz '20

 
Kategori
Hayvanlar Alemi
 

Kurtlar Vadisi Pisi

 

Sabah 7 bilemedin 8 sularıydı. Enemmmm bir çaldı telefonum akıllara zarar. Bir cayırtı koptu sanki telefonumun kuyruğuna basmışlar. Ekrana baktım bizim "Kurtlar Vadisi Pisi" ekibi.

Hayır olsun inşallah dedim. Biraz günaydın hoş beş faslından sonra Siboş acilen konseyin toplanması lazım diye tutturdular. Uyku sersemi, yahu bugün pazar bi dinleneydim diyecek oldum buruk sesleri içime oturdu vazgeçtim yutkundum. Kendi kendime söylendim kalk kızım sana ihtiyaçları var, öğleden sonra dinleniver...

Seslerindeki burukluk kulaklarımda, aklımda deli sorular çıktım evden. Barondan(Bakmayın Baron olduğuna çok tatlı bir dosttur kendileri) önce orada olmalıyım diye diye koyuldum yola. Mazallah ondan sonra konseye dahil olursam bir havladı mı kaçacak delik ararım sonra...

Tabanları yağladım az gittim uz gittim dere tepe düz gittim geldim konseyin yapılacağı uluçınarın altına... Bereket versin Barondan önce oradaydım. Karabaş henüz teşrif etmemişti yani. Bizim Tarçın, Memati, Minnoş, Pırıl, Tekir anlayacağınız Kurtlar Vadisi Pisi tam takım uluçınarın altında yerini almıştı. Halbuki gülümseyerek gelmiştim ama hüzünlü gözlerini görünce kıyabilir miyim hiç? Benim de yüzüm düşüverdi. Tarçın'la evimizdeki hallerimizi bilirsiniz ya, "Tarçın ne haber?" Diyorum, "Rica ederim Siboş evde değiliz konseydesin, ayrıca hiç güldürmeye çalışma bugün kimseyi, laf aramızda fırçayı yersin" diyor bana. Anladım ki durum ciddi pek ciddi...

Hüzünlerine ortak olup ne olduğunu anlamaya çalışırken Baron geldi ve yerlerimizi aldık. O daha beter üzgündü iyice meraklanmaya başladım. Beni ve konseyi saygı ve sevgiyle selamlayıp oturumu açtı. Gözlerini dikmiş bir vaziyette bana tabureyi gösterdi "Siboş bu ne?" "Taburee" dedim heyecanla. Aferin dedi afalladım. Sonra boş bir hediye kutusu gösterdi bu ne? "Hediyelik eşya kutusu" dedim. Çantamı işaret etti "Çanta" diye şaşkın gözlerle ona baktım. "Sen söyle Siboş bunların canı var mı?" dedi. "Yoook" dedim. Konunun ne olduğunu anlayınca içim cız etti yüreğimden bir şeyler koptu gitti. 

Ya Siboş dedi, bu gösterdiklerim eşya, mal vs öyle değil mi? Ayrıca canları da yok... Bak bize kanlı canlı karşındayız can taşıyoruz. Sizin gibi nefes alıp veriyoruz, sizin gibi yiyip içiyoruz, sizin gibi canımız yandığında bağırıyoruz, sizin gibi uyuyor, uyanıyoruz? Aramızdaki fark dilsiz olup derdimizi anlatamamamız mı? Sen söyle dedi... "Bu gösterdiğim eşyalarla, canımızın bir tutulması ne acı bir bilsen" diye ekledi. Türlü şiddete maruz kalıyoruz, canımızdan oluyoruz ama canımız hiçe sayıldığından mevcut yasalara göre mal ve ya eşya kabul edildiğimizden yapanın yanına kar kalıyor ve caydırıcı ceza olmayınca herkes bildiğini okuyor ve yapmadığını bırakmıyor.

Kurtlar Vadisi Pisi'yle düşündük, neslimiz tükenince mi bizi can sayacaklar? Ya da milyonlarca yol arkadaşımız daha canından olunca mı bize canı var diyecekler? İlla kedi köpek örgütlenip tırmalayıp ısırıp aynısını mı yapalım? Güzellikle söyledik anlamadılar, ağladık sızladık gözümüzdeki yaşa bakmadılar, senin gibi bizi sevenler sesimiz çıkmadığından ses oldu duymadılar... İşte seni bu yüzden çağırdık bir de kara mizahla anlat, varsın her yolu deneyelim yasalar çıkana, canımız güvence altına alınana kadar. Anlat ki biz eşya, mal değiliz ya, canız be can... Ne olur bize kıymasınlar zaten yarı aç yarı tokuz, zaten her daim kelle koltukta geziyoruz şunun şurasında iki yaşayıp gideceğiz o kısacık ömrümüzden çalmasınlar. Çalıyorlarsa da hesap sormaya bir hakkımız olsun...

O konuştu ben içten içe ağladım. Kurtlar Vadisi Pisi olanları anlattı yandım ki ne yandım. Az önce gelirken gülümsüyordum küçük dostlarımın ağızlarından çıkanı dinleyince duraksadım. Biz insanoğlu sencil değil bencildik, insanlığımdan utandım...

 

SİBEL YILMAZ

 
Toplam blog
: 145
: 716
Kayıt tarihi
: 22.02.18
 
 

1978 Bursa doğumlu. Kelimelerin Dansı ve Kırmızı Vosvos kitaplarının yazanı. Eşi ve kızları olmaz..