Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mart '13

 
Kategori
Öykü
 

Kuru bir toz bulutunda uçuyordu şimdi

Çağla, yorgun yatağa uzandı. Dilinde demir tadında bir renk… Keyifsiz, şarap rengi... Sonra bir girdapta buldu kendini. Toz bulutuyla birlikte içine yuvarlandı. Girdap çığlığa dönüştü. Siyah renkli bir çığlığa…

“Ne kadar yorulmuşum. Sanırım yorgunluktan düşünüyorum bunları.”

Diye kendi kendine konuşmaya başladı. Siyah çığlık hala oradaydı.

Dün Ahmet oldukça canını sıkmıştı. Aralarında derin bir bağ olsa da, bazı konularda anlaşamıyorlardı. Birbirlerinin ak dediklerine kara, kara dediklerine ak demekte ısrarlıydılar. Sonra sevimsiz konuşmalar… Kafasını Ayça karıştırmıştı. İki günden beri Ayça’nın Ahmet’i aramasına bozulmuştu. Tartışmaya neden oldu. Ahmet:

”Arkadaşlarım beni arayabilir.”

Dediyse de Çağla’nın kadınlık damarı tuttu.

“Bu kadar sık aramasına ne gerek vardı sanki?”

Ağız dalaşı yaptılar. Şimdi yorgundu. Ve kendini karanlık bir çığlıkta bulmuştu. Girdap eski olan şeyleri de sürükleyip getirmişti. Kuru bir toz bulutunda uçuyordu. Babasını hatırladı. Erkeklerden nefret etmemişti ama çocukluğundan kalan anılarsa babası sadece soğuktu. Düşündükçe girdap buz tuttu kafasında.

Ahmet’i hatırladığında; Kafasındaki buz girdabıyla birlikte dondu odanın içi. Kalktı. Canı soğuk havada camı açmak istemişti. Dışarıda kar atıştırıyordu. Camı sonuna kadar açtı. Soğukla beraber kar pencereden içeri girdi.

”Belki soğuk, kafamdaki buzları da eritir.”

Dışarıda sokak lambası, atıştıran karı aydınlattı. Kar, ışıktan kaçamayan pervanelere benziyordu. Bu çekicilikten kaçamayan zavallı pervaneler, öyle yapışarak öldüler ki lambanın etrafında…

Geniş, uzun pencereleriyle sakin bir apartman… Çok sevdiği antika şifonyerinin önünde ürpermek… Bu ruhunu temizliyordu gecenin. Canı bir kadeh şarap istedi. Mutfağa doğru yöneldi. Işığı kıstı. Kısık ışık altında, bambu sandalye de hızlı ve büyük bir yudum aldı şaraptan. Sonra bir yudum daha… Rahatladığını hissetti. Aşk, böyle bir şeydi işte… Gecenin bir yarısında bir kadeh kırmızı şarabı yudumlamaktı belki.

Çalışma odasından dışarıya baktığında, karşı binanın İtalyan stili antika pencerelerinden birinin ışık sızdırdığını fark etti.

“Müzisyen yatmamış.”

Nostaljik müzikler vardı evde.

“Sıcak, buğulu müzikler, donmadan bana da ulaşsa!”

“Sonra şöminenin kenarında konuk edip, ısıtsam ezgileri…”

Diye kurdu.

Radyosunu açtı. Paganini çalıyordu. Şarap ve soğukla iyi gitmişti Paganini. Odasının camını kapadı. Uzandı tekrar. Eskiyi hatırladı. Ahmet’le tanışması böyle olmuştu; Bir müzik marketinde bulmuştu aşk kendisini. Ne güzeldi viyolonselin gizemli müziğinde, o anları hatırlamak… Buz girdabı, müziğin ruhu dolduran notalarında çözüldü.

Saat gecenin üçüydü.

Ve yalnız olmak… Bu saatte hoşuna gitti.

Yarın… Kardan dışarı çıkmakta zorlanabilirdi. İşe gitmezse, Ahmet’i arayacaktı. Kar belki de, aşkın ivme kazanmasına yol açacaktı. Burulmalar… Burkulmalar… Unutup karın tadını çıkarabilirdi yarın. Kendi kendine:

“Bunu mu yapsam?”

Yoksa;

‘’Sinirim geçmemişken Ahmet’in tekrar canını mı sıksam?”

Çok kızgındı. Hemen affetmeyecekti. Makarna ve şarapla birlikte, başbaşa olmak Ahmet’le. Burkuluşlarını dile getirmek…

“Soğukta, birlikte odanın penceresini açıp, karın içeri girişini seyretmek belki içimizi ısıtır…“

Akşam, sokak lambasının çevresinde dönen karın ölüminü seyretmek… Bu depresif duyguyla beraber, yanındakine sarılmak… Aşk, depresif duyguları birlikte paylaşmak mıydı?

Paylaşmalıydılar.

Sonra tartışırlarsa, bütün bunların mahvolacağını düşündü. Mahvolabilirdi her şey.

İçindeki aşkın yarattığı öfkeyi dışa vurmalıydı. Yoksa patlayabilirdi. Patlarsa, buz girdabının içine geri döneceğini düşündü. Sarsıldı. Oraya geri dönmek istemiyordu. Girdap, toz bulutuna dönüşmeliydi tekrar. İçine çekmeliydi kendisini. Sonra tekrar, sonra tekrar… Kısır döngü… Kafasının içindeki döngüyü ancak Ahmet durdurabilirdi.

”Bu bir varsayım.”

Döngü, sadece Ahmet’le mi ilgiliydi?

“Uyumalıyım. Yarın nasıl bir günle nasıl karşılaşacağım acaba?”

“Bütün bu düşünceleri bırakıp uyumalıyım…”

İç geçirdi. Gülümsedi.

“Yoksa döngüler arasında yok olurum.”

Şarabın verdiği huzurla uykuya daldı.

 

 
Toplam blog
: 16
: 103
Kayıt tarihi
: 08.12.12
 
 

İstanbul doğumluyum. Öykü yazıyorum. İncelikler/ Aşklar adındaki öykü kitabım Kanguru yayınlarınd..