Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ocak '14

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Kuş yuvasının Denge üstüne insana öğrettikleri

Kuş yuvasının Denge üstüne insana öğrettikleri
 

Kuş yuvası dengede duruyor


“Yumuşak olma ezilirsin, sert olma kırılırsın.” - Victor Hugo
 “Her şeyin ortası iyi, çoğu zararlıdır.” - T. Plautus
 

Uzun yıllar önce tanıdığım bir adam vardı. Kariyerinin başında 20’li yaşlarında önemli görevler alarak hızla ve başarıyla ilerliyordu. Öyle güzel başarılar elde etmişti ki bu başarılar ona daha büyük kariyer fırsatlarını aralıyordu. Herkes bu başarılarını görüyor ve takdir ediyor, alkış tutuyordu. Yapılmamış olanları yapmış ve kendi etki alanındaki tüm işleri 10 numara yapıyordu. İş sonuçları hiç olmadığı kadar iyiydi ve yaptığı işlerin olumlu etkileri sadece kendi işi ve kendi departmanını değil, diğer departmanların da iş sonuçlarını etkilediğinden mutluluğu kat be kat artıyordu.

Ancak genç yaşta elde edilen bu güzel ve hızlı ilerleyişin bir de bedeli vardı. Günde 12-15 saat çalışıyor ve hatta haftasonları bile bazen tam gün bazen de en az 6 saat çalışıyordu. Haftalık 75-80 saatlik ezici bir tempoyu genç yaşı ve başarıya olan açlığı sebebiyle kolay yönetiyordu. Kendisi dışında sadece ailesi ve sevgilisi ile zaman geçiren ancak onlara zaman ayırabilecek kadar zamanı olan bir mahlukata dönüşmüştü. Mahlukat diyorum çünkü kendisini unutmuştu. Aklın özgürlüğünü kendi dışındaki geçici şeylere bağlanarak kaybetmişti. İnsanın fiziksel, zihinsel, duygusal ve ruhsal alanlardan oluşan 4’lü yanını ve bunların birlikteliğinden gelen uyumunun gerçek mutluluk ve başarıyı getireceğini bilmediğinden sadece ama sadece fiziksel alandaki meyvelere odaklanmıştı. Kadim Hint felsefesinde Karma Yoga’da tavsiye edilenin tersine elde edeceği sonuçlar için çalışıyordu. Yola değil sadece sonuca odaklanıyordu. Fiziksel alanında sadece iş ve para kısmına odaklanmıştı. Duygusal alanda ise aile ve sevgilisi vardı. İş hayatı onun sosyal ve kişisel gelişimine inanılmaz katkı sağlıyordu, ama kendi hayallerini gerçekleştiremiyordu. Aslında sadece çocukluk çağından arta kalan unutmadığı bazı silik hayalleri vardı ancak olgunluk basamaklarını tırmanan insanın kendini keşfetmesinden gelen hayat amacını bulmak ve bunu gerçekleştirmek için atmak istediği adımlar yoktu. Zira böyle bir şeyin farkındalığına da sahip değildi. Tek istediği kariyerdi. Erdemler ve erdemli yaşamak hakkında bir şey bilmiyordu. Mutluluğu sadece fiziksel ve sosyal süreçlerde buluyordu çünkü başka türlüsünü görmemişti. Hep bir insanın başarılı olması için kendi ayakları üstünde durması gerektiğini öğrenmişti ve onu yapıyordu ve bunu başarılı olmanın tek ve salt yolu olarak görüyordu. Yıllar içinde birçok batıl inançlar, dogmalar, yanlış bakış açıları gibi olumsuzlukları güçlü gözlem yeteneği, keskin akıl yürütme becerisi, sezgileri karar vermede kullanabilmesi ile söküp atmıştı. Ancak hala insanın kişlik yazılımın bir kuklasıydı, etkiye otomatik tepki veren bir robot gibiydi.  Hayata karşılık vermiyor, tepki veriyordu. Tepki veriyordu çünkü iş hayatında önemli ve kilit kararlar vermeden kullandığı seçim hakkını kendisi için kullanmıyordu. Seçim yapıyordu aslında ama bilinçsizce. Maslow’un İhtiyaçlar Hiyeraşisi’ndeki en alt basamak olan temel ihtiyaçları karşılamak paralelinde seçimler yapıyordu. Allah inancı tamdı, ancak ruhsal gelişiminde bunu nasıl daha ileriye götüreceğini bilmiyordu. Aslında kendini bilmiyordu, çünkü kendini bulmamıştı, çünkü kendinden habersizdi, çünkü yaşadığı maddi dünyanın ona oynadığı illüzyonların onda bıraktığı yanılsama etkisinden habersizdi. Birey olarak kendinden habersizdi. İçinde bulunduğu toplum, parçası olduğu doğa ve evren ile etkileşiminden habersizdi. Yani o bir kuklaydı.

Özetle, başarılı bir hayatı vardı ancak iş merkezli ve kendisini ve ruhunu bu merkezin dışında bırakan bir yaşam biçim vardı. Ancak bir an geldi ki, yıllar süren bu tempo artık onu etkiledi ve sağlığını riske soktu. Çinlilerin dediği gibi Tao’nun çıkış zamanları olduğu gibi bazı iniş zamanları da vardı ve bir dönem için hayat onu zor insanlar, haksızlıklar, sağlık ile sınayacaktı. Her inişin bir çıkışı, her çıkışın bir inişi vardı. Her gecenin karanlığını bir şafak vakti ile doğan yeni gün izler.

İşte böyle bir denizin ortasında ihtişamlı gemisi alabora olan ve suya düşen bu insana bir gün bir arkadaşı şu öğüdü verdi. “Bir süredir seni izliyorum ve başarıların ile gurur duyuyorum. Ancak tüm bunları yaparken kendini kaybettin, dostlarından uzakta kaldın, aileni bile ihmal eder oldun. Şu an hayatında sadece iş çıkışı koşa koşa görmeye gittiğin aşkın, sevdiğin kadın var. Unutma ki her kuş bir yuva yapar ve yuva yapmak için tek bir dal mümkün değildir. Kuşlar yuva yapmak için aynı bir elin açık parmakları üstünde duran bir tabak gibi gibi birden fazla dalı olan bir ağaç köşesi arar. Tek bir dal üstüne yuva yapmak mümkün değildir. Dal örneğinden gidersek, her bir dal senin hayatında seni besleyen şeylerdir. Bir dal ailendir, Bir diğeri sağlığın. Bir diğeri sosyal yaşantın. Bir diğer aşkın. Bir diğeri ruhun. Sende sadece tek bir dal kaldı, o da sevdiğin kadın. Bu böyle gidemez. Artık hayatında eskişden olan o diğer dalları tekrar tesis etmen lazım. Ancak bu şekilde tam, bütün ve dengede olabilirsin.”

Bu öğüde şahit olduğum günden beri hep hatırlar ve uygularım. Uygulamaya çalışırım diyelim, zira bazen hayat elimizde olmayan şekillerde bizi sınar ve Tao’nun o iniş zamanlarında insanın tek yapabileceği sabır, sebat, sükunet ile beklemesidir, metanet göstermesidir. Bu da bir sınavdır ve amaç çıkış zamanı geldiğinde daha güçlü çıkmaktır. Amaç inişi bile fırsata çevirmektir.

Bu yüzden insan her zaman fiziksel, zihinsel, duygusal ve ruhsal yönlere sahip bir varlık olduğunu bimeli. İnsan hem manevi alemin hem de maddi alemin çocuğu olduğunu bilmeli. Beşer ve gaybın evliliği olduğunu hissetmeli. Ve her 4 alanda da faaliyetleri olarak dengede bir yaşam ile mutluluğu sağlayabileceğini hatırlamalı.  Tek bir hayatımız var. Hem sıkı çalışarak kaliteli, onurlu, başarılı, adil bir hayat sürebilmeli, hem de hayatı 4 temel alanda faaliyetlerle yaşayarak hayallerimizi bu dünyada gerçekleştirebilmeliyiz. Parayla satın alamadığımız şeylerden birisi de zaman. Zamanı nasıl kullandığımız hayatımızın kalitesini belirliyor. Ama en önemlisi nereye gitmek istediğimizi bilmek ve o yönde ilerlemeye niyet etmek ve çaba sarfetmek. Gerisi ise tevekkül, yani elinden gelenin en iyisini yapmak ve sonrasını Allah’a bırakmak. Aramakla bulunmaz ancak bulanlar hep arayanlardır.

Sevgiler,

Kenan Kolday

 
Toplam blog
: 245
: 1347
Kayıt tarihi
: 29.10.12
 
 

Çocukluğumdan beri kendimden büyük bir şeyleri arayıp durdum. Ve 1999 yılında yaşadığım şoklar il..