Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Eylül '16

 
Kategori
Öykü
 

Kuşadası'nda aşk başkadır

Kuşadası’nın turizmde yeni yeni parlamaya başladığı yıllar. O yıllarda Ada küçücük şirin bir kasaba. İnsanların gözleri daha paraya açılmamış. Döviz yok, ticaret de çok az, birkaç tane kuvvetli işyeri iş yapıyor. Halk zeytincilik ve tütüncülükten ekmek yiyor. Bir iki lüks lokanta, bir iki acente, bir iki banka, bir iki kuyumcu…

 

            Doğru dürüst cadde yok. Sokaklar ıssız. Hele kışın okul çocukları büyüklerden daha kalabalık.

 

            Emre, çarşıya gidip gelirken güzel bir kızla karşılaşıyor. Badem gözlü bir kız. Bir görüşte âşık oluyor. Kız da Emre’ye ilgisiz sayılmaz. O da her karşılaşmasında Emre’ye sevdalı bir bakış fırlatıyor.

 

            Zaten öyle bir devirde yaşıyorlar ki ne tarafa baksan aşk. Deniz aşk, hava aşk, liman aşk, gemi aşk, gece aşk, kumsal aşk, müzik aşk, güvercin ada aşk, kadınlar denizi aşk, çay bahçesi aşk, kervansaray aşk, restoran aşk, kese dağı aşk. Bütün Kuşadası aşk…

 

            Böyle bir ortamda çocukluk aşk, gençlik aşk, olgunluk aşk, yaşlılık bile aşk…

 

            Ne yazık ki yıllar çabuk geçiyor. Nüfus giderek artıyor. Çarpık ve hızlı bir gelişme. Büyük bir göç dalgası.Paranın ön plana çıkışı. Maddi çıkarların akrabaların bile arasını açışı. Bencillik. Mal mülk hırsı. Turist kapmaca. Köşe dönmece.Dayanışmanın ortadan kalkması. Kavga, gürültü. Sevginin, aşkın, muhabbetin sonu. İki günde arkadaş satma. Dedikodu. Kıskançlık, kin ve öfke. Dolar, mark. Miras kavgası. Ağız dalaşı, küfürleşme. Tarımın, zeytinliklerin, tütünün, tarlaların katledilişi. Apartmanların dikilmeye başlanması. Toz ve toprağın yeşili yok edişi. Evlerin otellere dönüştürülmesi. Mutlulukların adasının kapkaççıların adası haline getirilmesi.

 

            Samimiyetin bitişi. Yalan, dolan. Batakçılık. İflaslar. Rant. İçki. Kumar. Cinayet. İntihar. Acenteler, rehberler, esnaflar savaşı. Pastadan pay kapma yarışı. Borç ödeme telâşı. Turizmin ve ticaretin çöküşü.

 

            Emre çerezci dükkânı işletiyor. Boş zamanlarında eski Ada’nın güzelliğini anımsıyor. Çocukluk ve gençlik günlerini aklına getiriyor. Bir de şu anki duruma bakıyor. Eski zamanlarda para yok ama huzur var, aşk var, müzik var, romantizm var. Şimdi ise paralı dönemin bitişinden sonra yine parasızlık var fakat bu sefer aşk da gitmiş, müzik de susmuş, romantizm de bitmiş. Sanki Emre’nin yaşamı ile birlikte Ada çocukluğunu, gençliğini yaşamış, Ada olgunlaşmış, sonra da ihtiyarlamış ve çökmüş.

 

            Bunları düşünürken bir kadın giriyor dükkândan içeriye. Ağır hareketlerle çerezlere bakıyor. Emre’ye dönüp:

 

            -İki yüz elli gram fıstık, yüz gram kabak çekirdeği, yüz gram da fındık lütfen.

 

            -Tabi, efendim, diyor Emre. Ancak kadının sesini sanki çok eskiden duymuş gibi. Simasına bakıyor. Sanki bu yüzü bir yerden hayal meyal hatırlıyor gibi. Kadın da ona gülümsüyor. Yoksa kadın onu hatırlıyor da, Emre mi kadını unuttu?

 

            Gülümseyen kadın çerezleri alıp “Hayırlı işler” dileyip oradan uzaklaşıyor.

 

            Aradan bir hafta geçmiş.Gülümseyen bayan tekrar çerezci dükkânında.

 

            -Yarım kilo güllü lokum. İki yüz gram çekilmiş kahve. Yüz gram da ceviz lâzım, diyor. Bir yandan da Emre’ye sanki onu çok daha evvelden tanıyormuş gibi bakıyor. Emre yavaş yavaş lokumları, kahve ve cevizleri tartıp paketlerken yine beynini zorlamaya başlıyor. Bana niye gülümsüyor? Neden bana tanıdıkmış gibi bakıyor? Neden muzip muzip beni süzüyor? Ben bu kadını nerden tanıyorum? Bir yerden gözüm ısırıyor. Sanki çok eski yıllardan. Sanki eski Ada’dan. Bizim mahalleden, bizim sokaktan mı acaba? Bizim okuldan mı? Nereden?

 

            -Teşekkür ederim, diyor kadın parasını verdikten sonra ve tekrar “Hayırlı işler” dileyip dükkândan ayrılıyor. Çıkarken de yine gülümsüyor.

 

            Emre’yi bir düşüncedir alıyor. Tanıyorum, tanıyorum, bir yerden tanıyorum ama nerden? Eski aşklarımdan biri olsa gerek ama neden hemen çıkaramıyorum? Her halde Ada’dan ayrıldıktan sonra bir daha hiç görmemiş olmalıyım. Badem gözlü kız olmasın bu, gözleri de hakikatten badem gibi. Aradan yıllar geçti. Gençliğini biliyorum sadece. En son kale kapısında görmüştüm galiba. Sonra kayboldu gitti. Ondan hatırlayamadım herhalde. O beni hatırlıyor gibi bakıyor. Gülümsediğine göre. Şeytan. Dalga geçiyor olmalı benimle.

 

            Yaşlandım artık diye düşünüyor Emre. Yıllar geçti. Bir ömür geçti. Aşklarımızı bile unutmuşuz yahu. Hâlbuki deli gibi seviyorduk. Kalbimiz küt küt atıyordu. Pembe bir âlemde yaşıyorduk.

 

            Tövbe tövbe, diyor kendi kendine.Kuşadası’nda hayat bambaşka. Aşklar bile bambaşka. Aşık ol, unut, yıllar sonra tekrar hatırlamaya çalış.Çocuklaş, gençleş, geriye sar, eski günlere dön, hatırla. Mutlu ol, eski şarkıları söyle, canlan, gençleş, hisset, kendine gel. Ada’da aşklar bambaşka. Rüya gibi…

 
Toplam blog
: 137
: 158
Kayıt tarihi
: 09.03.14
 
 

1958 yılında Söke'de doğdum. Esnaf çocuğu olarak ilk, orta ve lise eğitimimi Aydın ili Söke ilçes..