Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ocak '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kutup ayıları beyaz olur...

Kutup ayıları beyaz olur...
 

"Günaydııııın" Ah be anneciğim günaydın günaydın ama ben gözümü açamıyorum ki. Annem elinde küçük bir kutu ile başımda dikiliyor. Tek gözüm açık "O ne anne?" diye soruyorum. "Kahvaltı" diyor. "Ama senin için değil." Pencereyi açıp elindeki kutunun içindekiler arka bahçeye savuruyor. Aynı anda bir tavuk korosu korkunç bir şarkı söylemeye başlıyorlar. Şarkının adı "kahvaltı sevinci". Bu şarkı beni yatağımdan fırlatıyor. Annem kahkahalarla gülüyor. "Demek ki" diyor "tavukların bir işlevi daha var." "Neymiş o?" diyorum. "Çalar saat. Baksana hemen uyandın."

Annem ve tavukları konusunda ne zaman şaka yapsak annem tavukları çılgınca savunan bir avukata dönüşüyor. Cübbesinin yakasını düzelterek şöyle başlıyor: "Bu küçük yaratıkların size ne zararı var. Gecenin bir yarısı öten bir horoz, pencerenin önüne uçup ödünüzü patlatan deli bir tavuk ve ara sıra kümesten kaçan bir kaç civcivden oluşan bir aile olduklarını kabul ediyorum ama onlar, size taze yumurta sağlıyorlar. Hepinizin sağlıklı beslenmesinde önemli rolleri var. Ama siz onların gürültüsüyle bozmuş durumdasınız. Konu kapanmıştır. Kalıyorlar. Hatta iyi haber daha bir kaç nesil bizimle olacaklar."

Sabah sabah çayımı yudumlarken annemin tavuklarından yola çıkıp ailemin hayvanlarla olan haşır neşirliği konusunda düşüncelere dalıyorum. Birden anneannemin sesi kulaklarımda patlıyor bir anı ile beraber: "Bırakın şu hayvanı maskara ettiniz. O sizin oyuncağınız olsun diye yaratılmadı." Anneannem elimizdeki bukalemunu aldığı gibi bahçenin en kuytu yerine bırakıyor. Şaşkın bukalemun anında gözden kayboluyor. Anneannem ters ters bakıyor bize. "Ama" diyor içimizden biri "Ne güzel renk değiştiriyordu." Anneannem gidip başka şeylerle oynamamızı söylüyor.

Bahçeli evlerde yaşamanın en güzel yanı bu galiba. Pek çok hayvandan korkmadan onlarla iç içe yaşayarak büyüyorsun. Ve hayvanlardan korkanlara da bir anlam veremiyorsun. Sanıyorsun ki insanlar korkmaları gereken hayvanla korkmamaları gerekeni ayırdedebilirler. Oysa öyle değil. Mesela örümcekler. Onlar asla zarar vermez. Ve onlar asla öldürülmez. Rahatsız olursan bir kağıt uzatırsın örümcek uysaldır zaten hemen o kağıdın üzerine çıkar sen de onu pencereden atarsın. Hepsi bu. Neden bu kadar küçük bir yaratığı hem de zarar vermiyorken öldüresin ki? Bu bana çok garip geliyor. Onun, o küçücük hayatının bizim korkaklığımıza bağlı oluşu yani. Bu utançverici değil midir? Duvarda bir örümcek. Senden bir ses "Ciyaaaaak". Sonra odanın içinde bir ses "pat". Örümcek yandı, bitti, kül oldu. Şimdi gönül rahatlığıyla televizyon izleyebilirsin. Bu gerçekten çok tuhaf.

Çocukken sahip olduğumuz hayvanlar geliyor aklıma sonra. Tavşanlar (ki bir gün Alice'in tavşanına dönüşeceğini umud ediyordum ama o evden kaçtı.), anneannemin ördekleri (Benim ve tüm kuzenlerimin elinden kolundan çimdik almak için defalarca üzerimize hücum etmişlerdi), anneannemin inekleri (Bir tanesi bir kafa darbesiyle beni yere devirmişti.), erkek kardeşimin ipek böcekleri (Onlara dut yaprağı toplarken ağaçtan düştük hem ben hem kardeşim) ve daha niceleri... Benim sahip olduğum ilk hayvan ise küçük bir köpekti. Daha sonra defalarca başka köpekler de geldi. Kiminin hayatı bir araba altında sona erdi kimi ortadan kayboldu. Ve kediler... Kınalı, Sırnaşık, Tüylü... Ve daha bir çokları. Şimdi bahçede sadece Diojen ve oğlu Benjamin var.

Ben bunları düşünürken annem geliyor mutfağa. Sohbet açmak için "Off çok soğuk ya" diyorum. "Evet" diyor annem "Bir bardak daha çay iç." Çayımı alıp yanına oturuyorum. "İyi ki eskimo değilim." diyorum gülerek "yoksa donarak ölen ilk eskimo olarak tarihe geçerdim." Annem ciddi ciddi "Yok birşey olmazdı. Ayı yağı, balina yağı falan yerdin, ısınırdın" diyor. "Ben kutup ayılarını çok severim onları yiyemezdim." Annem kıkır kıkır gülüyor "Ama onlar seni yerlerdi." "Hayır yemezlerdi" diyorum "Şaşkın şaşkın bakarlardı önce. Düşünsene onlar bembayaz ben kara. Zıt kutuplar olduğumuz için birbirimizi severdik."

Saate bakıyorum. Vakit oldukça geçmiş. Apar topar çıkıyorum dışarı. Annem peşimden bağırıyor: "Güle güle kutup ayısı." Gülerek kapıdan çıkıyorum, içeriden sohbeti kaçırmış olan babamın sesi geliyor: "Kutup ayıları beyaz olmaz mı?"

Resim: http://www.deviantart.com/print/1743118/
 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..