Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ocak '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kuyularımız

Kuyularımız
 

KUYU ÇEŞİTLEMELERİ
Eskiden kuyular çeşme görevi görürlerdi. Evin temizliği, yıkanma, su içme gibi şeyler kuyulardan sağlanırdı. Sonra tulumbalar, çeşmeler çıktı, kuyular kapatıldı ya da eski işlevini yitirdi. Toplumsal hayatımızda çok yer ettiği için kuyulu sözler, deyimler türetilmiştir. Bir deli kuyuya taş atar, kırk akıllı çıkaramaz! Güvenmediğimizi kişilere, “Senin ipinle kuyuya inilmez” deriz. Önemli olan kuyunun derinliği değil, ipin uzun olmasıdır. Unutulmuş kişileri tekrar gündeme getirmek, “kuyudan adam çıkarmak” diye belirtilir. Kuyulu semtlerimiz vardır: Karakuyu, Üç Kuyular, Kuyu Dibi, Soğuk Kuyu, Nuh Kuyusu...

Buzdolabı yokken karpuz gibi yiyecekler, soğusun diye kuyuya sallandırılırlardı. Birbirimizin kuyusunu kazmayı çok severiz! Saklanmak isteyen kişiler kuyulara gizlenmişlerdir. Tarihimizde ünlü bir “Kuyucu Murat Paşa” vardır. Celali isyancılarını öldürtüp kuyulara doldurduğu için “Kuyucu” diye anılmıştır. Kuyular sevgililerin buluşma yeridir. Barış Manço, “İşte hendek, işte deve” adlı şarkısında bu geleneği şöyle dile getiriyor:

“Kuyu başına vardım/ Zeynebim gelir diye/

Nereden haber almışsa/ Dayı emmi hep orda...”

Yahya Kemal’in “Mehlika Sultan” şiirinde âşıklar en sonunda bir kuyu başına gelirler: “Vardılar çıkrığı yok bir kuyuya/ Bu hazin yolcuların en küçüğü/ bir zaman baktı/ ve neden sonra gümüş bir yüzüğü/ Parmağından sıyırıp attı suya...”

Çünkü onun uğruna yola çıktığı ve kavuşmak istediği “o uzun saçlı” sevgiliyi kuyunun içinde görür gibi olmuştur. Yolculuk kuyuda sona erer:

“Su çekilmiş gibi rüya oldu!/ Erdiler yolculuğun son demine:/ Bir hayal âlemi peyda oldu, / Göçtüler hep o hayal âlemine.”

Şairimiz emel yolculuğunun ömür boyu süreceğini şöyle dile getirir:

“Bu emel gurbetinin yoktur ucu/ Daima yollar uzar, kalp üzülür. /Ömrü oldukça yürür her yolcu/ Varmadan menzile bir yerde ölür...”

Aslan diğer hayvanlara huzur vermez, ortalığı kasıp kavururmuş. Tilkinin aklına bir kurnazlık gelmiş. “Sizden daha güçlü bir rakibiniz var” diyerek onu bir kuyunun önüne getirmiş, rakibinin kuyunun içinde olduğunu söylemiş. Aslan kuyuya bakıp aksini görünce, orada gerçekten bir aslan var sanıp kuyunun içine atlamış ve boğulup gitmiş.

Eskiden kuyularda su dolapları bulunurdu. At ya da eşek dönerek kuyudan su çıkarır, onunla tarla, bahçe sulanırdı. Dolap beygiri deyimi oradan çıkmıştır. Yunus Emre çile çeken insanları su dolabına benzetmiştir: “Benim adım dertli dolap/ Suyum akar yalap yalap/ Böyle emreylemiş çalap/ Derdim vardır inilerim...”

Bir kentli, bir köyün yanından geçerken kuyudan su çeken eşek gözüne çarpmış. Dönüp duran eşeğin boynunda bir çıngırak olduğunu görünce, oradaki köylüye bu çıngırağın ne işe yaradığını sormuş. Köylü, kendisi uzakta olduğu zaman, eşeği görmese bile çıngırağın sesinden, onun dönüp dönmediğini anladığını söylemiş. Kentli alayla gülmüş, “Ya eşek durur, durduğu yerde başını sallarsa?” demiş. Köylü içini çekerek kentliye bakmış: “Ah beyim, ah, demiş. Nerede buralarda sizin gibi akıllı eşek?”

Midas’ın kulakları, eşek kulaklarına dönüşür. Berberine, bu sırrını kimseye söylememesini tembih eder. Berber dayanamaz, kör bir kuyuya eğilir, “Midas’ın kulakları eşek kulakları!” diye bağırır. Yankılanan ses oradaki sazlara, oradan da köye ulaşır...

Siyaset bir kuyudur ama kırıktır kovası, politikacı da kuyu cadısı. Muhalefette kükrer de iktidara geçince çabuk söner havası. Politik kuyunun yoktur suyu. Kuzu postuna bürünür tilki politikacı. Ama aslan kesilir, bizden alınca oyu...

Bir de yalan kuyusu vardır; Çok derindir doğrusu. Kara kara kazanlar, çoktur kuyu kazanlar, yalana tutsak olur gerçeklerden korkanlar.

Kuyu dibinde kuyu/ Kuyunun soğuktur suyu.

Güzellik neye yarar/ Güzel olmazsa huyu.

Çocuklara şu öğüdü vermek istiyorum: Büyü çocuğum büyü, kur güzelliğe köprüyü, çekmesin derinliğine seni, karamsarlık adlı kör kuyu.

Herkesin bir kuyusu vardır. O beni kendi kuyusuna çekmeye çalışır, ben onu kendi kuyuma. Oynarız da boyuna, doymayız bu bencil oyuna. El ele verip engelleri kaldırmak gelmez kimsenin usuna. Herkes Ferhat olmak ister kendi başına. Çevirmeye çalışır birbirini kurbanlık koyuna. Hem de doğruluk, güzellik uğruna ve de adına! Varamaz paylaşmanın gül açan tadına. Kuyudayız hepimiz; bencillik kuyusunda. Çıkamıyoruz dışarıya, kabuğumuzu kırıp da. Çıksak bile alışmışız, kuyu kazıyoruz boyuna. Girmiyor kılıcımız kına. Yaklaşamıyoruz bir türlü, erdemin, özverinin yakınına.

Kuyudayız hepimiz, çıkarcılık kuyusunda. Suç bizde değil ama. İnsanlığın eski huyu bu. Atamaz hiç içinden tedirginliği, korkuyu. Kalır içerde ömür boyu.

KUYU konulu uyaklar- ayaklar: Çalışmıyorsa doğru, bir insanda beş duyu/ Kurumuştur onun kanı ve soyu. İyi görmüyorsan, iyi duymuyor ve iyi konuşmuyorsan, güzel şeyler yapmıyorsan, kalkmana gerek yok yataktan. Uyu yavrum uyu!

Politikacılardan yakınır durur da, kimi vatandaşlar, gider, gene ona verir oyu!

Erdemi, özveriyi, etik değerleri yaşatmaya bak; kesilmesin insanlık çeşmesinin suyu.

Eğer bir insan atamazsa içinden korkuyu, kuşkuyu; tedirgin olur ömür boyu.

Çek içine çiçeklerden gelen güzel kokuyu, sev arıyı, kelebeği, karıncayı, kuşu. Yeşili sev, doğayı koru. İşte yaşamak bu!

Apartman yapma, para kazanma sevdasıyla yok etme bahçeli evleri, parkları, ormanları. Öyle bir çeker ki seni içine hırs, bencillik, çıkarcılık adlı karanlık kuyu; kurtulamazsın bir daha. Kulak asmaz o “ahlara, oflara; Kötülüğün, çirkinliğin böyledir huyu.

Hiç kuyuya benzettiniz mi kendinizi? Ben benzettim ve şöyle seslendim duyarsızlara:

Ben bir kuyuyum derin mi derin
Yosun tutmuş öyküsü duvarımda çilenin.
Aylar, yıllar geçiyor, içime kimseler eğilmiyor
Su çekmiyor kovamdan, içmiyor...
Böyle mi olmalı benim kaderim?
Taşıp dışıma, çoban ayakları okşamak isterim
Kana kana içilmek, doyulmak isterim.
Neden düşmüyor içime dost bir insan gölgesi?
Yıllardır duyduğum hep köpek uluması, kurt sesi.
Ne olur yanımdan bir kişi geçse...
Varsın beğenmesin suyumu
Çekmesin, kırsın kovamı
Ama bir yudumcuk içse...
Hadi el ele verelim, kuyuya düşen insanlığı oradan çıkaralım, aydınlığa kavuşturalım.

Erhan Tığlı

erhantigli@mynet.com

******************

 
Toplam blog
: 776
: 600
Kayıt tarihi
: 13.10.06
 
 

Emekli edebiyat öğretmeniyim. Yazı ve şiirlerim çeşitli gazete ve dergilerde çıkmaktadır. 20 kita..