Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Eylül '12

 
Kategori
Felsefe
 

l'empathie

Empati. Kendini onun yerine koymaktan öte bir şey olmalı. Hani güle oynaya arabanın içine çevreye bakarken başka bir arabada insanların kavga ettiğini görürsünüz de tarif edemediğiniz bir şeyler hissedersiniz. İşte bundan da öte olmalı. Benim hissettiğim empatiyi tanımlamam gerekirse: Daha önce bulunulmuş bir ortamda hissedilen yoğun duyguların, o ortama uzak ve alakasız duygular içerisindeyken eş zamanlı olarak o ortamdaki bir kişi üzerinden hatırlanması.

Şimdi bu ne demek?

Amelelik de yaptığım zamanlardan kaçmadım. Her ortamı tatmaya çalıştım. Güneş tepenizdeyken, elinizdeki kaldırım taşlarını dizerken elleriniz kurur. Alnınızdan kaşlarınıza akan ter oradan gözünüze akar. Çalıştığınız ortamda yeşil bir sprite şişesinde su vardır. Sizinle beraber çalışan beş işçi daha o şişeden içer. Elbette bir bardak vardır; ama toprağın içinde durur. O saydam bardak parmak izi ve topraktan saydamlığını kaybetmiştir. Hasta olmayı düşünmeyen o beş işçi o bardağı kullanır. Sen de onu kullanmak zorunda kalırsın. Ama o an bunu sorgulamazsın bile. Çünkü güneş kollarından başına kadar seni yakıyordur ve dudakların çoktan kurumuştur. İşte o an hissettiğin her şeyi lanet etmek yerine aklında bir yere kaydedersin.

     Sonra bir üniversitede bilimsel bir deneye denek oluyorsun. Ama saygın bir deneklik. Her gün özel yemekler, özel antremanlar senin için profesörler tarafından belirlenir. Deney için göğsünde ve yayında takılı aletlerle, bir platformda ok atıyorken, muhtemelen saat öğleden önce 11'dir. Aklına gelen şey inanılmazdır. Aynı saatlerde herhangi bir inşaatta çalışan bir işçiyi düşünürsün. Onun o an hissettiği duyguları zaten biliyordun. Empati kurman kaçınılmazdır. Göğsündeki alet... Belki de o adam onu hiç göremeyecek, ellerine bakıyorsun. Tertemiz. Masada senin için bir Powerade duruyor. Arkanda sana bakan bir profesör var. İşçinin yanındaki o yeşil şişeden içtiğin suyun tadı ağzına geliyor. Dudakların kurumuş gibi yalıyorsun. İşçinin alnından akan ter senin gözüne geliyor. Bu iki duyguyu... Bu iki bağımsız duyguyu aynı anda yaşamak inanılmaz bir tat. Şimdi bir de aklına hem işçi hem de o deney günlerinin sınavda ya da lüks bir restoranda yemek yerken geldiğini düşünün.

     Bunun insana kattığı şey şu: ... Daha doğrusu bu, Somali'deki açlığın aklınıza gelip evdeki yemeğinizi yememek gibi değil. Somali'deki aç çocukla gerçek bir empati kuracak kadar tecrübeniz olduğuna inandıramazsınız kendinizi. Benim bahsettiğim empati insana "farkındalık" katar. İşçi susuz diye su içmenizi engellemez. İçtiğiniz suya değer katar ve işçi de olsa insana değer vermenizi sağlar. İşçiler susuz diye su içmeyip ertesi gün viski içmek gibi bir sahtekarlıktan sizi korur. Yaşamın tadını alırsınız. Sizin evinizde sizin çevrenizde dönen şeyin dışında bir dünyaya uzanırsınız. Diyorum ya "farkındalık" işte. Aldığınız nefesin evinizden, ailenizden, çevrenizden ya da ülkenizden değil Dünya'dan olduğunu hissedersiniz. Yaşadığınızı, yaşamın "değerli" tadını alarak fark edersiniz.

Empatili günler. Bu ve dahası için http://supermayk.blogspot.com

 
Toplam blog
: 17
: 596
Kayıt tarihi
: 11.08.12
 
 

Bilimsel ve kişisel yazılar. Sporcu. Dört yıla kalmaz mühendis de olacak. ..