Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mayıs '12

 
Kategori
Kitap
 

Likya'ya Mektuplar

Likya'ya Mektuplar
 

SEN LİKYA KRALİÇESİSİN”      

Usta çevirmen ve yazar Sezer Duru’nun, İsrâilli şâir İsarael Bar Kohav’la mektuplaşmaları , “Likya’ya Mektuplar” adıyla yayımlandı (Everest Yayınları, Haziran 2011). “Mektuplaşmaları” dedim ama; yalnızca Bar Kohav’ın mektupları var. Sezer Duru, kitaba yazdığı önsözde (sayfa V-VII), kendi yazdıkları mektupları neden yayımlamadığına değinmemiş. Bu kitabı neşretme nedenini şöyle belirtmiş: “Yazışmalarımızın bir kısmını yayımlamaktaki amacım kadın erkek ilişkilerini, ister cinsellikte ister dostluklarda olsun hâlâ seviyeli bir düzeye erişemediğini düşündüğüm bir ülkede tartışılması gerektiğine duyduğum umuttur. Bir de antisemitizmin ayyuka çıktığı günümüzde bir İsrâilli yazarla bir buralı yazarın ne derece içten bir dostluk kurabildiğini göstermek.” (Sayfa VII)

Sezer Duru, başkanlığını yaptığı yazar ve çevirmenler merkezinin onuncu yıldönümü olan 2006’da tanışır İsrael Bar Kohav’la. Dostlukları, ondan sonra da devam eder. Öyle ki, Sezer Duru, şiir kitabını da çevirecektir Kohav’ın. (“Atlantis” adıyla yayımlanan kitap, 2007 yılında, Yasakmeyve Yayınları’nca yayımlandı.) Duru, “önsöz”ünde, şâirin “Bu yıl da Uluslararası İstanbul Şiir Festivali’ne katılaca[ğını]” belirtir. (Sayfa VI)
 
30 Temmuz 2006-25 Mart 2011 tarihlerini taşıyan toplam 124 mektupların içerikleri; aşk, dostluk, edebiyat, barış… Daha birinci ve özellikle de ikinci mektuptan anlaşılabileceği gibi, İsrael Bar Kohav’ın üslûbu –doğallıkla – şâirâne: “Sevgili Sezer, mail’ini okurken yazdıkların dans etti, sanki sen yaşamı kutluyorsun… Sana sormak istediğim, adının ne anlama geldiği, çünkü adın masalsı ve büyülü geliyor kulağa, tınısı çok güzel… (Sayfa 2). Bu mektuplarda, büyük bir aşk da mevcut: “Sevgili S. (Sezer), adının tınısı o kadar özel ki, o kadar gizemli ki, sana ruhumun sırlarından birini getireceğim…” (s.15), “Gururun ve İstanbul’a duyduğun sevgi beni derinden etkiledi, çünkü sevgi yoluyla bir insan kendi aslını gösterir: ‘Sen sevdiğin şeysin’ dedi ozanımız Rûmî.” (s.18), “S. (Sezer) benim için bir ad ve senin adın ebediyete kadar  İbrânî edebiyatına geçti…” (s.40), “En iyi şeyleri hak ediyorsun ve sen daha az sevilesi insanlar için modelsin.” (s.57),  “…bana ‘beni unuttun mu?’ diye soruyorsun, sen unutulabilir misin Likya?” (s.59), “…umarım sana sarılarak bu zor saatlerinde sıkıntını biraz hafifletmiş olurum sevgili S.” (s.87), “Sen kalbimdesin ve seni özlüyorum, seni özlüyorum…” (s.97), “Kıymetlimi düşünüyorum … seninle birlikte ve yıldızlı Likya’nın büyüsünde, şiirin sarsıcı havasında.” (s.109).
 
İbrânî Üniversitesi’nde ders de verir İsrael Bar Kohav. Bu durumdan memnun değildir esâsen; çünkü edebiyata, dansa, sanata daha çok vakit ayırmak ister. Belki de, içinde bulunduğu Ortadoğu’nun karmaşasından kurtulmak, sanatla arınmak isteğidir bu. (“Sorunlu bölgemiz[de]… her şey bir anda ortaya çıkan kan ve nefretle doluyor. Neler olduğunu anlamaktan gerçekten yorgun düştüm; ama körlük ve yabancıdan korku ve korkunun gölgeleri ve siyah rüzgârlar, kim suçlu? İnan bana o kadar karmaşık, o kadar berbat ki bu pesimizm.” S.86)  Kendisini barış neferi olarak tanımlayan (“… ben edebiyat ve barış neferiyim…” s.8) Kohav, her duyarlı ve kalbi körelmemiş insan gibi, savaşa, şiddete, faşizme karşıdır. 19 Ocak 2007’de katledilen ve İsrael Bar Kohav’ın “ışığın özgür habercisinin sesi” (s.14) diye tanımladığı (neden “basın şehidi” demeyelim?) Hrant Dink için çok üzülen ve “ideoloji maskesi altındaki şiddet olayları beni deli ediyor” diyen Kohav, “buradakiler de öldüren, durmadan öldüren aşağılık yaratıklar[…] (s.12)” diye ekleyerek, şiddete karşı, kimden gelirse gelsin; isterse mensubu olduğumuz, ırkdaşı ve dindaşı bulunduğumuz devletten olsun, tavır almamız gerektiği dersini veriyor.  Şâir, bu meşum olayla doğrudan alâkalı değil belki ama, dolaylı yoldan ilgili ve tam bir yıl sonra, 19 Ocak 2008’de, kanayan beşik Ortadoğu için Rodos’ta yapılan toplantının davetiyesini kaleme alır. (s. 67) Belki edebiyatın barışı tesis etme gücü zayıftır; ama denenmelidir. Barış için her şey, her yol denenmeli değil midir?
 
Barışın olmadığı yerde güven de yoktur: İsrâil’e gitmek isteyen Sezer Duru vize alamaz, çünkü pasaportunda Suriye vizesi vardır. İsrael Bar Kohav’ın tepkisi, doğal olarak sert olur ve ne kadar haklıdır: “Bu budalaların sana yaptıkları için kendimi küçük düşmüş hissediyorum. Utanıyorum. Seni yargılayacak olanlar kim oluyor. Paranoya bu, Ortadoğu’nun Allah’ın belâsı paranoyası. Tüm bu sefil ülkeler ve bizimki (İsrail), ilkel düzeyde var olmaya çalışıyorlar!” (s.69) “Ruhunun bir yanı, yuvası olmayanların karanlık yanında kışlamakta olan” (s.71) herkesin vereceği bir tepkidir bu… Bunun gibi tatsız olaylara, bu arada, “One Minute” de değinen (s.90) şâirin çıkış yolu umuttur. Başka ne yapılabilir ki? Umut da giderse, hangi dala tutunulacaktır? (Bir hatırlatma yapalım: Yüzyıllarca çileler çeken, oradan oraya sürgün hayatı yaşayan Yahudilerin devleti olan İsrâil’in millî marşı, “Umut” [“Ha-Tikva] adını taşır.)
 
Okunması gereken bir kitap “Likya’ya Mektuplar”; çünkü yalnızca “Likya” (İsrael Bar Kohav’ın Sezer Duru’ya verdiği isimdir bu) özelinde değildir. Hem hangi edebiyatçıların mektupları şahsîdir ki. 21 Ağustos 2011’de, Zaman gazetesindeki köşesinde, edebiyatçıların mektupları bahsine değinen büyük yazar Selim İleri, kendisine gelen mektupları birkaç sene evvel yok ettiğini ve Hasan Bülent Kahraman’ın bunu duyunca, haklı olarak üzüldüğünü ve kızdığını yazmış; “Mektupların 'kişi'ye yazılmış olduğunu düşünürdüm” diye ekleyerek, edebiyatçıların kendi aralarındaki yazışmalarının da, edebiyat tarihine âit olduğunu vurgulamıştı.  Okurken, Tezer Özlü, Demir Özlü, Orhan Kemal, Orhan Duru gibi yazarlar ve Mevlânâ, Hâfız, Nâzım Hikmet, Mahmut Derviş, Adonis, Orhan Veli, Ece Ayhan, küçük İskender, Paul Celan gibi şâirlerle karşılaşacağınız bu mektuplar da, edebiyat tarihinin halkasıdır. Hem de, İsrael Bar Kohav’ın, 3 Mart 2010 tarihli tek satırlık mektubunda (ya da tek dizelik şiirinde), Sezer Duru’ya olan hissiyâtını çok güzel ifade ettiği aşkla birlikte: “…senin krallığına sürgün…” (s.110) 
 
Toplam blog
: 29
: 712
Kayıt tarihi
: 16.10.11
 
 

İstanbul doğumluyum. Kitap okumayı, arada da bir şeyler karalamayı seviyorum. Çeşitli edebiyat de..