Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Kasım '10

 
Kategori
Anılar
 

Mahallenin delisi!

Mahallenin delisi!
 

Fotoğraf: Ümmü GS


Bir zamanlar hepimizde "mahalle" anlayışı vardı.

Ne anlardık mahalleden? Sınırları keskin çizginlerle çizilmese de bilirdik mahalle dediğimiz toprakların sınırlarını. Bakkalımız, manavımız, kasabımız, gazete bayimiz vardı. Elbette karakolumuz ve camimiz de vardı. Geceleri düdük öttürüp dolaşan bekçimiz vardı. Köşede bir yerde III. Ahmet'in çeşmeleriyle hiç bir benzerliği olmayan mahalle çeşmelerimiz de vardı. Daha eski tarihlerde her mahallenin kendi mezarlığı da varmış derler. Bilmem doğru mudur?

Günümüzde "mahalle" dediğimiz yer ancak ve ancak mahalle muhtarlarının tabelasında yazılı. Ne mahalle dostlukları kaldı ne de mahalleyi oluşturan unsurlar var artık.

Şimdi mahalleyi oluşturan unsurları saydık da, insan unsurunu saymadan geçebilir miyiz? Tabi ki olmaz. Zaten insan yoksa mahalle de yoktur. Fakat, bütün bir mahalleyi oluşturan insanlardan farklı insanlar hep akıllarda kalmıştır. Örneğin, biz İstanbul'un, Kadıköy ilçesinin, Hasanpaşa mahallesinde uzun yıllar oturduk. Ben orada dünyaya geldim. Mahallem değişse de hep Kadıköy ilçesi sınırları içindeki mahallelerde oturdum. Bu akıp giden zaman içinde yalnız bana değil şimdi benim yaşıtlarım ya da benden daha büyük olanlara "Eski mahallelerinizden kimleri anımsıyorsunuz?" diye sorulsa, eminim ortak bir iki isimde birleşiriz.

Kimler mi bunlar?

Birlikte anımsayalım: Hop hop Salih, Çayır güzeli, yaramazsın abi.

Hop hop Salih Söğütlüçeşme caddesini kendisine "güzergâh" seçmişti. İnce, uzun bir adamdı. Üzerindeki elbiseler yırtık-pırtıkdı. Kafasında da şapkası eksik olmazdı. Yırtık pantolonu ayak bileklerinin bir karış üzerindeydi. Büyüdüğüm zaman Hürriyet Gazetesi'nde bant karikatür olarak yayınlanan Hüdâverdi'deki Pırtık'a çok benzetirdim ben hop hop Salih'i. Bilmem Sezgin Burak belki de görmüştü bizim hop hopu.

Eğer mahallemizde yabancısıysanız ve gezmek için Söğütlüçeşme caddesini seçtiyseniz yanınızdan geçen bir adamın "hop hop" diye havalara sıçrayıp durduğuna da şaşırsınız. İşte bu adam hop hop Salih'tır. Yolda gayet sakin yürür... Fakat her beş adımda bir mi yoksa on adımda bir mi ne "Hop hop" dye bağırarak kendini havalara atar ve sonra da hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam eder. Biz mahalleliler tanımıştık onu da, dediğim gibi mahalleye tesadüfen gelenler ne olduğunu anlamadan kendilerini karşı kaldırıma atarlardı. Büyük bir olasılıkla bizim hop hop Salih'e elektrik çarptı falan sanırlardı.

Ya Çayır Güzeli'miz?

Yakın tarihte bir trafik kazasına kurban gitmeden öncesine kadar Kadıköy'ümüzün ne renkli simasıydı o öyle? Kadıköylü olup da onu tanımayan yoktu. Güzel bir bayandı. Ama, o günün koşullarında olağanüstü giyinir ve olağanüstü makyajlar yapardı. Ne şişman ne zayıftı. Ama, öylesine giysilerle çıkardı ki yola herkes onu izlerdi. Rengârenk elbiseler, ceketler hep ama hep aksesuarlıydı. İnciler, boncuklar giydiği herşeyin etrafını süslerdi. Ayağında şık bir ayakkabı, bacaklarında rengârenk çorap, başında her zaman çiçeklerle süslü bir şapka vardı. Çoğu zaman şemsiye de taşırdı. Ama ona "Çayır Güzeli" yakıştırmasını yaptıran asıl neden makyajıydı. Kirpiklerini ok gibi simsiyah boyardı. Kaşları da öyle simsiyah boya. Saçları kıvrım kıvrım şapkasından taşardı. Göz kapakları illâ aykırı bir renk. Hele yanakları... Kıpkırmızı yusyuvarlak bir şekilde boyanırdı. İşte o şekilde Bahariye Caddesi'nde dolanır dururdu. Bir aşağıya bir yukarıya. Tanıyan ona selam verirdi "Merhaba Çayır Güzeli". O da onlara güzel bir tebessümle başını hafifce öne eğerek karşılık verirdi.

Şimdi, Acıbadem'de oturanlardan kaçı "Yaramazsın Abi"yi tanır?

Hani eski Türk filmlerinde ve Orhan Borhan'ın sunduğu Yuki adlı programdan esinlenerek tiplenmiş bir "Şişko Nuri" vardı ya, işte "Yaramazsın Abi" de aynen öyle biriydi. Kısa boylu, son derece şişman, oldukça temiz giysili, ağzının ön tarafında iki dişi kalmış bir tip. Acıbadem köprüsünden başlardı yürümeye Kadıköy'e iner sonra yeniden geriye dönerdi. Göbeği önde kendisi geride yürürken ona takılanlar sorardı: "Nasılsın Yaramaz Abi?" O hemen durur, kendine hatır sorar kişiye döner, elleriyle ağzını kapatarak bağırırdı: "Yaramazsın abi Yunan parasıyla beş para etmezsin!".

Acıbadem'den Kadıköy'e inene ve Kadıköy'den Acıbadem'e çıkana kadar her adımda ona takılanlar olduğu için ve o da hiç üşenmeden onlara "Yaramazsın abi Yunan parasıyla on para etmezsin" diye bağırdığı için adı çıkmıştı "Yaramazsın abi"ye. Gerçek adı kim bilir neydi?

Eminim ellili yaşlarda olanlar İstanbul'da bir mahalle kavramının ne olduğunu gayet iyi biliyorlardır. Mahallenin camisi, imamı, bakkalı, karakolu, kasabı, manavı, bekçisi, berberi neyse mahallenin "delisi" de oydu bizler için. Yani o da bizdendi, bizim mahalledendi ve mahallenin olmazsa olmazıydı. Şimdi, hafızalarınızı biraz yoklayın. Bakın nasıl da aklınıza gelecek o güzel insanlar.

Ya şimdi? Var mı mahallenizde böyle bir renkli kişilik? Yok. Çünkü mahalle, muhtarların tabelasında yazılan yerleşim yeri olmaktan başka bir şey değil. Ne bakkalımız kaldı, ne kasabımız, ne karakolumuz, ne bekçimiz, ne çeşmemiz ve ne de renkli kişilerimiz kaldı.

 
Toplam blog
: 278
: 3275
Kayıt tarihi
: 26.05.07
 
 

İstanbul'un Kadıköy ilçesinde doğdum. Bir daha da Kadıköy'den ayrılmadım. İstanbul Üniversitesi, Ede..