Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Kasım '10

 
Kategori
Anılar
 

Almanya Yazıları -8

Almanya Yazıları -8
 

Almanya'da Bir Türk Ailesi


Nihayet Daireme Yerleşiyorum

Nihayet bir daire kiralamış, “eşya atım günü”nde de eşimin akrabasının kocası Bünyamin Ağabey ve oğlu Rıza sayesinde, iki üç saatte, caddeden 3 odalık eşya taşımıştık daireme. Nürnberg Belediyesi her mahalle için belirli günler tespit etmiş ve sıra kendisine gelen mahalleli, yenisiyle değiştirdiği ve/veya değiştirmek istediği eşyayı (buzdolabı, televizyon, mobilya takımı, halı…) caddeye bırakıyor. Sıra gelmeden caddeye eşya bırakmak yasak. Eğer ki zamansız böyle bir ihtiyaç olursa eşyalar, çağrılan “eskiciler”e para karşılığında evden taşıtılıyordu.

Dairemde İlk Gece

Bünyamin Ağabey’le oğlu Rıza gittikten sonra kalakalıyorum yapayalnız oturma odasında. Dilimde Orhan Veli Kanık’ın Yalnızlık Şiiri:

“Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler. “

Büyük odanın penceresin caddeye bakıyor. Cadde ışıl ışıl. Tam karşıda, renkli ampullerle süslenmiş bir eğlence yeri. Ortada ana caddeye kapalı bir çıkmaz sokak.

Bahar geliyor. Pencereyi açıyorum. Ilık bir hava esiyor. Binalar ne kadar eski. Almanlar, birçoğunu onararak sağlam hâle getirmişler binalarını, yıkmadan.

Mahallem Sanki Türk Mahallesi

Mutfağa geçiyorum. Benden önceki kiracı mutfak penceresinin küçük tül perdesini bırakmış. Tülü aralıyorum. T şeklinde karanlık, bir kör sokak. Büyük bir bahçe gibi. Her iki kenarında evler… Sokağın diğer ucunda küçük bir yol. Yolun kenarındaki dairelerin birinin kapı lambası sokağı aydınlatıyor. Kapının önünde çizgili pijamalı, atlet katına bir adam oturuyor. Yanında başörtülü bir kadın ve iki kız çocuğu. Karşı dairelerin birinde (büyük ihtimalle kişi/kişiler pencerede) birileriyle konuşuyor kapı önündeki aile. Yavaşça açıyorum mutfak penceresini. Seslere kulak veriyorum. Dilimin kelimeleriyle konuşuyorlar.

- Yarın işe gitmiyorum. krankım (hastayım), diyor çizgili pijamalı adam.

Pencereden pişmanlık, çaresizlik dolu boğuk bir ses doldu sokağa:

- Kimi hasta etmedi ki içine ettiğimin Almanyası…

Sezen Aksu’nun “Kavaklar” şarkısı geliyor bir yerlerden. Dikkat kesiliyorum. Sezen’in sesi bitişiğimdeki dairenin açık ve perdesiz mutfak penceresinden geliyor. Orta yaşlı, kısa saçlı bir kadın, mutfağı topluyor. Bir ara, “Filizzzz, diye sesleniyor içeriye, uyumadıysan gel de şu mutfağı toplayalım. Yarın freisın (serbet, izinli) nasıl olsa.”

Şaşırıyorum. Yahu ne kadar çok Türk var bu caddede! Güzel dilimden (bâzen cümlelerine Almanca kelimeler katsalar da) güzel sesler bunlar. Anamın dili. Ana dilim.

 
Toplam blog
: 300
: 1022
Kayıt tarihi
: 13.06.10
 
 

Tarih, edebiyat, şiir, dil ..